8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1291
Okunma
Kaç yenilgiden çıkmış ne çok savaşmıştım hayatla..Ne çok kafa tuttum. Direndim.. Boyun eğmedim..Yenerim sandım. Kıracaktım kem talihimin zincirini orta yerinden..Diklendim.. Efelendim..Gördüm ki; ben yine yenildim…Bunu nasıl mı anladım?
Dönüp ardıma baktım “Bir arpa boyu yol dahi” yürüyememişim acıyla fark ettim..kadere eğilmesi gereken baş, vaktinde eğmezsen eğer, öyle güzel eğiliyor ki kendiliğinden “pes” diyorsun..”Pes” ..Çözülüyor dizlerinin bağı, çöküp kalıyorsun mecalsizce.. Bir arpa boyu bile adımlayamadığın yolun kenarına eğiyorsun başını “Yenildim sana hayat” diyorsun…Kavgam kime, kimle savaşmışım, kime kafa tutmaya çalışmışım ben, diyerek sormaya başlıyorsun kendine..
Çocukluğundan izler düşüyor dimağına “Donkişot’u” görüyorsun..Savaşı yel değirmenleriyle.. Donkişot bile benden âlâ, işin bilincinde diyorsun acı bir gülüşle..Donkişot ki ışığın gözlerini bağlasalar da güneşin öldürülemeyeceğini hep bildi değil mi..Sen yan kendi aklına..”Senin davan Donkişot kadar bile etmedi”..Diye aynalara bakan o yüzüne tüm hırsınla kusuyorsun öfkeni.. Kızgınlığın, hiddetin yansıyor karşında gördüğüne..Suçlu kim? Aynada gördüğün sen değil mi?…
…..
Merdiveni olmayan kuyulara düştüm..Sesim yitti, rutubetin yeşil dantelinin örttüğü soğuk taş duvarlarda… Üşüdüm, üşüdüm… Çok üşüdüm, yaban ellerde… Sahi sen yuvasından düşen bir serçenin ürkekliğini bilir misin? Hiç göz göze geldin mi yuvasından düşen bir serçe yavrusu ile…O küçücük derinlikte ne sırlar ne korkuları gizlidir..O sırrın üstünü örten dolu dolu bir damlacık yaş haresi düştü düşecek durur göz bebeğinin orta yerinde.. Buğusunu fark edersin bir tek...Düşüverse ölecek serçe … Yaşamaya ne de mecalsiz bakar..Anlatmayı , anlamayı tehir ettiğin zamanlarda, kaç kez yerleşti bir damla yaş serçenin gözbebeklerine.. Yaşamaktan korkan, her gün biraz daha ürken mesnetsiz bir telaşla..
Kaç kez bir göçebe çadırına benzettim yüreğimi… O yürek ki içinde hep hüzün barındıran. Hep üşümüşlüğünde oldu toprağını bulamayıp bir beton parçası üzerine kurulan….
….
Neden içimde bu kasvet..Hangi canavar bu kasveti emzirdi.. semirdikçe semirdi bu gece karanlığım..Uyanmaktan korkulan sabahların huzursuz uykularının koynuna kendimi teslimde ne kadar da ürkeğim..Karanlıklar oturmuş göğsüme..Cinnetten şuura doğru nasıl yol bulup geçerim?..Hep mi bağrıma düşecek şu derbeder karlar ne zaman alacak koynuna beni toprak ana şefkati ile ısıtacak.? Diye sorar öyle çaresiz beklerim.
Kuldan merhamet beklemek tam bir hezimet..Her zaman işimiz merhameti en büyük Allaha kalmadı mı? Halimiz ahvalimiz çaremizin tükendiği yerde O’na ayan olmadı mı?
Ne hikayeydi ama hayat ne de çok yordu.. Ömrüm şahitlik etti hep, adı var kendi yok ölümlerime.. Bir değil, öyle çok yalan düştü ki hikayeme..Unutmak istedim her şeyi unutmak bu gece..Unutmak istedikçe dalgaların insafına kalmış kağıt gemiler gibi aklımın istilasına uğradım..Kır dedim..Kır, Yarabbi şu kem talihimin zincirlerini…
Niyet kalpte, söz mertte idi ..Ne hüsnü niyetim, ne mert bildiklerim… Yetmedi kimse imdadıma..Niyet de bozuldu, söz de bozuldu ..Ne aklımın terazisi tuttu, ne kalbimin ince sızısı durdu..Su sızmadı..Dağ dağa kavuşmadı..Bir yol hikayesi idi bu, kendi içinde başladı yine kendi içinde bitti..Sehere uyanır dediğim gece yine karabasanlara yenildi…
Kışı inkar edecek bir bahar daha düşer mi ömrümün ahirine..? İnanamam artık ne baharlara, ne de güllere..Yenilgiler yorgunu kalbim meyletmiyor artık pembe boyalı hikayelere…Soluk duvarlarda kaldı hatıralar..Ne mehtap, ne de çiçek baksanıza; ruhları yok ki duvarlarda asılı tabloların…
Savaşmayacağım artık kimseyle haberiniz olsun top yekün azad ettim sizleri..Gayri çizin kendi tozpembe yolunuzu. Düşlerinizi bensiz tabir etsin müneccimler.. Çıkarın beni içinden hayatın, kendinizce yeniden manalandırın…
Bırakın...Çilelerimi ektiğim ömür toprağım artık hasatta, semeresi hayatımın “acı” daha neyim olsun ki..bAŞKa..
Perihan TUNÇOK KILIÇ
ESMİZE