Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
sami biberoğulları
sami biberoğulları

ALİ OSMAN’DAN ÂL-İ OSMANA -18-

Yorum

ALİ OSMAN’DAN ÂL-İ OSMANA -18-

8

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

1560

Okunma

ALİ  OSMAN’DAN  ÂL-İ  OSMANA  -18-

ALİ OSMAN’DAN ÂL-İ OSMANA -18-

Yürekler kabarık, gözlerde damla.
Mehteri saygıyla dur da selamla.
Bir huşû içinde dinle gülbankı
Sesleniyor tarih bu ses o yankı

Sen böyle yürürken tuğla sancakla
Türkün zaferleri geliyor akla.


I.Mahmut tahta çıkalı neredeyse üç ay olmuştu. Bu üç ay içerisinde Patrona Halil’in taraftarı olan özellikle Arnavutlar ayaklanma çıkarmışlardı. Bu ayaklanmanın bastırılmasında ise Sadrazam Silahtar Mehmet Paşa’dan daha çok Kapıcılar Kethüdası Kabakulak Mehmet Paşa rol oynamıştı. Tıpkı Patrona serserisinin vücudunu otuz üç yeniçeri ile birlikte ortadan kaldıran ekibin başında olduğu gibi onun ölümünden sonraki ayaklanmalara karşı da askerin başında o bulunmaktaydı.

Amcasının sözleri geldi aklına: ‘’Devleti ehliyetsiz sadrazamlara emanet etme’’

Silahtar Mehmet Paşa Padişahın huzuruna çağrıldığı haberini alır almaz içini bir telaş kapladı. Bir Padişah iki şey için çağırırdı sadrazamını. Ya makamından alır –ki bu bazen kellesinin de alınması anlamına gelirdi- ya da ihsanlara gark ederdi-ki ihsanlara gark olunacak bir hizmeti olmamıştı.

Huzura çıktığında Padişahın yüzünden hiç bir şey okuyamadı. Ne kızgın ne de lütufkar bakıyordu Sultanın gözleri…Tazimle Padişahı selamladı. Kabakulak İbrahim Paşa da Padişah’ın huzurundaydı ama onun da yüzünden bir şey okunmuyordu. Padişah her zamanki gibi tane tane konuştu.

-Paşa…Bu güne kadar Devlet-i Âl-i Osman’a çok hizmetlerin oldu. Lakin Devlet-i Âliye’nin sadaret makamı çok daha fazlasını gerektirir. Ol sebepten Mühr-ü Hümayûnumu senden alıyorum.

Mustafa Paşa ‘’ Neden? Ne kusurumu gördün? ‘’ diye soramazdı. Her zaman ferman Padişahın olmamış mıydı? Ama o daha çok kellesinin endişesine düşmüştü. Yine de soramazdı elbette ‘’Ya kellem ?’’ diye… Üç saniye içinde aklından bunları geçirdi.

-Ferman Şevketlu Padişahımındır.
-Şimdi Mühr-ü Hümayunumu İbrahim Paşa’ya veresin. Bu andan itibaren Sadrazam o dur.

Mustafa Paşa ‘’ Ya ben ?’’ diye de soramadı. Padişah devam etti:

-Sen dahi Paşa bundan böyle Halep Vilayetimizin Beylerbeyi olarak Devlet-i Âl-i Osman’a hizmet edeceksin.

Mustafa Paşa Halep Beylerbeyiliği, Kabakulak İbrahim Paşa da Sadrazamlık görevine getirilmiş olmalarından dolayı I. Mahmut’un elini öptüler. Eski sadrazam mühr-ü hümayûnu yeni sadrazama devretti.

Yeni Sadrazam Kabakulak İbrahim Paşa Sadrazam olur olmaz ilk iş olarak İstanbul’da Patrona Halil’in intikamı uğruna çıkartılan ikinci isyanı bastırdı. Özellikle Arnavutlara karşı oldukça sert davrandı. Patrona Halil’in bir zamanlar hamam tellaklığı yapmış olduğu rivayetleri üzerine İstanbul hamamlarında çalışan ne kadar Arnavut asıllı hamam tellağı varsa ya öldürüldü ya da sürgüne gönderildi.

İstanbul’da yavaş yavaş huzur ve sükun tam anlamıyla sağlanıyordu.
*
Serasker Ahmet Paşa Padişah’ın fermanını aldı. Üç kere öpüp başına koyduktan sonra okudu. Kendisine Irak-ı Arab’tan ( Irak ), Irak-ı Acem’e ( İran ) Yürümesi emrediliyordu. ‘’Ah Badat ah…Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz lakin ayrılık zamanı gelmiştir. Devlet-i Âliye bizden hizmet bekler’’ diyerek diğer bütün komutanları ile bir toplantı yaptı. Onlara sefer için son hazırlıklarını en kısa sürede tamamlamaları emrini verdi.

Kısa süre içinde hazırlanan ordu Bağdat üzerinden İran’a doğru hareket ederken Hekimoğlu Ali Paşa da Erzurum’da bütün hazırlıklarını tamamladıktan sonra yola çıktı.

Bağdattan Serasker Ahmet Paşa ile birlikte yola çıkan orduda Amasya Mutasarrıfı Selim Paşa da bulunmaktaydı. Yolda sordu Ahmet Paşa’ya?

-Paşam biz niçin savaşırız bu Acem namussuzlarıyla? Onlar da İslam, biz de islamız. Müslüman, müslümana eder mi bu kadar kötülük? Bayezıd-ı Sani Han Hazretleri ( II.Bayezıt ) döneminden beri hep savaşır da savaşırız.
-Bilir misin Paşa bunu ben de sordum zamanında. Hem de büyük bir alime?
-Kimdir o alim Paşam?
-İstanbul’da bir Molla Ali Osman Efendi vardır bildin mi?
-Namını çok duydum ama kendisini tanımam Paşam.
-Her neyse işte o bana anlattı. Ben ona bizim Acemle niçin savaştığımızı, bu acemin zorunun ne olduğunu sordum o da bana Eğer bu soruyu bana bir Acem sorsaydı şüphesiz ‘’bu Osmanlı’nın bizle zoru ne? Niçin Müslüman kardeşine kılıç çalar?’’ diye sorardı dedi.
-Haklı demiş molla…Acem’e sorsan o da ‘’Bu Osmanlının bizle zoru ne’’ diyecektir. İyi de Paşa’m hakikaten nedir bizim zorumuz? Ya da acemin zoru? Mesela Sultan Selim Han Hazretlerini ele alalım. Çaldıran’da kimle savaştı? Bir Türk ve Müslüman olan şah İsmail ile.
-Bir Türk hükümdar daha vardı aynı devirlerde Hindistanda…Babür Şah…Şimdi bir düşün Paşa… Sultan Selim Han, Şah İsmail ve de Babür Şah üçü el ele, gönül gönüle verseydi, bütün dünya Türk’ün olur muydu , olmaz mıydı? Yıldırım Bayezıd Han Mesela…Onun zamanında Diyar-ı Küfürde (Avrupa kastediliyor ) ‘’Dünyada Türkleri yenebilecek bir ordu ‘’ yok lafı dolaşırdı. Sonra ne oldu…Onun ordusunu Timur Han yendi. Oysa iki Türk hükümdarı bir olsaydı dünyada önlerinde duracak kim vardı?.
-Biz Türkler aptal bir milletiz galiba Paşam.
-Hâşa…Her kim Türk Milletine aptal derse aptalın en büyüğüdür. Mesele aptallık, akılılık meselesi değildir. Eğer öyle olsaydı hristiyan alemi de aptal olmalıydı. Mesela Nemçe gavuru ile (Avusturya ) Frenk gavuru ( Fransa ) savaşıp durmakta değil midir? Mesele çok daha farklıdır. Bak sana bir mesel anlatayım:

‘’ Bir zengin ağa ile uşağı çıkmışlar yola. Yolda bir müddet gittikten sonra ağa yolda bir tezek görmüş. Uşağına ‘’ eğer bu tezeği yersen bütün malım, mülküm servetim senindir’’ demiş…Uşak düşünmüş ‘’Alt tarafı bir tezek…Yerim nasıl olsa…Ondan sonra da memleketin ağası ben olurum’’ diye düşünmüş. Ağa söz verdi mi mutlaka tutan bir adammış. Bu arada Ağa da ‘’ Hiç kimse ağalık için tezek yemez, yiyemez, ben de bunu herkese anlatır ve ağalığın öyle özenilecek bir şey olmadığını, uğruna bir tezek bile yenemeyeceğini anlatırım ki anlasınlar ağa olmanın ne kadar zor olduğunu’’ diye düşünüyormuş.

Uşak tezeği almış ve yemiş. Ağa şaşırmış bu işe ama sözü söz…Verecek malı mülkü. Yeni ağa ile yeni uşak yola devam etmişler. Eski ağa ‘’ Ulan ben ne ettim gitti bok yoluna ağalık’’ diye düşünürken eski uşak ‘’ Bir ağalık için bok yedim. Ben ne şerefsiz bir insanmışım’’ diye düşünmekteymiş. Az daha gitmişler…Yolda bir tezek daha görmüşler. Bu sefer eski ağa-yeni uşak yine konuşmuş: ‘ Ağam ben şu tezeği yersem ağalığı bana geri verir misin?’’

Eski uşak-yeni ağa olan cevap vermiş: ‘’Eğer yersen veririm’’ Eski ağa- yeni uşak tezeği yemiş…Az daha yol devam etmişler…Tekrar ağalığına dönmüş olan ağa sormuş. ‘’Yahu uşağım sen uşak olarak kaldın, ben de ağa…İyi de biz boku niçin yedik?’’

-Niçin yemişler Paşam?
-İşte bu sorunun cevabı yok…Ya da sadece gurur diyelim. Daha doğrusu kibir. Ah be Paşa fitne girmesin bir kere…Kardeş, akraba dinlemiyor…Kos koca Peygamberin hatunu, Hepimizin anası Aişe Validemiz ile Allah’ın aslanı Hazreti Ali bile savaşmadı mı? Bu savaş işte böyle bir şey. Anlamaya çalışma. Mantığını çözmek için uğraşma…

Hekimoğlu Ali Paşa’nın Revan üzerine hareketlendiğini öğrenen Şah Tahmasb İki Osmanlı Ordusunun birleşmesi halinde başına gelebilecekleri tahmin ettiğinden Kirmanşah taraflarına çekilerek daha kolay lokma gördüğü Ahmet Paşa’nın karşısına çıktı. Ama çok büyük bir hataydı bu düşüncesi. Çünkü Osmanlıda devir Mahmut-u Evvel devriydi ve artık kolay lokma olabilecek bir paşa yoktu Ordu-yu Hümayûnda. Bunu kendisi daha Kirman Şah’a varmadan 30 Temmuz 1731 de Kirmanşah Ahmet Paşa tarafından alınınca anladı.

Osmanlı Ordusu Hemedan üzerine hareket ettiğinde Tahmasp pabucun pahalı olduğunu görmüş ve Kazvin’e doğru tabanları yağlamıştı.

Kirmanşah’ın alınması haberi İstanbul’a ulaştığında İstanbul’da cadı kazanı Sadrazam Kabakulak İbrahim Paşa aleyhine kaynamaktaydı.

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Ali osman’dan âl-i osmana -18- Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Ali osman’dan âl-i osmana -18- yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ALİ OSMAN’DAN ÂL-İ OSMANA -18- yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
tacettin yıldırım
tacettin yıldırım, @tacettinyildirim
7.4.2012 20:39:28
tarihten bir yaprak adlı proğramı seyreder gibiyi hocam çok güzel yazıyorsun kalemin daim olsun saygılar
glenay
glenay, @glenay
7.4.2012 19:37:39
10 puan verdi
hâlâ ne türkler ne de müslümanlar birlik içindeler, bir olmanın gücü daha kavranmış değil,
dilerim anlaşılır,

tebrikler,

selâm ve saygılar..
canandemirel
canandemirel, @canandemirel
7.4.2012 17:33:58
Hocam ilgiyle okuyorum, tarih derslerine devam...
Tebrik ve sevgilerimle..
SEVİLAY DİLBER
SEVİLAY DİLBER, @sevilaydilber
7.4.2012 14:47:52
hocam emeklerinize sağlık..
takipteyiz..
her zaman..
selamlar..
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA, @erayozgorsarikaya
7.4.2012 09:15:11
neden sadrazam İbrahim adında paşa yaparlar sadrazam olan İbrahimlerin hep kelleri gidiyor
bununda gidecek gibi. Arnavutlar da birinin yüzünden ve o hainin peşinden gitmeği canlarıyla ödediler. İran la savaşmamızın sebebi bilek bükme çabaları birbirilerinin bileğini bükmeye uğraşacaklarına birlik olup da hiristiyanların ve diğer milletlerin kolunu kırıp da dünyanın yumruğu olsamışlar keşke ve hocam bir şey merak ediyorum mehteran takımı ne zaman osmanlı da kuruldu.
ana gibi yar olmaz Bağdat gibi diyar olmaz sözünün doğrusu aslında
ana gibi yar olmaz baba gibi diyar olmaz baba ocağını kastedermiş
yine bir şeyler öğrendim hocam ve roman gibi okuyorum ayrıca
tebrikler selam ve sevgiler


ERAY ÖZGÖR SARIKAYA tarafından 4/7/2012 12:21:28 PM zamanında düzenlenmiştir.
AYSE 09
AYSE 09, @ayse09
7.4.2012 07:20:21
güzel gidiyor takipteyim
tarihi yenden yaşatıyorsunuz
sağ olun saygılarımlasınız herdaim
Seher_Yeli S.ZerrinAktaş
Seher_Yeli S.ZerrinAktaş, @seher-yelis-zerrinaktas
7.4.2012 01:14:42
10 puan verdi
Hikayesiyle bütünleşerek çok güzeldi hocam. Yüreğine sağlık. Saygılarımla...
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL