Alçak ruhlu olanlar para arar, yüksek ruhlu olanlar ise saadet arar. ostrovski
KAVUŞMAYAN AŞK ROMAN Hüseyin TURHAL
İstanbul'un baharında, üniversite kampüsünün naifliğinde başlayan ve imkansızlıkla mühürlenen bir aşkın hikayesi. Elif (Şehir ve Bölge Planlama öğrencisi), ailesine olan sorumlulukları nedeniyle aşka...
26. Bölüm

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: Kırmızı Şal'ın İzi

16 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Sessizliğin Senfonisi
ROMAN
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: Kırmızı Şal'ın İzi
Eylül, nota defterini yatağın altında güvenceye aldıktan sonra, Kerem'in gözlerinin içine baktı. "Kolye. Elbette. Kolye demek istemiştim. Bazen kelimeler zihnime gelmiyor." Sesi olabildiğince doğal çıkmıştı.
"Elbette gelmeyecek, sevgilim," dedi Kerem, dudaklarının kenarından belli belirsiz bir tebessümle. "Zamanla hepsi yerine oturacak. Sadece dinlen."
Eylül, Kerem'in bu "dinlen" tavsiyesinin, aslında "araştırma" yasağı anlamına geldiğini biliyordu.
Kerem, ertesi sabah evden çıkar çıkmaz, Eylül harekete geçti. En büyük sorunu, silinen on yıla ait dijital bir iz bırakmamış olmasıydı. Ne bir telefon, ne bir tablet, ne de bir kişisel bilgisayar.
"Evimiz minimalizmi sever," demişti Kerem. Bu, evdeki her şeyin Kerem’in kontrolünde olduğu anlamına geliyordu.
Eylül, lise yıllarından kalma, hâlâ aklında olan eski, alakasız bir e-posta hesabını denedi. Şifreyi defalarca yanlış girdi. Umutsuzluğa kapılmak üzereyken, aklına gelen 'Kırmızı Şal' şifresiyle denemeye karar verdi.
Şifre: KırmızıŞal789
Giriş başarılı oldu.
Hesap, Kerem’in bahsettiği parlak piyanist hayatıyla ilgili hiçbir şey içermiyordu. Bunun yerine, son on yılda atılmış sadece üç e-posta vardı. Hepsi bir adrese gönderilmişti: emre.aydı[email protected].
Son e-posta, kazadan tam bir ay önce gönderilmişti:
Konu: Çıkış Bileti (Acil)
Emre, dayanamıyorum. Bu ev, bu unvan, bu adam… hepsi sahte. Kerem beni bir kafese kilitledi. Eğer bir hafta içinde haber alamazsan, demek ki çok geç. Sadece ‘Sessizliğin Senfonisi’ni çal. O her şeyi anlatacak.
Eylül.
Eylül’ün nefesi kesildi. Kerem ona "Evimizdesin, sevgilim," derken, o aslında bir hapishanede yaşıyormuş. Emre kimdi? Ve en önemlisi, Kerem neden kendisi için yazdığı o besteyi 'Sessizliğin Senfonisi' adında bir sır olarak kullanmıştı?
O an, zihninde kan kırmızısı kristal gerdanlığın yansımasını gördü. O kan, özgürlük arayışının kanıydı.
BEŞİNCİ BÖLÜM: Emre'nin İtirafı
Eylül, Kerem'in işe gittiği bir günde, Emre'yi aramaya karar verdi. İnternet araması, Emre Aydın’ın Kerem’in inşaat şirketinde eski bir iş ortağı olduğunu gösteriyordu. Arayış, Eylül'ün eski bir konser kaydının yorum bölümünde Emre'nin bıraktığı bir telefona ulaştırdı: "Acil bir durumda bu numaradan ulaşın."
Telefon çaldıktan sonra açıldı.
"Alo?"
"Emre Aydın ile mi görüşüyorum? Ben… ben Eylül."
Hat karşıdaki sessizlikten, uzun bir bekleyişten sonra, fısıltı gibi bir ses duyuldu: "Eylül… Yaşıyor musun?"
Eylül, Kerem’in onu duymayacağı bir odaya geçti. "Kerem, kocam olduğunu söylüyor. Her şeyi unuttum, Emre. Lütfen bana gerçeği anlat. Kırmızı Şal ne demek?"
Emre’nin sesi öfke ve acıyla titremişti. "Kırmızı Şal, senin o bestecilik döneminden kalma lakabındı. Kerem’e verdiğin o sözden sonra sana 'Sessizliğin Şarkıcısı' derdi. Kerem, senin piyano yeteneğini, babandan miras kalan toprakları ele geçirmek için kullandı."
Eylül, Kerem'in babasından kalma topraklarla ilgili bir şeyden bahsetmediğini hatırladı.
"Topraklar mı?"
"Evet. O topraklar üzerinde Kerem’in çok kârlı bir projesi vardı. Sen de o toprakları satmayı reddettin. Kazadan önce, Kerem'e boşanma davası açtın. 'Sessizliğin Senfonisi' o boşanma dilekçesinin notaya dökülmüş haliydi, Kerem'in sana yaptığı her şeyin itirafı. Kerem o notaları yok etti. Ya da öyle sandık."
Eylül’ün başı dönüyordu. Travmatik amnezisi, Kerem’in planının en büyük kalkanı olmuştu.
"Peki kaza?"
"Kaza değildi. Kerem'in otoparkta senin arabana müdahale ettiğinden şüphelendim. Ama elimde kanıt yoktu. Kerem, hastaneden sonra seni herkesten sakladı."
"Kerem, beni bulduğunu anlarsa ne olur?"
"Eğer hayatına devam etmek istiyorsan, ona güvendiğini göster. Ve o konseri çal."
ALTINCI BÖLÜM: Konserin Gecesi
Kerem, Eylül'ün durumunun düzelmesini kutlamak ve kariyerine dönüşünü duyurmak için büyük bir gala konseri düzenledi. Eylül, bu konserin Kerem’in kendisini tamamen kontrol altına alma planının son perdesi olduğunu biliyordu.
Konser gecesi, Kerem, Eylül’ü Boğaz manzaralı terasta bekliyordu. Gözlerinde, zaferin gölgeleri vardı.
"İşte benim piyanistim," dedi, Eylül’ün koluna girerken. "Şimdi sahneye çık ve tüm dünyaya ne kadar mükemmel olduğumuzu göster."
Eylül, Kerem’in hediyesi olan kırmızı kristal kolyeyi takmıştı. Bu kolye artık bir boyunduruk değil, bir nişandı.
"Öyle yapacağım, sevgilim," dedi Eylül.
Salona girdiklerinde, ışıklar Eylül’ün üzerine çevrildi. Kerem, protokol masasındaki yerine oturduğunda, Eylül sahneye çıktı. Gözleri salonda bir kişiyi aradı: Emre.
Emre, en arka sırada, yüzü gölgede kalacak şekilde oturuyordu. Göz göze geldiklerinde, Emre başıyla Eylül’ü onayladı.
Eylül, piyanonun başına oturdu. Nefesini topladı ve ilk parçayı, Debussy'nin 'Clair de Lune'unu çalmaya başladı. Bu, Kerem’le olan sahte hayatlarının, kendisinin bilmediği ama Kerem’in bildiği eski Eylül’ün müziğiydi.
Sonra, alkışlar arasında Eylül, salona döndü.
"Şimdi çalacağım eser, hayatımın en özel bestesi," dedi, sesi mikrofonla salonda yankılanırken. "Benim tarafımdan bestelendi, ama benim için kayıp bir eser. Bu gece onu ilk kez, hem kendim hem de sizler için çalacağım. Adı: 'Sessizliğin Senfonisi'."
YEDİNCİ BÖLÜM: Sessizliğin Senfonisi
Eylül’ün parmakları tuşlara değdi.
Kerem’in yüzü anında değişti.
Müzik, yumuşak bir girişle başladı, ancak kısa süre sonra hüzünlü ve öfkeli bir melodiye dönüştü. Notalar, Kerem’in iddia ettiği gibi aşk hikayesini anlatmıyordu. Tersine, müziğin her bir notası, bir hapishane parmaklığı, bir ihanet fısıltısı ve bir boğulma hissiydi. Melodi, yüksek oktavlarla çığlık atıyor, sonra derin, uyumsuz akorlarla bir mezar sessizliğine gömülüyordu.
Eylül, çalarken gözlerini Kerem'den ayırmıyordu.
Kerem yerinden fırladı. "Eylül, ne yapıyorsun? Bu repertuarda yoktu!"
Salondaki herkes şaşkınlıkla Kerem'e bakıyordu. Ama Eylül, piyanoya o kadar odaklanmıştı ki Kerem’i duymuyormuş gibiydi.
Eylül’ün elleri, eserin klimaksına ulaştı. Sol eli, ani, sert ve ritmik bir akor çaldı. Sağ eli ise, tiz ve keskin bir melodiyle bir 'çığlık' yarattı. Bu, notalara dökülmüş, kaza anındaki çaresizliğin sesiydi.
Ve tam o anda, Eylül'ün zihni, müziğin ritmine uyarak kaza anını bütün çıplaklığıyla geri çağırdı:
Arabanın frenlerinin boşaldığını fark ettiği o korkunç an... Telefonla Emre’ye ulaşma çabası... Ve Kerem’in arabasını kendi elleriyle sabote ettiğini itiraf ettiği sesli mesajın son saniyesi…
Müzik bitti. Salon, donmuş bir sessizliğe büründü.
Eylül, piyano taburesinden kalktı ve Kerem'e doğru yürüdü.
"Senfoni bitti, Kerem," dedi, sesi titrek ama kararlıydı. "Bu, senin bana yaşattığın on yılın müziğiydi. Bu notalar, senin beni öldürme teşebbüsünün itirafı. Bu, boşanma dilekçemin son imzası."
Kerem, sinirden bembeyaz kesilmişti. "Yalan söylüyorsun! Hafızan yerine gelmedi!"
O an, salondan bir ses yükseldi: "Hafızasının yerine geldiğine dair kanıtımız var."
Emre, polislerle birlikte ayağa kalktı. Elinde küçük bir ses kayıt cihazı vardı.
"Bu ses kayıt cihazı, Eylül'ün kaza anında Kerem'in kendisine yolladığı itirafı kaydetti. 'Sessizliğin Senfonisi', Kerem'in yalanlarının senfonisiydi."
SEKİZİNCİ BÖLÜM: Yeni Melodi
Kerem, tutuklanırken Eylül’ün boynundaki kan kırmızısı kristal gerdanlığa baktı. Artık kan kırmızısı bir utanç damgasıydı.
Eylül, salondan ayrılırken Emre’ye döndü. Emre, gözleri dolu bir şekilde gülümsüyordu.
"Teşekkür ederim, Emre. Sensiz başaramazdım."
"Sen başardın, Eylül. Sen her zaman en güçlü notaydın."
Aylar sonra, daire boştu. Boğaz manzarası artık soğuk bir lüksü değil, özgürlüğün enginliğini temsil ediyordu.
Eylül, eski, yıpranmış piyano defterini açtı. Artık 'Sessizliğin Senfonisi'ni değil, hayatının yeni bir parçasını besteleyecekti. Parmakları tuşlara değdi. Başlangıçtaki notalar kararsızdı, sonra yavaşça bir umuda, bir kabul edişe dönüştü.
Bu, artık kayıp bir on yılın hikayesi değildi. Bu, bir kadının kendisini yeniden inşa etme, acıyı sanata dönüştürme ve nihayetinde kendi müziğini yaratma hikayesiydi.
Güneş, Boğaz’ın suları üzerinde parlıyordu.
Eylül, yeni hayatının melodisini çalmaya başladı. O melodi, eski bir notanın üzerine yazılmış, taze ve umut doluydu.
SON
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL