o zamanlar azat edileceğini beklemeyen ve düşünemeyen, kaba, yaban, cahil köylünün kalbinin ne derin ve aydınlanmış insancıl duygularla, neredeyse kadın sevecenliğiyle dolu olduğunu belki de bir tek Tanrı görüyordu yukarıdan.
Onun öz oğlu olsaydım bana yine o sevgi dolu ışıltılı gülümsemesiyle bakar mıydı, kim onu zorlardı ki? Kölemizdi Marey, ben de onun küçük beyefendisiydim; beni okşadığını kimseler bilmeyecekti
bu yoksul köle köylünün sevecen, anne gülümseyişiyle bana yaklaşması, haç çıkarışı, başını sallayışı, “Bak sen, nasıl da korkmuş çocuk!” deyişini, özellikle tombul, toprak bulaşmış parmağıyla usulca ve çekinerek titreyen dudaklarıma sevgiyle dokunuşunu hatırlamıştım.
Ranzamda oturuyordum, hatırlıyorum, yüzümde hâlâ o anın huzurlu gülümsemesi vardı.
Anne şefkatiyle gülümseyerek: “Hadi, yürü, Tanrı seninledir!” diye ekledi
Hayatımda ormandaki mantarlar, yabanıl meyveler, böcekler, kuşlar, kirpiler, sincaplar, nemli çürük yaprakların kokusu kadar hiçbir şeyi sevmedim.
kendi işime dalmıştım, meşguldüm; kurbağalara vurmak için fındık dalından kendime kırbaç yapıyordum, fındık dalından kırbaç güzel olur, ama huş dalı kadar dayanıklı olmaz.
Köyümüzden bir ağustos ayını hatırlıyorum Hava kuru ve aydınlıktı, serin ve rüzgârlıydı; yaz sonuydu ve yakında bütün kış yine Fransızca derslerin sıkıcılığına, dönecektik,
köyden ayrılmak çok üzerdi beni dokuz yaşındaydım, çoktan unutmam gerekirdi, ama ilk çocukluğumdan kalan anıları özellikle seviyordum.
Köyümüzden bir ağustos ayını önemsiz gibi görünen bir anıyı hatırladım birden: henüz dokuz yaşındaydım, çoktan unutmam gerekirdi, ama ilk çocuklukdan kalan anıları özellikle seviyordum.
hayatımda sürekli geçmişimi düşündüm, sanırım bu anlarda eski hayatımı yeniden yaşar gibi oluyordum,
Uyuyan insana dokunmazlar, bu durumda hayaller kurmak, düşüncelere dalmak mümkün.
karşımda demir parmaklıklı pencere, yatağıma sırtüstü uzandım, ellerimi başımın arkasına aldım ve gözlerimi kapadım. Böyle yatmak hoşuma gidiyor
Uyuyan insana dokunmazlar,
yılda bir kez bile olsa azılı mahkûmları bile dinlendirmek gerekiyor yoksa işler daha kötüye giderdi.
Nefes alıyorlar hâlâ, bıçakla birbirlerine giren birkaç kişi; bütün bunlar bayramın ikinci günü olmuştu ve beni aşırı derece yıpratmıştı. Evet, sarhoş milletine oldum olası katlanamam, beni tiksindiriyordu,
Bayramın ikinci günüydü. Hava ılık, gökyüzü masmaviydi; tepede güneş “parlıyordu”, ama yüreğim kapkaranlıktı
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.