Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
sami biberoğulları
sami biberoğulları

ALİ OSMAN’DAN ÂL-İ OSMANA -26 -

Yorum

ALİ OSMAN’DAN ÂL-İ OSMANA -26 -

9

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

1145

Okunma

ALİ  OSMAN’DAN  ÂL-İ  OSMANA  -26 -

ALİ OSMAN’DAN ÂL-İ OSMANA -26 -

Topal Osman Paşa’nın Bağdat Valiliğine tayinin tek sebebi Nadir han’a karşı elde ettiği zafer değildi. Bir diğer sebep de Daha önce Tahmasb’a karşı başarılar elde etmiş olan Ahmet Paşa’nın Bağdat Valiliğini adeta bir sultanmış gibi sürdürmesiydi. Bağdat’ta istediği kişileri görevden alıyor, istediği kişileri görevlere getiriyor ve oldukça sert bir idare sürdürüyordu. Sonunda bu şikayetler Padişah’ın kulağına kadar gitmiş ve hiç beklemediği bir anda Padişahtan gelen bir fermanla Rakka valiliğine atanmış, yerine ise Topal Osman Paşa getirilmişti. Ama pek çok devlet adamının birbirine çelme taktıkları bir dünyada az da olsa gözden düşmüş bir paşa’nın başı her an cellat baltasına uzatılabilirdi. Koskoca Merzifonlu Kara Mustafa Paşa bile böyle bir akıbetten sırf yerinde gözü olanların entrikaları yüzünden kurtulamamıştı ki kendisi kurtulsun. O bakımdan da çok tedirgindi.

Padişah I. Mahmut, Sadrazamı Hekimoğlu Ali Paşa’nın kendisine uzattığı Ahmet Paşa’dan gelen mektubu okuyunca gülümsedi.
-Demek Paşamız canından endişe eder öyle mi Ali Paşa?
-Beli sultanım. Öyledir. Benden istimdad ister ( Arabuluculluk ve yardım )
-Paşa, biz bu güne kadar devlete layıkıyle hizmet etmiş hiç bir ademimizi gadre uğrattık mı?
-Haşa Padişahım.
-Pek ala…Peki hiç bir ademimize iltimas geçtik mi?
-Haşa Padişahım.
-O halde benden ne istersin Paşa?
-Padişahım, Ahmet Paşa eski bir paşadır. Önceki dönemlerde gördüğü durumlardan korkmaktadır.
-Ali Paşa, O dönemler bitmiştir artık.

Daha sonra Padişah, Ahmet Paşa’ya hitaben şu nameyi yazdırdı:

“Sadrâzam tarafına gönderdiğin kâimen (mektubun) manzûr-ı hümâyûnum olup, kaimende bâzı fikirler olduğun anlaşılmıştır. Sen bu kadar zamandan beri seraskerlik ve tevcîhat (tâyinler) ile kâmrev (istediğine kavuşmuş) olub, bundan dahi senden hidemât-ı seniyye (yüksek hizmetler) zuhuru me’mûl olmakla (ümid edilmekle) tahrîrâtına (raporuna) göre hilaf-ı melhuz (istenilene muhalif) hareketin vuku bulmuş olsa dahi affolunmuştur.”

Padişah’ın Ahmet Paşa’ya gönderdiği mektup onu bir hayli rahatlatmıştı ama aynı mektup Hekimoğlu Ali Paşa2nın hanesine bir eksi olarak yazılmıştı. Çünkü devir I. Mahmut devriydi ve bu dönemde Padişah’ın en hassas olduğu konuların başında iltimas geliyordu. Sadrazamı dahi olsa bir paşa’nın bir başka paşa nezdinde iltimas talep etmesi I. Mahmut’a göre yanlış bir hareketti. Bununla beraber O öyle kolayca adam harcamıyordu. Ali Paşa eksi puanı almıştı ama yerindeydi…Şimdilik…

Ali Paşa yerinde olmasına yerindeydi ama Sadrazamlık yaramamıştı adeta bu savaş meydanlarının aslanına. Yanlış ve hatalı kararlar alır olmuştu. Her ne kadar cephedeki orduların seraskeri o olmasa da Bağdat’ı Nadir Han’ın elinden kurtarmak ve ona ağır bir kayıp verdirmiş olmanın rehavetine fazla kapılmıştı.

Nadir Han. Doğudaki Osmanlı kuvvetlerinin büyük kısmının ilkbaharda gelmek üzere terhis edildiğini haber alınca, fırsatı kaçırmayarak, aniden saldırıya geçti. Şehrizor, ve Deni’yi işgal etti.

Yaşlı, yorgun ve bir de topal olan Osman Paşa hiddetle bağırıyordu.

-Nedir bu acem namussuzundan çektiğimiz. Sırtımız yatak yüzü görmeyecek mi? Şöyle bir gün olsun rahat rahat gün görmeyecek miyiz ? Ademler öldür öldür bitmiyor. Mantar mıdır bunlar ki her yağmurla topraktan fışkırırlar. Daha nice oldu Bağdat önlerinde otuz bin ademini kaybedeli. Nereden bulur asakiri?

Paşalar , komutanlar başlarını önlerine eğmiş sus pus vaziyette Serasker Paşayı dinlemekteydiler.

-Söyleyin Paşalarım. Bir yanlış var bu işte ama nerede?

-Hamza paşa söz aldı.

-Paşam yanlışlık hem sizdedir hem de Sadrazam Paşa’dadır.
-De hele Paşa.İzah et madem. Nasıl bir yanlışlık ettik.
-Paşam. Nadir Han’ı çok hafife aldık. O bir kez yenilmekle kaybeden adamlardan değildir. Hani Çar Petro ne demiş: ‘’ Yenile yenile yenmeği öğreneceğiz ‘’ Bu da Çar Petro gibi yenilmekten yılacak bir adam değildir ki ilk defa bize yenilmiştir. O tedbirsizliği ve bizi hafife alması yüzünden yenildi. Biz de onu hafife alıp tedbirsizlik ederek orduyu terhis ettiğimiz için Şehrizor ve Deni’yi kaybettik.
-Haklı dersin Paşa. Sadrazam Paşa da ben de tedbirsizlik ettik. Madem ki hata bendendir o halde düzeltmesi de benden olacaktır. Ya Allah Bismillah.

Yine kılıçlar kuşandı. Yine atlara binildi ve yine savaş meydanında karşı karşıya geldi iki yiğit. Nadir Han ve Topal Osman Paşa.

At kişnemeleri, kılıç şakırtıları, tüfek ve top patlamaları içinde savaştılar, savaştılar, savaştılar. Binlerce insan öldü yine. Ama bu sefer zafer Nadir Han’ındı. Osmanlı’nın yaşlı, yorgun ve topal Paşa’sı savaş meydanında elindeki kılıcıyla al kanlar içinde uzanıyordu Kerkük’ün tozlu yollarında.

Türk’ün Türk’ü , Müslümanın , Müslümanı kırdığı ne ilk ne de son savaş olacaktı bu savaş. Bu sefer kazanan Nadir Han dedik ya aslında kazanan kimdi onu da bilen yoktu. Bu sefer, olan Topal Osman Paşa’ya olmuş ve şehit düşmüştü. İki müslümanın savaştığı bir savaşta ölene şehit denilir miydi? O da ayrı bir dava. Hiç karıştırmamak gereken bir dava hem de. İki ucu da necaset olan bir dava…Oysa tek kelimeyle ‘’ Hayır ‘’ denilebilse belki de hiç olmayacaktı bu savaşlar. Müslüman, müslümanı, Türk de Türk’ü öldürmeyecekti.

Yanlış olan ‘’ Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur ‘’ sözümüydü ? Onun doğrusu: ‘’ Türk’ün Türk’ten başka düşmanı yoktur’’ muydu acaba? Yok yok Türk’ün Türk’ten başka düşmanı da vardı epeyce…O halde? Her halde en doğrusu ‘’ Türk’ün en büyük düşmanı yine Türk’tür ‘’ olmalıydı.

Kerkük’te uğranılan bu falaketten sonra İran ordularının başına -16 Ağustos 1691 de Avusturya ile yapılan Slankamen Savaşında şehit düşen- Köprülülerden Fazıl Mustafa Paşa’nın oğlu Köprülüzâde Abdullah Paşa getirildi. Kafkasya’daki Osmanlı nüfuzunu takviye ve İran seferine katılmak üzere Kırım hanı Kaplan Giray’a vazife verildi. Bölgedeki Kumuklar’ın reisi Usmi Ahmed’e vezirlik ve oğlu Mehmed’e beylerbeyilik verilip, Osmanlı himayesine alındı.

1734 senesinin başında Erak üzerinden harekat başlatan Nadir Han, Bağdat’ı kuşatamayınca anlaşma teklif etti. Aras nehrinin sağ tarafındaki bütün memleketlerin kendisine verilmesini istedi. Antlaşma sağlanamadan, İranlılar hududa saldırıp, Osmanlı ülkesinde propaganda yaparak destek sağladılar. İran taraftarlarının Osmanlılara ihaneti ve Şirvan Hanı Surhay Han’ın Dağıstan taraflarında bulunmasından istifade eden Nâdir Han, Şemahi’yi, zaptetti.

Surhay Han, 27 Eylül 1734 tarihinde İran kuvvetlerini yenmişse de kuvvetlerinin azlığı dolayısıyla geri çekilmek zorunda kaldı.Bundan sonra Şirvan ve merkezi Şemâhi’yi, elde ederek Dağıstan taraflarını da kendi tarafına çeken Nâdir Han, Osmanlıların elinden Gence’yi almak üzere harekete geçti.

Gence’nin kuşatmaya uğraması üzerine, Köprülüzade Abdullah Paşa ve diğer hudut komutanlarına verdiği emirle, üç aydan beri muhasara edilmekte olan Gence kurtarıldı. Nadir Han, beş saat süren bir savaştan sonra Kars suyunun öte tarafına atıldı. Abdullah Paşa, Arpaçay tarafına doğru çekilen Nadir Han’ı takip ederek kesin bir netice almak istiyordu. Ancak Nadir Han fırsat kollayarak, Osmanlı ordusunun dağınık olduğu bir sırada Bogaverd civarında saldırıya geçti.

Yine tedbirsizlik, yine tamah, yine düşmanını küçük görme…Kısa süre içinde Osmanlı Ordusu darmadağın oldu. Çok eski bir Türk savaş taktiği olan ve adına Turan taktiği denen bu taktiği Nadir Han, yine bir Türk Devleti olan Osmanlı’ya karşı çok başarılı bir şekilde uygulamış ve 14 Haziran 1735 te bir Osmanlı Paşası’nı daha yenerek Rahmet-i Rahman’a göndermişti. Köprülüzade Abdullah Paşa da Savaş Meydanında şehit düşmüştü babası gibi.

Bozulan Osmanlı kuvvetleri Kars’a çekilirken Osmanlı Devleti’nin Payitahtı İstanbul’da Padişah I. Mahmut Harp Divanını topladı. Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa bu gidişatın sonunda yerinde kalamayacağını çok iyi bilmekteydi Çünkü bu sefer kara kaplı defterin eksi hanesi bir hayli kabarıktı. Uğranılan başarısızlıkların müsebbibi Padişah olamayacağına göre kabak kimin başında patlayacaktı? Elbette sadrazamın.

Padişah I. Mahmut 17 Temmuz 1735 te oldukça üzgün ve öfkeli geldiği divan toplantısı sonunda fermanlarını yazdırmaya başladı.

-Bu güne kadar Devlet-i Âliye’ye büyük hizmetleri dokunan Sadrazam Ali Paşa sadaretten alınarak yerine Gürcü İsmail Paşanın getirilmesi,
-Ali Paşa’nın Midilli adası muhafızlığına getirilmesi,
-İran seraskerliğine Rakka Valisi Ahmet Paşa’nın getirilmesi,
-Şer’i şerifim mucibince amel oluna

Ahmet Paşa İkinci Kez İran’daki Osmanlı Orduları seraskerliğine getirilirken Eski bir yeniçeri Ağası olan Gürcü İsmail Paşa beklemediği bir anda sadrazam oluyordu. Hekimoğlu Ali Paşa ise büyük bir tevekkülle Midilli’ye yelken açtı. Ama onu daha nice seferler, savaş meydanları bekliyordu.

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Ali osman’dan âl-i osmana -26 - Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Ali osman’dan âl-i osmana -26 - yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ALİ OSMAN’DAN ÂL-İ OSMANA -26 - yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Erzurumlu Selim
Erzurumlu Selim, @erzurumluselim
29.4.2012 23:06:16
Tebrikler can abim yine bir solukta okudum..selamlar
canandemirel
canandemirel, @canandemirel
29.4.2012 20:20:56
Hocam yazı dizinizi okumaya ve öğrenmeye devam ediyorum, teşekkürler
Sevgilerimle...
GÜLDESTE
GÜLDESTE, @guldeste
29.4.2012 17:32:48
harikasın can dost baştan tekrar okuyacağım inan sevgi ve saygılarımla
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA, @erayozgorsarikaya
29.4.2012 16:38:13
Sevgili Hocam
Benimde hep kafamı kurcalamıştır. Müslüman müslümanı savaş meydanlarında öldürünce acaba şehit oluyor mu? Eğer şehit olmuyorsa yazık yaklaşık 50 bin mehmetçiğe
İran ile Osmanlı savaşları hiç bitmemiş ama nedense osmanlı savaşları denilince genelde avrupa ve hiristiyan alemiyle yapılan savaşlar anlatılıyor yani osmanlının batıya açılmak için yaptığı savaşlar yazıyor.
Yine çok şey öğrendim
sizin bu yazıdaki misyonunuz benim gibilere tarihi öğretmeniz hocam
sevgiler
Hasan Özaydın
Hasan Özaydın, @hasanozayd305n
29.4.2012 15:53:38
Hiçbirşeyden çekmedi dalkavuklardan bu milllet,tebrik ederim saygılarımla.
EYLÜL20
EYLÜL20, @eylul20
29.4.2012 14:40:16
Sevgili üstadım yine tarih arşivinizden bizlere ışıklar sundunuz.Bu bilgi ışıkları altında ta geçmişlere aktı düşüncemiz.Öğrendik,bilgilendik.istifade ettik.Cahil olan tarih şuurumuz aydınlandı.Senden Allah razı olsun.Emeğine ,gönlüne sağlık.Allaha emanet ol.Yüce Rabbim bizleri doğruluktan ayırmasın.Saygılarımla
AYSE 09
AYSE 09, @ayse09
29.4.2012 13:12:47
evet neler geldiyse milletin başına baştakilerinden geliyor
tarihi yeniden yaşıyoruz
saygılarımlasınız herdaim
tacettin yıldırım
tacettin yıldırım, @tacettinyildirim
29.4.2012 04:36:27
bu millet paşalardan çok çekmiş be hocam...bu tarih bilgine hayranım can saygılar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL