19
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1718
Okunma

Ay ışığının geceyi bu kadar lacivert kıldığı görülmüş değildi. Dağlar, gök, deniz, kumlar...
Uzun saçlı bir kadın ağaçların arasından çıkıp kumsala girdi. Kumu bozarak koşarken arkasına baktığında, ayağı burkuldu. Uzun eteğini çekerken can havliyle bileğini tutup arkasına bir daha baktı. Geceden de lacivert bir adam yamaçtaki ağaçların gölgelerinden sıyrılıp çıktığı yerde durdu. Gözleriyle kumsalı tararken elindeki kılıcı yanına sapladı. Bir kılıç gümüştü. Kumun üzerinde hem saklanmaya hem de arkasından geleni kolaçan etmeye çalışan kadın bileğindeki sancının bir an önce geçmesi için nefesini tutmuş bekliyordu.
Mutlak bir sessizliğin içinde dalgalar bile susmuştu. Bir tek rüzgâr adamın hırıltılı nefesini kadına taşıyordu.
“Kaç Terzi.” diye bağırdı adam. “Daha hızlı kaç benden.”
Sesi yaban bir hayvana aitti ama hangisi olduğunu anlamak zordu. Sırtlan, çakal, kurt... Belki çok daha vahşi.
Kadın “Ben Terzi değilim.” demek istedi.
Bunu İliryalı’nın eline ilk düştüğü andan kaçtığı son ana dek defalarca tekrarlamış ama bir faydasını görememişti. Adam sadece kendisine inanıyordu ve inancı ona Terzi’nin kendisi olduğunu söylüyordu.
Kadın, yüzünden nefesiyle birlikte kalkışan saçlarını eliyle çekip tekrar adamın gölgesinin bulunduğu yere baktı. Ne adamın silueti oradaydı ne de kılıcının gümüşü. Adam bir hışırtı sesiyle gözden kaybolmuştu. Sağına soluna dikkatle bakıp ortalıkta kimsenin olmadığından emin olduğunda doğruldu.
Sekerek yürümeye başladı. Burkulan ayağını kumda sürürken uzun dalgalı saçları rüzgârla uçuşuyordu. Ayak bileklerine kadar inen eteğini, sol elinin uzun ince parmaklarıyla toplarken diğer eliyle de saçlarını toplamaya çalışıyordu.
Koşturmaya devam ettiğinde kaçıyor olmasının da verdiği heyecanla bir kum tepesinde olduğunu fark etmedi. Kumul yamaçtan yuvarlanmaya başladı. Aksından fırlamış tekerlek gibi yuvarlanıyor, tüm kemiklerinin kırıldığını hissediyordu. Tepenin dibine indiğinde baygındı.
Kumsal şeridindeki tüm ağaçların adeta kolları kesiliyordu. Sık bitki örtüsünün içindeki hayvan son hızla koşuyor, bir yandan da önüne çıkan ağaçları acımadan kesiyordu.
“Terzi” dedi soluk soluğa “Ne gece saklayabilir seni benden ne orman ne kum ne de arz... Sen her ne kadar kim olduğunu bilmesen de gergefini eline aldığında çizeceksin kaderimi. Kocan olacağım. Erkeğin. Her savaşımda boynum senin ip ile iğnene emanet olacak.” adam derin derin solumaya devam etti.
Ağaçların arasından kumsala doğru baktı. Kum tepesinin dibinde yatan kadını gördü.
Yamaçtan aşağı inip kadının baygın bedeninin yanına geldi. İki parmağını şah damarının üzerine koyarak kadının hayatta olup olmadığını kontrol etti. Dar omuzlarını büyük ellerinin arasına alarak kadını bir an için sarsarak uyandırmayı düşündüyse de bu sırada kadının yanlara dökülen saçlarının arasından görünen yüzünü gördükten sonra bu fikrinden vazgeçti. Aniden ayağa kalkıp kılıç yaraları ve savaş izleri taşıyan yüz çizgilerini koca nasırlı elleriyle örttü.
“Tanrı” dedi. “Bu kadın bana eş olamayacak kadar güzel. Onu burada öldürmem için güç ver.”
“Benimle pazarlık yapma İliryalı...” diye bir ses geldi, hem yerin altından hem göğün üstünden hem denizin hem dağların içinden.
“Ben senin oğlunum.” diye çıkıştı İliryalı “Onca çocuğun kanını dökmem için güç veriyorsunuz da güzellikte sizinle yarışan bu sıradan kulunuzu neden öldürmem için vermiyorsunuz?”
“Sıradan olsa sana eş olmazdı APTAL... Kibir gözünü kapatmış senin...” diye bir ses geldiğinde İliryalı’nın kılıcı ateş gibi ısındı ve elinden fırladı.
“Özür dilerim ölü an tanrısı.” diyen İliryalı korkuyla etrafına bakındı. Gidip kılıcını kumun üzerinden aldı. Çaresiz kalıp kadının uykusunu beklemeye başladı.
Kadın gözlerini açtığında önce ayı gördü, hemen arkasından İliryalı’nın kendisine bakan koca gözlerini.
“İyi misin?” dedi.
İliryalı’dan ilk kez insani bir söz duyan kadın güçlükle kaldırdığı başını “evet” anlamında salladı.
“Kaçacağını mı sanıyorsun esirimsin artık.” cümlesiyle, Terzi her şeyin normal olduğunu anladı ve dağınık saçlarının arasından sert bir bakış attı.
İliryalı etkilenmişe benzemiyordu.
“Sana söylüyorum ben Terzi değilim.”
“İnkâr...” dedi. “Sürekli inkâr ediyor ve neden Terzi olduğunu düşünmüyorsun. Çünkü böyle bir şeye ihtimal vermiyorsun.”
“Ben dikiş dikmeyi bile bilmem.”
“Yer ve gök bir aradaydı tanrılar ayırdı, onları sen birleştirdin. Gök göğe, yer yere karışmıyorsa, biz yer ve gök arasında araftakiler eğer nefes alıyorsa, bu insanın kaderini çizen Terzi’nin eseridir.”
.
.
.
lacivertiğnedenlik / chaotica