Biz ancak bize hayran olanları can ve yürekten överiz. la rochefaucauld
Kenti Isıtan Güneş
kentte ve kırsalda yaşayan çocukların yaşamlarından alınmış öyküler....
1. Bölüm

OH BE DÜNYA VARMIŞ!

56 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
OH BE! DÜNYA VARMIŞ

O sınıfta hiç mutlu değildim. Öğretmen sayfalarca ödevi bastırdıkça, test kitaplarının biri bitmeden ötekine geçtikçe bunalıyordum. Bir gün olsun, “Bugün ödev vermiyorum. Öykü okuyun, resim yapın, oyuna doyun,” demesini ne kadar isterdim!
Günler geçtikçe, dersler ağırlaştıkça sakarlığım ve ya-ramazlığım artıyordu. Sınıfta içim daralıyor, kendimi tutamıyor, bir fırsatını bulup kendimi dışarı atıyordum. Tuvaletten geç çıkıyor, teneffüslerde sınıfa geç geliyor-dum. Öğretmenden her gün fırça üstüne fırça yiyordum.
Neymiş efendim bazı harfleri baş aşağı yapıyormu-şum. Üç, beş gibi rakamları ters yapıyormuşum. Olur olmaz yerde öyle bir şeytanlık yapıyormuşum ki dersi bölüyormuşum. Üç rakamı sola doğru baksa kıyamet mi kopardı? “B” harfinin gözleri öteki yana baksa ne deği-şirdi? Neymiş kalemi doğru tutmuyormuşum; resimlerim başka çocuklarınkinden farklıymış. Benim yaptığım re-simlerde ayaklar ve kollar farklı yerdeymiş. Daha neler neler…
Günümün yarısı rehber öğretmenin gözlerini bana di-kerek anlattığı karmakarışık sözleri dinlemekle geçerdi. Babam ve annem iki de bir okula gelir, öğretmenimle görüşürlerdi. Saatlerce müdür odasından çıkmazlardı. Okulda adım çıkmıştı dokuza, inmiyordu sekize.
Ne yapsalar fayda etmiyordu. Ne ben derslere odak-lanabiliyor ne de öğretmenimin o katı, kuralcı tutumu değişiyordu. Öğretmenim “Ders de ders!” deyip başka bir şey demiyordu. Bardağı taşıran bir matematik dersinin ortasında birden, “Körebe körebe / Mendil verdim nere-de?” diye bağırmam oldu. Öğretmen beni sınıftan attı. Müdürden bir sürü öğüt, uyarı…
O gün canım burnuma geldi. Okul dönüşü eve girer girmez çantamı hışımla fırlattım. “Ben o okula, o sınıfa gitmeyeceğim!” dedim. Babam ve annem “Şimdi hapı yuttuk!” der gibi bakıştılar. Beni yumuşatmak için bin dereden su getirdiler, yalvarıp yakardılar. “Artık herkesin beni tembel, geri zekâlı gözüyle bakmasından bıktım usandım!” dedim. O gün evde yas vardı. Yemekte kim-senin ağzını bıçak açmıyordu.
Ertesi gün babam ve annem apar topar okula geldiler. Müdürle ve öğretmenimle konuştular. Öğretmenimin gözleri çakmak çakmaktı. “Alın bu çocuğu başımdan! Bıktım artık!” der gibiydi. O bakışlar beni iyice çileden çıkarıyordu. Ne olurdu sanki başımı okşasa, içimi okusa!
Akşam babamla annem hangi okula gidebileceğimi uzun uzadıya düşündüler. “Bu sınıfa yazdırmak için oku-la yüklü bir bağış vermiştik.” diye sızlandılar. “Bu sınıf seçme sınıf, o öğretmenin elinden geçen çocuklar tüm sınavlarda başarılı olur.” diye duymuşlardı. Ben başarılı değil mutlu olmak istiyordum…
Ertesi gün sırtımda okul çantamla başka bir okula git-tik. Babam müdürle konuştu. Müdüre neden okul değiş-tirmek istediğimizi açık seçik anlattı. “Yaramazlığı var. Farklı yapıda bir çocuk,” dedi. Müdür, “Veli beyin sınıfı-na verelim, çocukları sıkmaz. Sabırlıdır. Onun sınıfı oyun bahçesi gibidir,” dedi.
“Acaba yeni öğretmenim nasıl biri?” diye içim içime sığmıyordu. “Beni anlayacak, benimle oynayacak, be-nimle gülecek miydi? Yoksa asık suratlı; ders ve ödevden başka bir şey düşünmeyen biri mi olacaktı?” Avuçlarımın içi terliyor, sıkıntıdan her yanım kaşınıyordu.
Kaydımdan sonra müdür, yeni öğretmenimi çağırdı. Öğretmenim içeri girer girmez nedense içimde serinlik esti. Çünkü gözlerinin içi gülen biriydi öğretmenimin. Müdür ona durumu kısaca anlattı. Öğretmenim bana dö-nüp, “Hoş geldin sınıfımıza,” dedi. Sonra babamla an-nemle tanıştı. Babam, öğretmenimi bir kenara çekti. Be-nim duymayacağım bir sesle konuşmaya başladılar. Ama ben anlamıştım ne konuştuklarını. Babam, benim harfleri ters yapışımdan, olur olmaz sorularımın sonu gelmedi-ğinden söz ediyordu. Geri zekâlı, salak diye damgalandı-ğımı anlatıyordu. Öğretmenim arada bir bana bakıyor ve tatlı tatlı gülümsüyordu. Ben bu arada yere çizilmiş sek sek çizgilerinde seker gibi yaptım. Ne yapayım? “Öğret-menim babamla ne konuşuyorsunuz?” mu diyeyim? Ben zaten biliyordum ne konuştuklarını…
Zil çalınca öğretmenim beni elimden tuttu. Babamın elinden çantamı aldı. “Artık siz gönül rahatlığıyla gidebi-lirsiniz. “Biz, Ali Durmuş’la sınıfımıza gidelim.” dedi. Öğretmenimin elinin sıcaklığı tenimi ısıtıyor, o sıcaklık damarlarımdan yüreğime doğru akıyordu.
Sınıfa girdik. Biz girdiğimizde çocuklar oradan oraya koşuşuyordu. Bazıları şakalaşıyordu. Önceki sınıfımda olsa öğretmen sınıfa girene kadar ellerimiz bağlar çiçek olma durumunda beklerdik. Kim konuşursa başkan tahta-ya yazardı. Öğretmen gelince tahtadaki isimleri okur, onları tahtaya kaldırırdı. Sonra öyle bir bağırırdı ki sınıf çınlardı sesinden. Ama yeni sınıfımda öğretmen koşuşan-lara, şakalaşanlara hiç kızmadı. Benimle tahta önünde bekledi. Çocuklar yavaş yavaş konuşmaları kesitler, yer-lerine geçtiler.
Öğretmenim “Çocuklar bu arkadaşınız sınıfımıza yeni geldi. Onun sınıfımıza çabucak alışmasına yardımcı olacağınızdan eminim.” dedi. Bana orta sıralardan bir yer gösterdi. Çantamı alıp oturdum. Çocukların tüm bakışları bana çevrilmişti. Kimisi gülümsüyor, kimisi baştan aşağı beni süzüyorlardı. Öğretmenimiz önce bir tekerleme söy-ledi. Çocuklar öğretmenimle birlikte söylerken ben teker-lemeyi bilmediğimden yalnızca dudaklarımı kımıldatı-yordum.
“Birinciler birinci
Başlar okuma sevinci
İkilerin işleri
Döküldü süt dişleri.
Üçüncüler masalda
Kuş ötüyor şu dalda.
Dörtte başlar sosyal, fen
Haylazlığı bırak sen.
Beşincide beşledik
Okul yolu bekledik…”
...
“Oh be!” dedim içimden. “İşte buuu!” diye sevincim-den haykırmak istiyordum. “Açın kitaplarınızı, çıt çıkma-sın!” diye cırtlak sesi ile bağıran; sıralar arasında dolaşır-ken ayakkabılarının topuk sesinden başka ses duyulmayan öğretmenim yoktu artık.
İşte bu tekerlemeyle yaşamım renklendi. Sınıfıma ve arkadaşlarıma kısa sürede alıştım. O sınıfta Nasrettin Hoca fıkralarıyla, Keloğlan masallarıyla, Hacivat Karagöz oyunlarıyla büyüdük. Oyun oynamanın tadına vardık. Bol bol öyküler okuduk, şiirler söyledik. Yılsonu gösterimizde ben Nasrettin Hoca’yı canlandırmıştım…
Dünya varmış bizim tekerlemede. O yıldan sonra ba-şarılı bir öğrenci, mutlu bir çocuk olmuştum.
Şimdi çocuk doktoru olmak için var gücümle çalışı-yorum. Odamın duvarına tekerlememizi asacak ve yanıma gelen her çocuğa tekerlememizi okuyacağım...


Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL