12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1326
Okunma

Sanki özel bir manzaranın fotoğrafını çekiyormuşçasına şak-şuk deklanşöre basan turistlere ana-avrat dümdüz gitti. Az buçuk İngilizcesi vardı ama o dilde tek bir küfür bilmiyordu. Dangalakça, çocukça bir şey olan ve çocukluk yıllarında yine turistlere söylediği ‘Dankey boy dankey ‘’ ( Eşşeoğlu eşek ) de koskoca bir herife yakışmazdı. Taaa lise çağlarında öğrendiği Rusça bir küfürü salladı. ‘’Yebu Foymat ‘’ ( Ananı sin-kaf ). Analarına çekilen bu kalay hoşlarına gitmiş olmalı ki turistleden büyük bir alkış aldı.
Alkışlar hiç kesilmedi o gün adamın evinde. Zamanın hükümeti her doğum başına müthiş bir ikramiye verme kararı almıştı çünkü. Baba radyoda bu haberi duyar duymaz elleri acıyana kadar alkış yaptı. Anne de...Ve dört yaşındaki ağabey de…
Baba oldukça sevinçliydi. Baba sevinçli olduğu günlerde dayak atmadığı için anne de çok sevinçliydi. Evde bir neşe havasının hakim olduğunu gören ağabey hepsinden fazla sevinçliydi. Herhalde bebek de sevinçliydi. Ne zaman sevinçli olsa altına daha çok kaka salıyordu çünkü.
Anne hayatında ilk kez baba ile başbaşa bir yemek yedi biraz lüksçe bir restoranda. İlk ve de son kez…İlk defa ‘’Karı ‘’ değil de ‘’Kadın’’ hissetti kendisini. Ama o bile çok uzun sürmedi. Önlerine konan bifteği bıçakla kesmek yerine eline alıp yemeye çalıştığı için kocasından güzel bir iltifat aldı: ‘’ Çüüüşşşş Allah’ın sığırı. İnsan bir etrafına bakar hiç olmazsa. Seni Lokantaya getirende kabahat zaten. Odun geldin bu dünyaya yine odun gideceksin.’’
Kadın bıçağı eline aldı. Çatalı bifteğe sapladıktan sonra başladı doğramaya. Taa ki o biftek kıyma haline gelinceye kadar doğradı, doğradı, doğradı…Ne kadar da keskindi o bıçak. Kocasının boynuna da ne güzel yakışırdı hani. Bütün mesele birazcık cesaretti. Evet, birazcık cesaret.
*
Minibüs şoförünün sesiyle uyandı takıldığı hatıralardan.
-Abi son durak. İnmeyecek misin?
-Haklısın kardeş son durak.
İndi minibüsten.
Evine gelmişti az sonra. Yavaşça kapıyı açtı. Evlatları uykunun kim bilir kaçıncı evresindeydi. Belki en büyüğü uyumuyordu. Ankara o kadar da sıcak sayılmazdı ama asker adamı bu saate kadar uyuturlar mıydı hiç?
Yatak odasına yöneldi. Eşi de uyuyordu. Elini gömlek cebine attı. ‘’Allah kahretsin ne halt etmeye verdim bütün sigaraları Allah’ın ayyaşına’’ diye söylendi kendi kendisine. Allahtan iki numara da sigara içiyordu. Her zaman olduğu gibi bilgisayar masasının üzerindeydi sigarası. Her ne kadar Maltepeci idiyse de oğlunun Marlborosundan tırtıklamak zorundaydı o anda. Salonu kesif bir sigara dumanı kaplarken üç numara ‘’ Iııııı’’ diye bir ses çıkardı. Çıkarabildiği yegane ses buydu zaten.
‘’Sigara dumanından rahatsız oldu ‘’ diye düşündü. Fakat ona baktığında üzerinde üç tane sivri sineğin iştahla kan emdiğini gördü. Usulca üzerlerine bir tokat şaplattığında namussuz yaratıklardan biri emdiği olanca kanı kusmak zorunda kaldı. Üç numara bir kez daha ‘’Iııı’’ diyerek kıçını öteki tarafa çevirdi.
Üst üste dördüncü sigarasını bitirdikten sonra tekrar yatak odasına yöneldi. Hâla uyuyordu eşi. Onun böylesine umursamaz bir halde uyuyabilmesi bir anda tekrar usturayı hatırlattı. ‘’Madem ki aşk acı çekmektir o halde acıların en büyüğünü çekeyim’’ diyerek elini gömlek cebine attı. Usturaya sardığı kağıdı bir hamlede sıyırıp attı. Yıllar önce annesinin düşünüp de yapamadığı şeyi yapacaktı.
O güzel bembeyaz boyunda kıpkırmızı bir renk ne de güzel dururdu. Hiç bir zaman alamadığı inci gerdanlıkları bile layık göremediği o güzel boyuna iyice yaklaşmıştı ki üç numara kapının önünde belirdi. ‘‘Iıııııı’’
Ok gibi fırladı yataktan eşi.
-Kalktın mı annem…Tamam merak etme hemen şimdi hazırlarım kahvaltını.
Sonra kocasına döndü?
-Sen niçin kalktın böyle erken erken?
-Sivri sinekler uyutmadı. Ayrıca midemde bir gariplik var.
-Rengin bembeyaz. Hasta mısın yoksa?
-Sanırım evet.
-Bir tansiyonuna bakalım.
Önce üç numaranın kahvaltısı için çay suyunu ocağa koydu. Daha sonra bir ay kadar önce aldığı elektronik tansiyon aletini getirip taktı kocasının koluna ve düğmelere bastı. O anda da gözüne kocasının gömlek cebindeki ustura ilişti.
-O usturayı cebine niçin koydun ki?
-Güya traş olacaktım. Oğlanın sesini duyunca dalgınlıkla lavaboya bırakacağıma cebime koymuşum.
-Hay Allah ben de beni keseceksin sanmıştım. Allah iyiliğini versin e mi?