17
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2247
Okunma

İnsanlığın kâinatı bereketlendiren yanı, birliğin avuçlarında çıkardıkları tek sesin kumaşında saklıdır. Yalnızlığın zengin duruşuna insanların geçici molaları eşlik eder. Bu molalar sürekliliği takip ettiğinde asıl sorun başlar. Yalnızlığın eteklerine yapışan toplumlarda sosyal huzurun kıyılarından uzak nesiller yetişir! Ve devamında sûni resimler yapan, inanç fırçası ve umut fırçası eprimiş bir gelecek bekler yaşamı.
Kısır düşünce yapılarının insanları birbirinden uzaklaştıran sonuçları, her basamakta tökezleyen bir toplum tablosu çizer geleceğe. Sağlıksız toplumların içindeki en büyük yara birbirlerine güvenmeyen, birbirlerinin başarısından mutlu olmayan bireylerin oluşturduğu yaradır. İnsan ruhunda bıraktığı iz ile bir muamma inşasının temellerini oluşturan bu karmaşa, iyileşmeyi takip etmeyen bir rotanın kayıp tedavisi olur zamanla.
Sağlıklı bir toplumun temelleri elbette eğitim kurumlarında atılır. Öğretmen, öğrenci ve veli işbirliğinin kusursuz kulaçlarındadır başarının ve geleceğin anahtarı. Bilginin kuluçka dönemindeki ilköğretimlerde sosyal zenginliğin öğrenciye kattığı anlam, emekleyen bir bebeğe yürümesi için elinden tutan annenin şefkatindeki anlamın yoldaşı gibidir. Bir de yürümeyi öğrenen bebeğin güzergâhındaki ortamı tehlikesiz hale getirerek ona cesaret vermek çabasıdır! Eğitim kurumlarındaki sevgi, disiplin ve şefkat anlayışı onlara sağlanacak en güvenli yol haritasıdır. Bu anlayışın surlarını veli ve öğretmen kompozisyonundaki ince çizgi belirler. Surları sağlam olan kale, bilgi şehrini kurarken daha kendinden emin ve ufkunu daha geniş tutan bilge derinlikler doğurur…
Niğde Gazi İlköğretim bu anlamdaki düşüncelerimi destekleyen, bu bağlamda birçok pozitif oluşuma imza atan örnek bir okul. Yılların bana kattığı tecrübe, sacayağı dedikleri o üçlü sistemin eğitimdeki en önemli şifre olduğunu göstermesidir. Öğretmen, öğrenci ve veli işbirliği… Bu tılsımlı birlikteliği oluşturan ortama destek sağlayan en önemli hareketse elbette okul müdürünün insanüstü inanç çabasıdır…
Neye inanmak? Akademik başarı ve sosyal başarının ayrılmaz bir ikili oluşuna inanmak. Değerli müdürümüz okula sağladığı farklı sosyal etkinlikler ile bu anlamdaki düşüncesini görsel olarak da destekleyerek söylenilenlerin sadece lafta kalmadığının sesini duyurmuştur. Ödüllendirme sistemi. Ve pek tabii ki akademik başarının aynası olan eğitim şartlarının oluşması adına sıkı bir disiplin süreci. Ömrü boyunca ailesi ve toplum tarafından ödüllendirilmeyen insanların ruhlarındaki deprem ölene dek onların içinde bir enkaz yaratır ve yüreklerindeki tozlu camın arkasından bakarlar yaşama!... Bu sistemi oturtmak içinse yaptıkları ve yapacaklarının arasındaki köprüde kullanılacak olan hammaddenin, geleceğe yansıyacak parçaların tam yerini bulmasıyla mümkündür. Okul yöneticisinin çizdiği yol, öğrenci ve velinin katılımındaki güven bahçesinde ekili olacaktır. Dolayısıyla hep birlikte katkı sağlanarak yapılan bu ekim, hasat zamanında yüzleri güldürecek olan berekettir!...
Okulumuzun bir huzur evi ziyaretinde tanımıştım gözlerinde kendi ölmeden hayallerini öldüren yaşlı amcayı. Öğrenciler ve velilerimizin insani coşkusuna ne kadar eşlik etmek istese de kirpiklerindeki acıyı benden saklayamamıştı! Ve bir öğrencinin onun yanına yaklaşıp “bir parça umut içer misiniz amcacığım” der gibi ona bakması! Okul öğrencilerimizin gelecekteki hikâyelerine katacakları önemli bir anıydı. Saygıyı, hürmeti, geçmişlerini geleceklerindeki erdem ile koruyacaklarını anlamışlardı o gün.
Bir çocuk düşünün, okul kütüphanesine destek sağlamak amacı ile evindeki kitaplıkta sadece birkaç tane olan kitaplarının hepsini toparlayıp hiç düşünmeden okuluna armağan etmesi. Bunu yaparken kitaplığının tamamen boşalmasına rağmen yüreğinin zenginleştiğini fark edecek kadar bilinçli olması. Ve bu bilincin tam göbeğine başka çocuklar ile en değerlisini paylaşmasının en insani renk olduğunu keşfetmesi.
Başka bir çocuk düşünün, arkadaşının ayağındaki eski ayakkabıyı fark edip öğretmeni ile iletişim haline geçerek arkadaşları arasında para toplayıp ona bir ayakkabı armağan etme coşkusu. Şimdiki sûni yaşamlara rağmen hâlâ kendinden başkasını da düşünebilen bireylerin olduğunu ispat etme çabası belki de!...
Sonra başka bir çocuk düşünün, merdivenlerde bulduğu kâğıt parayı hiç düşünmeden “müdür öğretmenim merdivenlerde bir arkadaşımız parasını düşürmüş” diyerek getirmesi. Ve kirpiklerine astığı o paha biçilmez coşkuyu vefa ve onurlu bir davranış rengiyle birleştirmesi.
Ve bir öğretmen düşünün, öğrencilerinin o kocaman yüreklerine girip bir köy okulu için yardım toplayarak o köydeki; gözlerine yaşamın ağırlığı çökmüş miniklere rengârenk düşler ektiğini. Yeryüzündeki paylaşılamayan topraklar için birbirlerini yiyen insanlığa inat, çocukların cesaret ve sevgiyi arşınlayan yüreklerindeki dayanışmanın adıydı belki de bu hareket! Bu tür sosyal etkinlikler eğitimdeki demirbaş seferlerimizdir aslında.
Bu anlamlı kıpırtıların içinde velilerin “vefa mozaiği” diye anlamlandırdığımız koşturmaları da eklenince bir eğitim kurumunda görülmesi gereken en güzel tablo oluşmaktadır. Asıl sorun aslında burada başlıyor. Velilerin bu anlamdaki coşkuya eşlik etmemesi sacayağındaki aksak olan yönü ortaya çıkartıyor! Düşünün; güneş göğüyle barışık, toprak buğdayları ile dost, ama yağmurlar bulutlara küs! Yani birinin eksikliği hepsinin görevini etkiliyor. Hiyerarşi, bir sistemin haritasını gösteren asıl olgudur. Bu olgudaki tek aksama bir bütünü sancılı kusurlara itebilecek bir tehdittir.
Sahi!... Siz en son ne zaman çocuğunuzun okuluna gidip “ geleceğe yatırım yolculuğu için hazırlıkta ben de varım” dediniz?
Mehtap ALTAN
16.02.2012