21
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2950
Okunma


Deneme birki, deneme birki! Dikkat dikkat! Bu bir kamuoyu oluşturma yazısıdır. Ses ses... Deneme birki, deneme birki! Gerçi kamuoyu nasıl oluşturulur onu da bilmiyorum ya hayırlısı. Neyse önce bir kamuoyu oluşturalım, yoklamayı sonra yaparız.
Fıkra bu ya bizim Temel ormanda ağaç kesiyormuş. O sırada çevreciler de ormanda yürüyüşe çıkmışlar. Temel’i bu vaziyette görünce Doğa’nın dengesini bozduğunu söyleyip bir güzel pataklamışlar...
Temel üstü başı perişan halde köye dönerken Dursun’a rastlamış, Dursun "Ula Temel bu ne hal böyle? " diye sormuş, Temel de anlatmış ," Orman’da ağaç keseydum, birden kalabaluk pir grup Doğan’in yengesini bozmişum diye dövdü peni, halbuki ne Doğan’i taniyruuum, ne de yengesuni.."
İndiii! Bu fıkrayı niye mi anlattım?
Malumu âliniz İstanbul ’a kar yağmayınca memlekete kış gelmiş sayılmaz(mış).
Eskiden sadece şakayla karışık söylenmiş bir rivayet olan bu tespit günümüzde bizatihi yazılı ve g(k)örsel basının, “kör gözüm parmağına” şeklindeki yüzde beş cinlik yüzde doksan beş andavallıktan mütevellit arsız ve utanmaz yayın politikaları ile maalesef memleket gerçeğimiz olmuştur. Öyle ki neredeyse memleket eşittir İstanbul. Algılamadaki bu frekans farkları yüzünden memleket(!) gündemi ile bizim memleket(ler)in gündemi çoğu zaman paralel gitmez.
Anadolu’nun herhangi bir köşesinde meydana gelen doğal veya suni afetin memleketin hipotenüsünde bıraktığı tesirin Richter ölçeğine göre karşılığı en fazla bir buçuktan ikidir, yani titreşim bile değil. Ahalinin en büyük kazancı ki buna yediği kazık da diyebiliriz; ileride torunlarına anlatacakları veya köy kahvesinde çayın yanında garnitür niyetine yuvarlayacakları “vay bee! ana haber bültenlerine de çıktık anasını satayım” geyiğidir, hepsi bu. Böyle planlı programlı bir yayın harmanı neticesinde reyting yüksek olursa da insan rekoltesinde kalite kaybı yaşanması kaçınılmaz. “Ne kaa ekmek o kaa köfte!”
Yerelde böyle de globalde sanki farklı mı?
Bu gün dünya insanlarını incelediğimizde, aradaki saat farkını dikkate almadan gecenin köründe NBA liginden bir basket maçını yatak odasında helaliyle yapacağı erotik bir maça tercih eden birçok erkeğe şahit olursunuz. Bu tercihin rengi şartlara göre basketten futbola, tenise, boksa döner. Bir bakarsınız hoca yanık, yanık sabah ezanını okurken bazı pörtlemiş gözler ağır sıklet unvan maçında, kulaklar gongun sesindedir şuursuzca. Ula oğlum yat zıbar, sabah işe gideceksin. Veya aynı saatlerde “Bired Pit”, “Leonardo Di Kapriyo” hayranı bir “bağyan” Namık Kemal’e inat hayalleriyle beraber televizyonda “Oskar” törenini seyrederken o saatlerde reflüsünü azdıracağı gerçeğinden habersiz bir yandan da çekirdek çitler.
Bu insanların, ne nesli tükenmekte olan Pandaların gördüğü tüp bebek tedavisinden haber vardır ne kutup ayılarının ayazda fazla kalmalarından dolayı paso cırcır olduklarından ne de semizotundan artık kuzu çevirme bile yapıldığından. [Anlayın GDO (genetiği değiştirilmiş organizmalar) mevzusunda nerelere geldik.] Tamam, onu da geçtik. Peki, Ozon’un deliğinin çapından kaç kişi haberdar.
- Aa delinin zoruna bak, ayıp ayıp ne biçim konuşuyorsun sen bakiim!(yani ben).
Yahu ozon dediğim şu meşhur tabaka, yanlış anlaşılmasın. Evrensel şuur faul yaptı, Allahtan ceza sahası dışındayız. İtiraf edeyim delikten haberim vardı ama çapını ben de bilmiyordum. Geçen gün internette deliğin çapı hakkında bir haber gözüme çarptı. Ne kadarmış biliyor musunuz? Tam iki milyon metre kare, yani iki buçuk Türkiye büyüklüğünde. Yuff! Yurttan sesler korosu;
-amaan canım elalemin derdi bizimi gerdi, büyürse büyüsün elişme sen de.
Evrensel şuur gene faul yaptı, bu sefer hem penaltı hem kırmızı kart. Dünyada olmaz, topun başına ben geçeceğim, tutmayın beni.
Alouuuv, aloooo çekmiyor. Maalesef ki delik âdemoğlunun kapsama alanı dışında. Arada bir seldi depremdi tsunamiydi hortumdu falan derken çekiyor da anlayana. Global ve ulusal cenahta vaziyet aşağı yukarı bundan ibaret. Fazlası var eksiği yok. Şimdi diyeceksiniz ki; “bayram değil seyran değil durup dururken gene niye kabardı Greenpeace (girinpiis okunur) damarın” . Müjdeler olsun, ozon kadar olmasa da benim de bir deliğim var artık !.
Efendim yukarıda fotoğrafını yayınladığım cennetten bozma, lebi derya, havaalanına 20 km, Maldiv adalarına 6855 km, ilçe merkezine ise sadece 800 metre uzaklıktaki bu şirin yer benim öz be öz memleketim, doğduğum yer. Her ne kadar seyrek gitsem de “o köy benim köyüm" . Trabzon ili Araklı ilçesi Hürriyet Mahallesi sınırları içerisinde, ismi "TURUP” mevki olarak geçiyor.
Yerin kısa ama ilginç bir hikayesi var.
Araklı ilçesi Hürriyet Mahallesinin merası ve gençlerin top sahası olarak kullandıkları yere, 12 Eylül İhtilali ile beraber askeriye el koyar, (istimlâk bedeli olarak tüm köylülere svatch marka kol saati hediye edildiği rivayet edilir). Akabinde atış poligonu adı altında SSCB’ ye karşı savunma amaçlı füzeler yerleştirilir. SSCB’ nin dağılması soğuk savaşın sona ermesi ile füzeler sökülür, askeriye araziden çekilir ve arazi orman bakanlığına geçer. Hepsi bu. Orman olsun da varsın orman bakanlığının olsun. İlginç olan ne mi?
Şimdilerde bu şirin bir o kadar da bahtsız "TURUP" mevkiine “katı atık depolama merkezi” yapılmak isteniyor. Bakmayın ismindeki fiyakaya bildiğimiz çöplük işte. Hani nükleer santral kursalar sesimi çıkarmayacağım. Öyle de böyle de doğanın ırzına geçiliyor hiç olmazsa beleşe gitmemiş olur.
Fotoğrafta dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, soldan sağa;
Ayaktakiler: 1,2,3,..........364,365,.........961,962....çam ağacı
Oturanlar: İlk yirmi beş yaprak ve sağ baştaki kırk beş yaprak fasulye (sırığa asılmış olanlar) ortadakiler ise fındık ağacı. Yani yerleşim alanına da bu kadar yakınlıkta
Şaka bir yana “âlemin kerizi” yerine konmak bir Araklılı olarak çok kötü canımı acıtıyor.
Herhalde artık fıkrayı niye anlattığımı anlamışsınızdır. Gerçi ulusal basının çok da gülibikindeydi ama Doğa’nın yengesinin namusu biraz da bizim namusumuz sayılır.
“Turup çöplük olmasın aga”
İsmet BABAOĞLU