Alçak ruhlu olanlar para arar, yüksek ruhlu olanlar ise saadet arar. ostrovski
Karakuş Tümülüsü Soygunu Roman Hüseyin TURHAL
Adıyaman... Kartalların ve Kommagene Krallarının kadim toprakları. Karakuş Tümülüsü, binlerce yıldır Fırat’ın kenarında, Kommagene Krallığı’nın kayıp bir sırrını, efsanevi Kraliyet Mührü’nü saklıyord...
5. Bölüm

Bölüm 2: Komiser Davut'un Şüphesi

10 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Karakuş Tümülüsü Soygunu
Bölüm 2: Komiser Davut'un Şüphesi
Komiser Davut, Karakuş Tümülüsü’nden ayrılırken, zihninde sadece defineci Şeref’in adı yankılanıyordu. Adıyaman gibi tarihle iç içe bir şehirde, kaçak kazı ve antika kaçakçılığı vakaları her zaman vardı, ancak Karakuş gibi uluslararası öneme sahip bir anıta bu denli pervasızca yaklaşmak, ya büyük bir umutsuzluğun ya da büyük bir organizasyonun işaretiydi. Davut, tecrübesiyle, bunun sadece bir hırsızlık değil, bir "hazırlık" olduğunu hissediyordu.
Davut, ofisine varmadan önce, Şeref'in en son görüldüğü, şehrin arka sokaklarındaki eski bir kahvehaneye uğradı. İçerideki loş ışıkta, yüzleri sigara dumanıyla gölgelenmiş birkaç yaşlı adam, Komiser'in kapıdan girmesiyle derin bir sessizliğe büründü. Davut, kimseye bakmadan, kahvehanenin sahibi olan yaşlı adama seslendi: "Şeref'i arıyorum. Nerede olduğunu bilen var mı?"
Herkes omuz silkti. Davut, kaşlarını çattı. "Bu benim bildiğim bir oyundur. Sadece şunu bilin, Karakuş'a dokunanın eli yanar. Şeref'e benden haber götürün: Olay yerinde onun ayak izlerine benzeyen izler buldum. Bana gelmezse, ben onu bulduğumda, pazarlık yapmayız."
Bu blöf işe yaradı. Kahveci, Davut’un arkasından mırıldandı: "Komiserim, o... o buralarda değil. Birkaç gündür bir depoda, bir şeylerle uğraşıyor derler."
Deponun adresi, Davut için bir izden çok daha fazlasıydı. Polis aracına geri döndü ve ekibinden güvendiği iki memurla belirtilen adrese doğru yola çıktı.
Bu sırada, Karakuş Tümülüsü'nde Arkeolog Nurten, Davut'un ayrılmasından sonra kazı alanını daha detaylı incelemeye koyulmuştu. Davut'un "suç mahalli" dediği yer, Nurten için "kırılmış bir tarihi kanıt" demekti. Eldivenlerini giyerek, kazının kenarından düşen küçük toprak parçalarını özenle bir kaba topladı.
Nurten, Komiser'in aksine, bu işin neden bu noktada yapıldığını anlamaya çalışıyordu. Tümülüs'ün asıl mezar odası genellikle anıtın tam ortasında, yerin derinliklerindedir. Neden bir defineci, hemen dış sütunun kaidesinde, böylesine yüzeysel bir kazı yapsın?
Nurten, anıtın tarihini ve mimarisini zihninde canlandırdı. Karakuş'un mermer sütunları ve heykelleri, Kommagene Krallığı'nın gücünü simgeliyordu. Eğer Mühür, gerçekten buradaysa, krallar onu kolayca bulunabilecek bir yere koymazlardı.
"Bu bir keşif olmalı," diye düşündü Nurten. "Bu kazıyı yapan kişi, asıl girişin yerini tespit etmeye çalışmış olmalı. Sütunların hizalamasını veya kaidedeki bir işareti kontrol ediyordu."
Hemen elindeki tarihi planları açtı. Tümülüs'ün orijinal çizimlerinde, kaidenin altında, normalde görünmeyen bir drenaj sistemi veya küçük bir nişin varlığına dair belirsiz bir not vardı. Defineciler, belki de bu eski çizimlere ulaşmışlardı ve burayı bir "test" noktası olarak kullanmışlardı.
Davut ve ekibi, şehrin sanayi bölgesindeki paslı bir deponun önüne geldi. Davut, memurlara sessiz olmalarını işaret etti ve kapıyı hızla açtı.
İçeride, ortalıkta atılmış bir sürü kürek, el feneri ve harita vardı. Köşede, bir iskemlenin üzerinde, kirli kot pantolonu ve terli yüzüyle oturan Defineci Şeref duruyordu. Şeref, zayıf ama gergin kaslara sahip, uyanık bakışlı bir adamdı. Karşısında, küçük bir masanın üzerinde, boynuzları kırılmış, Kommagene dönemine ait olduğu anlaşılan bronz bir boğa heykeli duruyordu. Heykel, Tümülüs'ten çalınan küçük bir eserdi.
Davut, sert bir sesle konuştu: "Karakuş. Bu sabah. Ne yaptın, Şeref?"
Şeref irkildi, ellerini havaya kaldırdı. "Komiserim, yemin ederim, bu işe bulaşmadım! Artık o günler geride kaldı!"
Davut, masadaki boğa heykelini işaret etti. "Bu da mı geride kaldı? Bu parça, Karakuş'taki anıt mezarlardan birine aitti."
Şeref yalvarmaya başladı: "Bu, aylar önce, eski bir kazıdan kalmaydı. Sadece... sadece nakite çevirmeye çalışıyordum. Karakuş, benim boyumu aşar Komiserim. Orası artık bizim gibi garibanların işi değil."
Davut, Şeref'in gözlerinin içine baktı. Gözlerinde yalan yoktu, ama büyük bir korku vardı.
"Ne demek boyunu aşar? Kimin işi o zaman?"
Şeref, tereddüt etti. Göz ucuyla kapının arkasına baktı. "Büyük bir ekip var, Komiser. Şehirden birileriyle iş yapıyorlar. Paraları ve profesyonel ekipmanları var. Onlar, Kraliyet Mührü'nün efsanesine inanıyorlar. Ben, o sütunun dibine kazmayı vurmadım. Sadece, onlara 'hizmet' ettim. Bir nevi öncüydüm."
Davut'un sezgisi doğru çıkmıştı. Bu, amatör bir soygun değil, bir organizasyondu. "Kim bu şehirdeki bağlantın?"
Şeref, yutkundu. "Antikacı Ahmet. Ahmet Beyazıt. O, bu işin parasını ödüyor. Ama o bile kukla, Komiserim. Arkasında uluslararası bağlantıları olan, asıl büyük patron var."
Davut, Şeref'i gözaltına almadan önce son bir soru sordu: "Peki, bu öncülük neydi? Karakuş'ta ne arıyordunuz?"
Şeref, titreyerek cevapladı: "Mührün yerini gösteren bir işaret... Nurten Hanım'ın dediği o kutsal mühür. Sütunun dibindeki bir nişin, asıl girişi gösterdiğini sanıyorlardı. Benim görevim sadece 'kontrol etmek'ti. Ben kazdım ama bir şey bulamadım. Sanırım onların da bilgisi yanlıştı."
Davut, Şeref'i kelepçeledi. Antikacı Ahmet'in adını zihnine kazımıştı. Şeref, sadece küçük bir piyondu. Asıl tehlike, bu zengin ve nüfuzlu antikacının gölgesinde saklanıyordu.
Akşam saatlerinde Davut, tüm bulgularını ve Şeref'in ifadesini Nurten ile paylaşmak üzere Tümülüs'e geri döndü. Nurten, elinde planlarla, karanlık çöken anıtın ortasında onu bekliyordu.
"Komiserim," dedi Nurten heyecanla. "Haklıydınız. Benim de bulgularım bu kazının bir keşif amaçlı olduğunu gösteriyor. Sütun kaidesindeki niş, planlarda belirtilen bir işaretti. Ama bu, asıl Mühür odasına giden yol değil. Bu sadece bir yanıltma."
Davut, Komiser'e baktı. "Defineci Şeref, Antikacı Ahmet'in adını verdi. Ve Mührün peşinde olduklarını doğruladı. Ancak, Ahmet'in bile bir 'üst akıl' için çalıştığını iddia ediyor."
Nurten, elindeki planlara baktı, gözleri parladı. "Eğer burası yanıltmaysa, o zaman asıl ipucu başka yerde olmalı. Kommagene Kralları, sembolizmi severdi. Bakın," Nurten planlarda Kartal heykellerini işaretledi. "Kartalın Pençesi, Güneşin Doğuşunu İşaret Eder... Bu, bir kitabe parçası. Mührün yerini gösteren asıl şifre bu olmalı."
İkisi, karanlığın ve sisin içinde, anıtın devasa gölgesinde durdular. Davut, suçluların peşindeydi; Nurten, tarihin peşinde. Artık hedefleri ortaktı: Kraliyet Mührü’nü Antikacı Ahmet ve arkasındaki büyük şebekeden önce bulmak ve korumak.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL