13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2163
Okunma

İlçe Milli Eğitim Müdürü Nurullah Bey Kültür Merkezinde düzenlenen münazara yarışmasında birinci gelen ekibe ödüllerini verdi. Katılımcı öğrencilerin her birisini ayrı ayrı öptü. Daha sonra yarışmaya katılan diğer lisenin öğrencilerini de tebrik edip onları sahneden uğurladıktan sonra açtı ağzını yumdu gözünü.
-Arkadaşlar böyle saçma sapan bir münazara olur mu? Münazaranın konusuna bakın hele. ‘’İnsanın eğitiminde aile mi daha önemlidir yoksa okul mu?’’ Başka bir platformda ve başka yarışmacılarla olabilir böyle bir münazara ama öğrencilerin katılacağı ve öğretmenlerin jüri olduğu bir platformda hem de yarışma olarak olamaz. Jürinin tarafsız kalması mümkün müdür böyle bir münazarada? Nitekim de öyle oldu. ‘’Aile’’ faktörünü savunanlar daha iyi bir savunma yapmışlardı ama jüri ‘’ucu bize dokunuyor’’ diye öteki grubu birinci seçti.
Sonra bana döndü:
-Sami Hocam ! Bundan sonraki yarışma için konu seçme görevini sana bırakıyorum. Şu edebiyat öğretmenlerine göster bakalım bir Tarihçinin nasıl münazara konusu seçebileceğini.
Görev gayet açık ve netti. Böyle bir görevin bana verilmiş olması hani gururumu karbonat atılmış çay gibi kabartmadı desem yalan olur. Öyle bir konu bulmalıydım ki görenler parmak ısırmalıydı.
Eve gelip kara kara düşünmeye başladım ve sonunda buldum. Evet Buldum. Konu: : ‘’TAVUK MU YUMURTADAN ÇIKAR, YOKSA YUMURTA MI TAVUKTAN’’ olacaktı.
Ertesi gün bizim liseye ve tartışmayı yapacağımız lisenin müdürüne münazara konusunu bildirdim. Bu gayet anlamlı ve bir o kadar da önemli konuyu bulabilmiş olduğum için bizim okulun müdürü beni adeta öpücük yağmuruna tutarken diğer lisenin müdürü de telefonu yaladı sanki benim yanağım diye. Şapırtısını kulaklarımla duydum çünkü.
Daha sonra biyoloji öğretmenlerini organize ederek yumurtanın oluşumu, o tüylü popodan çıkıncaya kadar geçirdiği tüm evreler hakkında bilgi verdirtirdim münazaracı öğrencilerimiz için. Bizim okul feci şekilde hazırdı. Gelen istihbari bilgilere göre diğer lise de çok sıkı hazırlanmıştı.
Derken efendim. Münazara günü geldi çattı. Salonun en ön sırasını Milli Eğitim Müdürü ve avanesine ( Pardon Şube müdürlerine ) ayırıp onların önlerindeki sehpalara çiçekler, kurabiye tabakları, meyve suları filan yerleştirip öğrenci milletinin zinhar o en öndeki sıralarda oturmasını önlemek için de kollarında ‘’Gardiyan…Hayatım etme ziyan ‘’ yazılı bantlar bulunan ( Ya pardon Görevli yazısı diyecektim ) beş on serdengeçti öğrenciyi sehpalar etrafına konuşlandırdıktan sonra öğrenci ve öğretmen taifesini içeri aldım. Öğretmen taifesinin az bir kısmı tabii ki hemen Milli Eğitim müdürünün oturacağı sıranın arkasındaki sıraya yalakalık rütbe ve derecelerine göre yerleştiler. Yalaka başları ise aynı onun sırasındaki boş koltuklara tabii ki. Yalaka olmayan büyük bir grup ise örğencileriyle yan yana ve daha arka sıralarda oturmaktaydı.
Sonunda Nurullah Bey geldi ve başı ile bir işaret çakarak münazarayı başlatmamı istedi.
İlk sözü alan bizim okul öğrencisi , bir horoz ile bir tavuk arasındaki cinsi münasebetten başlayarak Horoz efendinin doğumhane kapısında kendisine ‘’ Müjde nur topu gibi bir yumurtanız oldu ‘’ denmesine kadar geçen tüm evreler hakkında izahat verdi.
Daha sonra karşı grup adına söz alan bir öğrenci Yumurtadan yapılabilecek tüm yitecekler hakkında engin bir bilgi sundu. Meğer yumurtadan sadece omlet ve menemen yapılmıyormuş.
Daha sonra yarışma iyice kızıştı. Bizim Liseden başka bir öğrenci Yumurtanın faydalarını saydı döktü.
Karşı taraf boş durur mu onlar da ‘’Yumurta kolestrol yapar’’ dan başladılar. Çok yenmesi halinde alerji yapacağına kadar bir sürü zararlarından bahsettiler.
Nihayet konunun ana hedefine gelinmişti. Evet tavuk mu yumurtadan çıkıyor yoksa yumurta mı tavuktan çıkıyordu?
Bizim okul öğrencisi ve son sözcümüz masanın altına eğilip oradan ayaklarını iple bağladığı bir tavuk ve bir adet de yumurta çıkardı. Ve öldürücü soruyu sordu.
-Değerli arkadaşlar ve muhterem jüri üyeleri. Sağ elimde bir tavuk ve sol elimde bir yumurta görmektesiniz. İçinizde bir tek Allah’ın kulu bu tavuğu bu yumurtaya sığdırabilirse biz yarışmadan yenik olarak çıkmayı kabul ediyoruz. Sizin de gördüğünüz gibi koskoca bir tavuğun bu ufacık yumurtadan çıkması mümkün değildir.
‘’Tamam’’ dedim kendi kendime kesinkes kazandık yarışmayı. Böyle muazzam bir savunmadan sonra karşı taraf ne halt ederse etsin kazanmaları mümkün değil. İşte ben tam olarak böyle düşünürken müthiş bir şey oldu:
Ayakları bağlı olan tavuk her nasılsa ayaklarını çözdü. Masanın üzerindeki mikrofona geldi ve gayet tane tane konuşmaya başladı.
-Ey insan oğlu…Neredeyse dünya kurulduğundan beri etimizi yemektesiniz. Günümüzde bizden dönerden kıymaya, ızgaradan burgere kadar yapmadığınız halt kalmadı. Ne kanadımızı kodunuz ne ciğerimizi, taşlığımızı. Eyvallah dedik bu güne kadar. Ama bundan sonra susmayacağız. Çünkü sustukça sıra yumurtalarımıza geldi.
-Siz ne biçim mahluklarsınız? Haydi bize saygınız yok bari emeğe saygınız olsuz. Biz o yumurtaları yumurtlayıncaya kadar ne çileler çekiyoruz. Popomuz yırtılıyor. Siz bunu kolay mı sanıyorsunuz?
-Bizim Horozlarla yaşadığımız özel hayatımıza ne diye karışırsınız? Aşkımızın mahsulleri olan yumurtalarımızı ne diye böyle ulu orta yerlerde dile getirisiniz?Yumurta mı tavuktan çıkarmış yoksa tavuk mu yumurtadan? Size ne? Alemin derdi sizi mi gerdi? Bu kadar polemiğe, demagojiye ne gerek var?
-Hem tavuklarla ve yumurtalarla ilgili bir münazarayı niçin öküzlere dinlettiriyorsunuz? Bırakın tavuklar kendi sorunlarını kendileri halletsinler.
Daha sonra çok daha feci bir şey oldu. Salona giren bir sürü tavuk kıçlarını bana döndüler ve beni yumurta yağmuruna tuttular. Nöbetçi öğrenciler Nurullah Bey’e kalkan olduklarından, ben de yanımda şemsiye getirmediğimden tepeden tırnağa yumurtaya bulandım.
Bu kadarla kalsa iyi. Daha sonra salona giren horozların da yardımıyla tamamen yumurtaya bulanmış olan beni nereden çıktığını anlayamadığım bir tavaya koyup omlet yapmaya kalktılar. Altımda yanan ateşin harıyla giderek katılaşmaya başladığım anda kan ter içinde uyandım uykumdan. Ayağım kuzine sobaya değmek üzereydi. Sobanın başında uyuyup kalmışım.
Yattığım yerden doğruldum. Banyoya girip elimi yüzümü yıkadıktan sonra kendime gelmiş ve münazara konumu da bulmuştum: ‘’ Sağlıklı bir yaşam için yoga mı daha önemlidir yoksa plates mi?’’ Nasıl konu ama?