11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2386
Okunma

Aşağıda okuyacaklarınız ilmi bir araştırma olmayıp tamamen kendi görüş ve düşüncelerimdir.
Yaşadığı çağda güçlü bir dünya lideri olan padişah, ( Bu konuda rivayetler çeşitli olduğu için isim üzerinde durmuyoruz. Muhtemelen Yavuz Sultan Selim ) devletin hudutları dahilindeki bütün gayri Müslimleri Müslümanlaştırmayı düşünür. Bu niyetini divanda ortaya atınca ise ilk karşı çıkan Şeyhülislam olur. ‘’Sultanım gayri Müslimler devlete cizye vergisi vermek suratiyle canlarını, ırz ve dinlerini koruma hakkı elde etmişlerdir. Bu İslamın ahdidir. Bu ahdi çiğnemek asla caiz değildir. Padişah da kendi görüşünü savunur: ‘’ Müslümanlık tek hak din değil mi…Ayeti söyler ( İnned dine indallahil İslam---Allah katında din islamdır.( Görüldüğü gibi Arapça bilmemek kur’anın mealini bilmemeye engel değil…Ben de Arapça bilmem ama bu ayetin anlamını biliyorum…Aklımdan yazdım bu ayeti ) Her neyse…Yani Padişah da kendisine göre haklıdır ve devam eder padişah…’’Biz onları Müslüman yapmakla ahretlerini kurtaracağımıza göre niçin caiz olmasın?’’ Şeyhülislam kendi görüşünü, padişah kendi görüşünü savunarak tartışırlar da tartışırlar.Nihayet akşam ezanı okunur.
Akşam namazı için saf tutulur…Tabii ki namazı Şeyhülislam kıldırmakta ve hamen arkasındaki safta tam arkasında ise padişah bulunmaktadır.
Şeyhülislam Süphaneke duasını okuduktan sonra besmele çeker ve Fatiha Suresine başlar…Ama başlar başlamaz sureyi şöyle okur…’’Elhamdu lillallahi Rabbil Müslimin…( Hamdolsun Müslümanların rabbine )…Arkasındaki Padişah hemen düzeltir çünkü Şeyhülislam yanlış okumuştur :’’ Elhamdu lillahi Rabbil Alemin’’…Şeyhülislam yeniden başlar sureya ama yine ‘’ Elhamdu lillahi Rabbil Müslimin’’ diye okur…Padişah ikinci lez ‘’Elhamdu lillahi Rabbil Alemin ‘’ diye düzeltir….Şeyhülislam üçüncü kez başa döner ve yina inatla ‘’Elhamdu lillahi Rabbil Müslimin ( Müslümanların rabbine şükürler olsun)’’ der ve padişah da yine üçüncü kez ‘’Elhamdu lillahi Rabbil Alemin ( Alemlerin Rabbine şükürler olsun) ‘’ diye düzeltir…Ayet üç kez hatalı okunduğu için namaz bozulmuştur.
Padişah sorar: ‘’ Niçin ısrarla ayeti ‘’Hamdolsun Müslümanların Rabbine ‘’ mealinde okudun? Şeyhülislam cevap verir: ‘’ Sayenizde yer yüzünde gayri Müslim kalmayacağına göre artık ayeti de değiştirmek gerekirdi onun için ‘’.Padişah hatasını anlar ve ‘’Biz o işten vaz geçtik ‘’ der.
Kur’an-ı Kerimin 10. Ayeti 99. Suresi Yani YÛNUS SURESİ 99. Ayet der ki: (Resûlüm!) Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?
Peki bu yazdıklarımın Türkçe ezan ya da namazla ne ilgisi var ? Oraya da geleceğim..Yavaş yavaş…
Kur’an-ı Kerim’in Türkçe ya da başka bir dille okunamayacak olmasının sebebi onun Arapça Olarak indirilmiş [ Zuhruf Suresi 3. Ayet …. ‘’Apaçık kitaba andolsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapça bir Kur’an yaptık.’’- Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri ( Bu Tefsir bilindiği gibi Atatürk’ün isteği üzerine yazılmıştır )] olmasından kaynaklanmıyor...
İncil’in başına gelenlere baktığımızda bunun sebebini daha net olarak anlamamız mümkündür. Allahu Teala Hz. İsa’ya dört İncil birden göndermiş olabilir mi? Elbette hayır...Ama İcile baktığımız zaman burada Matta Yuhanna, Markos ve Luka olmak üzere dört İncil görmekteyiz. Her ne kadar Hristiyan din adamları bunun dört ayrı İncil olmayıp Hz. İsa’nın öldürülmesi ve göğe çekildikten sonra tekrar dir,ilmesiyle ilgili dört ayrı şahitlik belgesi olduğunu söyleseler de bu şahitlerin şahitlikleri de birbiriyle çelişmektedir.Hz İsanın boynuna asılan levhada yazılanlardan karnının bir bir mızrakla deşilmesine kadar birbirinden farklı şahitlikler anlatılmıştır.Dolayısıyla ortaya dört ayrı İncil çıkmıştır. Diğer Taraftan İncil, Kudüs’te yaşayan bir Hz. İsa’ya gönderildiğine göre dili İbranice olmalıdır. Ama İbranice olan tek İncil yoktur. İlk nüshalarına baktığımız zaman İnciller Yunancadır...Daha sonra Latince olarak yazılmış ve hatta Latince dilinden başka dille yazılan İncillerin yazılması yasaklanmıştır. Bunca tahrifata rağmen Papalık kurumu oluştuktan sonra hristiyan alemi hiç olmazsa ellerinde kalan son incili orijinal haliyle muhafaza etmeye çalışmışlardır.
Görüldüğü gibi aslı İbranice olması gereken İncil Yunancaya daha sonra Latinceye çevrilince aslından tamamen uzak bir İncil ortaya çıkmıştır. Tabii ki bir de Barnabas İncili konusu var
İşte aynı şeyin Kur’anın başına da gelmesi endişesiyle Kur’anın indirildiği dil dışında bir dille okunması onun orijinalliğini bozacak, onu aslından uzaklaştıracaktır. Ama bu bizim Kur’anda ne yazdığını öğrenmemize mani değildir. Hatta, farz edelim Namazda Fatiha suresini okurken aklınızdan onun Türkçe mealini de söylemenin çok daha faziletli olduğu din alimleri tarafından belirtilmektedir. Yani Kur’anın Türkçesini bilmek ve öğrenmeyi yasaklayan hiç bir ayet ve hadis yoktur. Türkiye’nin her yerinde kitapçılarda rahatlıkla bulmak mümkün olduğu gibi hiç bir yerde bulamazsanız müftülüklerden bulmanız mümkündür.
Eğer Kur’anı her kes kendi anlayışına göre Türkçeye çevirmeye kalkarsa ki maalesef son zamanlarda bu da yapılmaya başlanmıştır…İşte o zaman namazlarımızı her birimiz kafamıza göre okuyacağımız -ve artık ne derece ayet denek doğru olur- cümlelerle okuyamaya başlayacağız ve işte o zaman en başta yazdığım olayda olduğu gibi namazda kimimiz ‘’Alemlerin Rabbi Allah’a şükrederim’’ derken kimimiz ‘’ Müslümanların Rabbi Allah’a şükrederim ‘’ diyecek, hatta kimimiz tam gaza gelecek- Öyle ya Arap emperyalizmine de karşıyız - ‘’ Türklerin Allah’ına şükürler olsun ‘’ diye okuyacağız ayeti.
Bir menkıbe daha anlatayım:
Hikayeye göre çobanın biri bütün hayatını dağda koyun otlatarak geçirdiği için namaz kılmayı öğrenememiş…Ama çok da istiyor namaz kılmayı. Bir kaç defa büyüklerinden görmüş..Kendi aklınca da öyle kılıyor…Nasıl mı? Ellerini kaldırıyor ve ‘’Allah’’ deyip yuvarlanıyor…Yüce Allah ( C.C ) Hızır Aleyhisselamı gönderiyor bu çobana…Hızır Aleyhisselam çobana namaz kılmayı öğretiyor…Çoban namaza duruyor…Hızır da denize doğru yürümeye başlıyor…Az sonra çoban namazı nasıl kılacağını unutuyor ve Hızır Peygamberin arkasından koşturmaya başlıyor. BNağırıyor ‘’Heeyy…Duuurrr…Ben unuttum nasıl kılınacağını…Bana bir daha göster’’ Hızır arkasına dönüp bakınca çobanın denizin üzerinde yürüdüğünü görüyor ve ona sesleniyor ‘’ Nasıl biliyorsan öyle kıl ‘’
Netice olarak: Namazı nasıl kılmak sana huzur veriyorsa, nasıl içine daha çok siniyorsa öyle kıl, ya da kılma, bu konuda kimse zorlamıyor…’’Dinde zorlama yok ‘’ çünkü…Dinde zorlama olmadığına göre insanları ‘’Namazı böyle kılacaksın , ezanı şöyle okuyacaksın’’ diye zorlayamazsın…Kendince doğru olanları anlatırsın.-ki buna tebliğ denir- Yani tebliğ edersin…Hz Muhammed ( S.A.S ) de böyle yapmıştır. Veda hutbesinde bile ‘’ Tebliğ ettim mi ‘’ diye sorup ‘’Tebliğ ettin ‘’ cevabını alınca ‘’ Şahit ol Ya rab ‘’ demiştir.
Kur’an Türkçeye çevrilmemiş değildir…Ayetlerin yorumları olan ciltler dolusu tefsirler vardır ki Arap dünyasında da vardır tefsir…Yani Araplar da tefsir okurlar Arapça bildikleri halde…O halde ‘’Kur’an bize ne diyor…Ben Arapça bilmediğim için nereden bileyim’’ demek ne derece doğrudur ayrıca tartışılır.
Bir başka konu: Dünya üzerinde Türkiye dışında başka bir ülkede ‘’ Kur’anı kendi dilimize çevirip namazımızı o şekilde kılalım, ezanımızı kendi dilimizde okuyalım ‘’ tartışmalarının yapıldığı bir başka Müslüman ülke var mıdır?
Elimize üç kuruş para geçince evlatlarımızın daha iyi bir dünya hayatı yaşamasında yardımı olsun diye yabancı dil kurslarına, dershanelerine avuç avuç para saçarken evlatlarımızın İngiliz,Fransız, Alman, Rus emperyalizminin kölesi olabileceğinden korkmayan bizler, Kur’anı Arapça okumak suretiyle Arap emperyalizminin kölesi olabileceğimizden nasıl korkarız onu da anlayamıyorum.
Ezan ve Kur’anın Türkçeye çevrilmesini isteyen arkadaşlara hemen peşin peşin şunu söyleyeyim…Kur’an da ezan da Türkçe’ye çevrilmiştir zaten…Ama her ikisinin de ibadethanelere sokulması çok sakıncalıdır…Neden mi? Aşağıdaki sakıncalarından dolayı.
BU BİR MEVLİD…ÖZ BE ÖZ TÜRKÇE…( GERÇİ MEVLİD= DOĞUŞ ..ARAPÇA VE İÇİNDE DAHA PEK ÇOK ARAPÇA KELİMELER VAR AMA O KADAR KUSUR KADI KIZINDA DA OLUR…HATTA İNTİHAL=ALINTI BİLE OLABİLİR SÜLEYMAN ÇELEBİ’DEN… MAKSAT YALAKALIK DEĞİL Mİ? )
“Hak Teala çün yarattı Türk’ü ilk
Dedi, ‘Üç kıta da olsun ona mülk.’
Mustafa nurunu alnına koydu,
‘Bil! Kemal’in nurudur, ol nur!’ dedi.”
Geçti böyle nice ay, nice sene,
Vakt erişti bin sekiz yüz seksene
Ger dilesiz, bulasız oddan necat,
Mustafa-yı ba-Kemal’e essalat!”
Ol Zübeyde, Mustafâ’nın ânesi
Ol sedeften doğdu ol dürdânesi!
Gün gelip oldu Rızâ’dan hâmile
Vakt erişti hafta ve eyyâm ile.
Geçti böyle, nice ay nice sene
Vakt erişti bin sekiz yüz seksene.
Merhaba ey baş halâskâr merhaba
Merhaba ey ulu serdâr merhaba!
EZANI DA VAR MERAK ETMEYİN…
Atatürk ekber!
Atatürk ekber!
Ancak O var Atatürk!
Evliya odur,
peygamber odur,
sanatkâr Atatürk.
Talihe hâkim,
zekâya önder,
doğma serdar Atatürk.
Bunları geçti insan büyüğü:
Kendi kadar Atatürk!
Atatürk ekber!
Atatürk ekber.
Bizde O var. Atatürk!
Ne evliya, ne de peygamber..
Halkına yar Atatürk!”
Her ikisinin de yazarı: Behçet Kemal Çağlar.
Bunları yazınca tabii ki Atatürk karşıtları da harekete geçecek ve ‘’ bakın biz demiyor muydu?, Atatürk kendisini Tanrı yerine koyuyordu’’ diyeceklerdir. Hemen onlara da cevap vereyim ki kimse boş ümide kapılmasın.
Atatürk bir gün sofrasında sorar: ‘’ Bu millet ben öldükten sonra arkamdan ne der sizce’’…Cevaplar ‘’ Çok iyi adamdı’’dan başlar ve övgüler dozunu arttırarak sürer..Sonunda ‘’Peygamber gibi adamdı…Ve nihayet son haddine çıkar yalakalık ‘’Ne peygamberi yahu Tanrıydı derler arkanızdan’a kadar gider. Atatürk ‘’ Bilemediniz beyler bu millet benim arkamdan ‘’ Etrafında bir sürü putperest olmasaydı bu memlekete daha çok faydalı işler yapacaktı derler’’ diye kendi sorusunun cevabını kendi verir.
Neden olmazdı sanırım anlaşılmıştır…Olmazdı çünkü putperestler işi başka noktalara götürürlerdi. Ama yine de son sözüm:Her kes bir başkasını zorlamamak şartıyla istediği gibi inanmak, ibadet etmek ya da etmemek, inanmamak hakkına sahiptir. Hiç kimse kendisini hâşa Allah yerine koyup hüküm veremez.
Bu gün Türkiye’de Cumhuriyet döneminde doğrudan doğruya devlet tarafından yaptırılan cami yok gibidir. (Ki ben Ankara’daki Kocatepe Camii dışında bilmiyorum.) Bütün camiler vatandaş tarafından onların bağışlarıyla yaptırılmıştır. Türkçe ibadet edip, Türkçe ezan okumak ve namaz kılmak isteyenler de kendi aralarında dernekler kurup böyle camiler yaptırabilirler. Namazlarını da istedikleri gibi kılabilirler. Bunda da mani yok. Eğer maksat üzüm yemekse hodri meydan…Ama maksat bağcıyı dövmekse orada ‘’ duuurrrr’’ deme hakkına sahibiz her halde.
Bir fıkrayla bitirelim.
Bektaşi’nin biri abdest filan almadan dalmış camiye ve namazı kılıp çıkmış…Durumun farkına varan bir softa sormuş: ‘’Ulan zındık sen abdest almadan kıldın namazı…Abdestsiz namaz olur mu?’’ Bektaşi cevap vermiş: ‘ Valla ben kıldım oldu ‘’ Yani efendim…Paşa gönlünüz öyle çekiyorsa, içinize öyle siniyorsa abdestsiz bile olur namaz…( Bu da benim fetvam haddim olmayarak tabii ki ) Ama sizin olurlarınızı başkasına dayatamazsınız.