7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1535
Okunma

Rüzgar en güzel namelerini fısıldarken, ağaç dalları eşlik ediyordu danslarıyla. Ilık bir bahar akşamıydı. Elinde sigarası, gözlerinde hüzünle izliyordu güle dönüşmeyi bekleyen tomurcuğu. Ne kadar masum ve korumasız duruyordu, tıpkı onun ruhu gibi. Yine aynı sorular beyninde dolaşamaya başladı. Şimdi nerede ? Ne yapıyor acaba ? Gözleri doldu titreyen parmak uçları ile sildi yaşları. Dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme oluştu.
Nasıl da sevmişti hep aklındaydı “unuttum” dese de kendini kandırdığını oda biliyordu. Onunla yatıyor onunla uyanıyordu silemiyordu aklından ve yüreğinden. İlk kez sevmişti hayatında. Sevilmiştide. Ne olduğunu anlamadan yollar ayrılıvermişti, gurusuzluğunda bir anda gururuna yenik düşmüş ardına bakmadan ondan gitmişti kadın....
Akşam olmasını dört gözle beklerdi o gelecekti bıkmadan usanmadan saatlerce sohbet edeceklerdi. Sevdiği ona aşk şiirleri okuyacak, o huzurla dinleyecekti. Oysa şimdi ne kalmıştı geriye? Sevgi sandığı şeyden geriye? Bir avuç balçık. Aşkın sızıntılarını sıvamak için biriktirdiği.
Düşünmemeliydi hem zaten düşünmeyede vakti yoktu. Yeni bir iş hayatı vardı çok yoğundu. Geceleri onu düşünmekten uyuyamazken, şimdi yorgunluktan onsuz uykulara dalıveriyordu. Düşünemiyordu da onu eskisi gibi, arada zaman bulduğunda aklından geçiyordu “iyimi”? diye. Hep derlerdi zaman her şeyin ilacı diye çok kızardı bu cümleye. Ayrılık acısı o kadar tazeyken, unutabileceği hiç aklına gelmemişti.
Çok zor bir yıl geçirmiş yemeden içmeden kesilmişti, onsuzluktan değil duyduğu yalanlar canını acıtmıştı. Öyle hikayeler anlatılıyormuştu ki duyduğunda hayretler içinde kalmıştı. Arsız ve namusuzlar bir anda ar ve namus pazarlar olmuş, geçen zaman içinde kendi pisliklerinde boğulmuşlardı.
Artık arındırmıştı kendini tüm yalanlardan ve yalancılardan mutluydu işleri çok iyi gidiyor, her şey yolundaydı. Zeki ve çalışkandı üstesinden gelemeyeceği hiç bir şey yoktu. Tüm hayatı işi olmuşken o çıktı karşısına. Ne komikti ilk tanışmaları aklına geldikce gülümsüyordu. Kendinden emin güçlü biri, öylemiydi peki ? Henüz yüzeysel bakıyordu önemsemiyordu onu. Şiirler tek ortak noktaları idi. Dünyaya bakış açıları çok farklıydı. Haftada bir kaç saat sohbet, sonrası olmuyordu. Ama zaman. her geçen gün yakınlaştırıyor onun ruhunu keşfe çıkıyor, her defasında farklı bir güzellikle karşılaşıyordu. Kendini beğenmiş her şeyi bilen o adam gitmiş, içinde sevgiler yeşerten biri gelmişti mutluydu. Ama nereden bilecektiki yeni bir yalana kucak açtığını, bir oyunun tam ortasında olduğunu....
Rüzgar hızını arttırmıştı teni ürpermişti, içeriye girdi şalını aldı bir sigara daha yaktı. Başladı yürümeye, çimenlerde kayboluyordu ayak izleri. Yüreğindeki sevgi gibi.
Daldı yine düşüncelere, aklından adamın ona yalvarışları, ettiği aşk yeminleri geçiyordu nasıl bu kadar yalanı barındırı insan bünyesinde. Bir sızı saplanıyordu paramparça yüreğine. Yine hep onu buluyordu tüm vefasızlar? Aşka dair tüm düşüncelerden soyunup gökyüzüne fırlatmıştı. Artık bir buz dağı olacaktı kimse kanatamayacaktı yüreğini. Ama olmadı o vefasız dediği pes etmemişti. İçinde ona dair bir şeyler vardı. Vardı da korkusu daha büyüktü, onun kadar cesur değildi sevgiye dair dili hep laldi adamın.
Bir anda telefonun sesiyle irkildi. Arayan annesiydi halini hatırını soruyordu, biliyordu kızının zor günler yaşadığını, hiç bir zaman olamadığı kadar yakın olmak istiyordu. İstiyordu ama çoktan geç kalmıştı. O daha küçücük bir kızken neredeydi? Neden hiç yanında değillerdi ? geceleri ağlayarak uyandığında saçlarını okşayıp neden hiç göğüsüne basmamıştı ? “İyiyim merak etme” diyerek telefonu kapatmıştı....
Yürümeye davam etti, sadece ayakları değil hatıraları da yürüyordu beyninde. O bir korkaktı onun gözünde, sevdiği halde sevgisini itiraftan korkan bir çocuktu. Oysa zor değildi sevgiye dokunmak ikiside aç ve susuzdu aşka yanıp tutuşurken, susuşlara gebe yarınlarda kayboluyorlardı. Bir kaç karalamada itiraflara dokundururken yine susuşlara bürünüyordu yürekler. Oysa sevgi vardı hiç olmadığı kadar güçlüydü. Ama hep bir girdabın etrafında dolaşıyor içine düşmekten korkuyorlardı. Bilseydi geçen zamanla onu kaybedeceğini susarmıydı adam?...
Bu muydu şarkılarda anlatılan “severek ayrılanlar” buydu evet buydu. Sevgiyi yakalamışken neden bu kaçışlar? Bir nefes kadar yakınken aşk ona dokunmamalar? Bilseydi ona olan aşkını onu kaybedince anlayacağını sıkı sıkı sarılırdı adam. Ama farkına varmadan sevdiğini yitiriyordu damla damla. Ve susşlarda kayıp oluyordu ölümsüz kılınacak bir sevgi daha...
Şimdi soruyorum size kapınızı çalan kaç aşka duyarsız kaldınız ?....