Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için, dünyadakiler birbirini kırıp geçiriyorlar. imam gazali
ASRIN FELAKETİ
6 Şubat 2023 tarihinde saat 04:17’de Kahramanmaraş – Pazarcık’ta Mw 7,7, ardından saat 13:24’te Kahramanmaraş – Elbistan’da Mw 7,6 büyüklüğünde iki depremle sarsıldık. Depremler, yaklaşık 15 milyon nü...
10. Bölüm

Baykuş Ötmüş Harabe Olmuş Şehir

39 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Baykuş Ötmüş Harabe Olmuş Şehir

Hüzün geceyi sardığında, yıkılan binaların arasında yalnızlık ve sessizlik kol geziyordu. Şehir, bir zamanlar dolup taşan sokakları, kahkahaların yankılandığı avluları, yaşamın her köşeye dokunduğu hatıralarıyla artık sadece bir harabeydi. O gece gördüğüm şey, bir kabus mu yoksa gerçeğin bir parçası mıydı, bilemedim. Gün boyu içimi sıkıntılar kaplamıştı, geceme umut bağlayarak gözlerimi kapadım: "Hayrola," dedim. Ama gecenin karanlığı, beni daha derin bir bilinmeze sürükledi.

Karşımda duran şehir, gri bir hayalet gibiydi. Dar sokaklardan ilerledikçe, yıkıntıların arasına sıkışmış hayatların izlerine rastlıyordum. Köşede bir salıncak, hâlâ hafifçe sallanıyordu. Rüzgâr mı yoksa çocuk kahkahalarının yankısı mı harekete geçirmişti, bilmiyorum. Salıncağın hemen yanında yere devrilmiş bir bisiklet vardı. Tozla kaplanmış zinciri, hayatın ne kadar ani bir şekilde durduğunu anlatıyordu.

Birden, tepede oturan o baykuşu gördüm. Gözleri sabit bir noktaya dikilmiş, şehrin derinliklerine bakıyordu. Öyle bir ses çıkardı ki yankısı, her enkazın köşesinde ayrı bir hikâye anlatıyor gibiydi. Sanki harabeleri izlemenin onun kaderi olduğunu biliyor, yıkıntıların yasını tutuyordu. Şehirden gelen fısıltı, baykuşun ötüşüyle karışarak içime derin bir hüznü nakşetti. Bu ses, hayatın kırılganlığına yazılmış bir ağıt gibi yayılıyordu.

Yıkılmış bir binanın enkazına yaklaştım. Molozların arasında bir kitap dikkatimi çekti; sayfaları yırtılmış, kapağı yanmış bir çocuk masal kitabıydı. Altında ise küçük bir bebek ayakkabısı vardı. Yan yana duran bu iki eşya, bana bir aileye dair tüm anıları anlatmış gibiydi. Gözyaşlarımı tutamıyordum. Birkaç adım ileride, bir pencere çerçevesi hâlâ ayakta kalmıştı. Çerçevenin bir köşesine iliştirilmiş bir fotoğraf rüzgârda hafifçe dalgalanıyordu. O fotoğrafta bir çift gülümseyerek birbirine bakıyordu. O an anladım ki bu yıkıntılar sadece taşlardan değil, hayallerden oluşmuştu.

Bir süre sonra duyduğum başka bir ses beni irkiltti. Enkazın diğer ucundan bir çocuk, gözleri ağlamaktan şişmiş, kedisini arıyordu. Her moloz yığınının altını kontrol ediyor, bir yandan da "Boncuk, nerdesin?" diye sesleniyordu. O an anladım ki sadece insanlar değil, masum dostlarımız da bu karanlığa gömülmüştü. Ve işte, bu çıkmaz sokakta, herkes sessizlikte bir umut arıyordu.

Şehir, bir zamanlar dolu olan meydanları, kahkahaları ve yaşanmışlıklarıyla bir hatıraya dönüşmüştü. Artık geriye kalan sadece toz, taşlar ve unutulmuş hikâyelerdi. Ama o baykuş, o harabenin tepesinde durup ötüşünü sürdürüyordu. Sanki kalbime bir şeyler fısıldıyordu: "Bu şehir yalnızca bir yıkıntı değil; geçmişin, kaybolanların ve insanlığın yasının tutulduğu bir mezar taşına dönüştü."
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL