9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
825
Okunma

BÖLÜM 1: SABAH SABAH YENEN KAZIK…HEM DE CAMİ AVLUSUNDA
Yıl 1992
Okulumuzun Gezi-İnceleme Kolu Rehber Öğretmeni Raşit Bey kıvranıp duruyor. Ankara, Kırşehir, Ürgüp-Kapadokya Gezisi düzenledi vatandaş. Organizasyonu filan yapacak ama katılımcı az. Garibim yatılı okulumuzdan ancak on beş civarında öğrenci geziye katılmak için müracaat etmiş durumda. Bu kadar öğrenci ile en fazla bir midübüs tutabilirsiniz. O zaman da masraf iyice artar.
Bir duyuru yaptı Raşit Bey. ‘’Bu geziye on tane öğrencinin katılımını sağlayacak her öğretmene kontenjan ayıracağım’’ diye…Yani sözün özü beleş gidecek o öğretmen.
Hemen Kolları sıvadım: O yıllarda ödev notları direkt ortalamaya dahil. Ben de Sosyal Bilgiler Öğretmeniyim. Otomatikman ödev konuları ne oldu dersiniz? 1- I.,II.,III. Türkiye Büyük Millet Meclisi hakkında Bilgi veriniz 2- Anıtkabir Hakkında bilgi veriniz 3- Ahi Evran ve Ahilik Hakkında bilgi veriniz 4- Hacı Bektaş -I Veliyi Tanıtınız. 5- Ürgüp ve Kapadokya hakkında bilgi veriniz. Yani gezi güzergahı ve yerleri.
Ödev konuları bunlar olunca ayrıca tabii ki ballandırmasını da yapıyorum ‘’ Çocuklar buraları görüp fotoğraflarını çeker ve böylece bir araştırma ödevi yaparsanız ayrıca sözlü notu da 5 olacak ‘’ filan deyince bir anda bizim geziye talepler arttı. Tam yirmi üç öğrenci ayarlamıştım Raşit Bey için. Gerisini de Aziz Bey adlı arkadaşım tamamladı ve böylece öğrencisi-öğretmeni toplam kırk üç kişi olduk ve bir otobüs ayarladık gezi için.
Okul Müdürümüz o hafta okulun yemek listesini de değiştirerek fırında bol miktarda piliç kızarttırdı. Kasalarla domates, peynir, salatalık,peynir,zeytin, ekmeğimizi , yani yatılı okul yemek listesinden biz düşen iki günlük istikakımızı da otobüsün bagajına koyarak Bir Cuma günü gece yarısında okuldan Ankara’ya doğru yola çıktık.
Yolculuğun ilk saatlerinde bizim minik yaramazlar aşkla şevkle şarkılar söylediler, fıkralar anlattılar, hatta aramızda olmayan öğretmenlerin taklitlerini bile yaptılar ama fazla da dayanamadılar uykusuzluğa, birbirlerinin koyunlarına büzülüp öylece mışıldamaya başladılar.Onlar uyuyorlar ama biz öğretmen taifesinde uyku muyku hak getire…Ağzımızı açmış Raşit Bey’in ben diyim abartma ama siz demeyin- resmen palavralarını – dinliyoruz.
Anlatıyor:
-Efendim Bizim Afyon’lular özellikle de Bolvadin’liler çok haşin insanlardır…Bir vatandaşın Bolvadinli olduğunu anlamak için kahvedeki oturuşuna bakacaksınız. Bir elinde çay, öteki elinde tespihi çevirir durur. Bir diğer eli de mutlaka belindeki tabancasının üzerindedir.
Müdür Bey bastı kahkahayı.
-Raşit Bey…Sizin Bolvadin’lilerin kaç tane eli var böyle…
Yol boyunca bütün öğrenciler uyudu tabii ki. Sabah gün ağarmak üzereyken Ankara’ya vasıl olduk. İlk durağımız Hacı Bayram-ı Veli Türbe ve Camisi. Ben burada Bildiğim kadarıyla Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerini öğrencilere tanıtmaya çalıştım. Özellikle onunla özdeşleşen bir olayı anlattım çok hoşlarına gitti. Sizlere de anlatayım:
Rivayete göre Osmanlı Padişahlarından II. Murat zamanında Ankara’da yaşayan Hacı Bayram-ı Veli burada halk tarafından çok sevilir ve kendisine hürmet edilir. Padişah da ona çok saygı göstermektedir. Bunun bir göstergesi olarak da bir ferman çıkartarak Hacı Bayram-ı Veli müritlerinden vergi alınmamasını emreder. Fakat kısa süre içinde devlet Ankara’dan vergi alamaz olur. Çünkü herkes kendisinin Hacı Bayram-ı Veli müridi olduğunu söylemektedir. Bunun üzerine Padişah ona bir mektup göndererek gerçek müridinin ne kadar olduğunu sorar.
Mektubu alan Hacı Bayram-ı Veli insanların vergi vermemek için böyle bir yola başvurmalarına ve kendi adını kullanmalarına çok üzülür. Bir çağrı yaparak halkı -sanırım- Ankara Kalesi civarında bir yerlere toplar ve onlara hitap eder.
‘Ey Ümmet-i Muhammed…Ben bir rüya gördüm …Rüyamda bana her gün Allah için bir müridimi kurban etmem emredildi…Şimdi hemen bir tane keseceğim. İçinizden gönüllü olarak gelecek var mı?
Sadece bir garip çoban ile bir kadın Hacı Bayram-ı Veli’nin tepedeki çadırına girerler…Hacı Bayram-ı Veli çadıra daha önce yerleştirdiği bir koyunu keser ve koyunun kanı çadırın eteklerinden aşağı süzülmeye başlar. Tepenin aşağısında bu manzarayı gören insanlar çadıra girenlerin gerçekten de kesildiğini sanarak çil yavrusu gibi kaçışırlar. Bunun üzerine Hacı Bayram-ı Veli Padişah II. Murat’a cevabını yazar:
‘’Padişahım benim sadece iki müridim vardır. Gayrısının tamamından vergi alabilirsin’’
Çocuklar caminin içine girdiler, bahçeyi filan dolaştılar. Biz de türbeye yaklaştık. Türbenin kapısı kilitliydi. Müdür yardımcılarımızdan biri türbe önünde sigara yaktı. Tam o anda da başında takkesi elinde tespihi ile sakallı bir vatandaş yanımıza gelip tam burada sigara içmenin ne kadar ayıp ve günah olduğunu söyledi. Arkadaş sigarayı yere atıp söndürdü ve adamla muhabbete başladık.
-Türbenin kapısı niçin kilitli?
-Açılış saati gelmediği için.
-Hımmm sen burada ne yapıyorsun?
-Ben bu türbenin türbedarıyım.
-Hımmm..Çok güzel. Ama benim bildiğim türbedarlık diye resmi bir görev yok.
-Ben de gönüllü olarak yapıyorum zaten.
-Allah senden ve senin gibilerden razı olsun. Peki geçimini neyle sağlıyorsun?
-Burayı ziyarete gelen mü’min kardeşlerimiz üç beş kuruş veriyorlar. Onların sadakaları ile kıt kanaat geçinip gidiyorum işte…Şimdi de karnım zil çalıyor…Dün hiç para veren olmadı…Hani bir çorba parası veren olsa???
Bir çorba parası ne demek. Adama neredeyse bir lokanta dolusu yemek yiyecek kadar para verdik. Vatandaş parayı alır almaz toz oldu.
Beş dakika geçmemişti ki bir başka vatandaş geldi. Takım elbiseli, kravatlı, efendiden bir adam…Ve hepimizin şaşkın gözleri önünde türbenin kapısını açtı elindeki anahtarla. Hemen adama koştuk.
-Pardon…Affedersiniz…Siz kimsiniz?
-Ben bu caminin müezziniyim.
-Türbenin kapısını hep siz mi açarsınız böyle?
-Evet. Bir sakıncası mı var?
-Yok ondan değil. Kapıyı bile siz açıyorsanız türbedar efendi ne iş yapıyor?
-Ne türbedarı be kardeşim?
-Biraz önce burada kendisin türbedar olduğunu söyleyen biri vardı.
-Ya arkadaşım bizler de illallah dedik onlardan. Sabahın köründe geliyorlar buralara ‘’Caminin türbedarıyız ‘’ diye milleti kandırıp para alıyorlar..Sonra da doğru şaraba…Sizin sadakalar şaraba gitti anlayacağınız.
Kim bilir sadaka olarak verdiğimiz daha nice paralar böyle şaraba gitmişti ama bu…Bu fena koymuştu işte…
Sabah kahvaltımızı o civardaki çorbacılardan birinde çorba içerek yaptıktan sonra hava iyice aydınlandı ve biz Anıtkabir’e doğru hareket etik.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Yarın Anıtkabir , Meclisler ve Çankaya Köşkünde olacağız inşallah.
NOT: Üstteki Resim Hacı Bayram-ı Veli’nin türbesidir.