8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
978
Okunma
Kanuni Sultan Süleyman 1535’ de Fransızlarla Osmanlıların "AHİDNAME", Fransızların KAPİTÜLASYON dediği anlaşmayı yaptı. Kanuni’nin amacı Sarlken’e karsı Fransa’yı yanına çekerek, Avrupa Hıristiyan birliğini bölmekti. Başlangıçta sadece Fransızlara verilen bu haklar genişletilerek, diğer Avrupa devletlerine de verilmiştir. 1923 Lozan Antlaşmasıyla Kapitülasyonlar tamamen kaldırılmıştır.
Aradan nerede ise 600 yıla yakın zaman geçti. Bir bakıyoruz ki Fransa hala bir yerlerden kendine tanınacak ayrıcalıkların peşinde sallanıp yuvarlanmakta. Ermeni soykırımını inkâr edenlere 45 bin Euro para cezası ve 1 yıl hapis öngören yasa teklifinin Fransa Parlamentosu’nda bu gün görüşülüyor.
V e biz ulusça Sarkozy’e ateş püskürüyoruz..Allah aşkına vazgeçelim bağırıp çağırmaktan.. Sarkozy’e ya da Avrupa’ya zamanında yaptığımız iyiliklerden bahsetmekten benim atam Kanuni’nin gösterdiği iltiması gündeme getirmek bu gün Sarkozy’in gözünü boyamıyor..Adam hesap yapıyor “ Ürküttüğüm kurbağa, aldığım abdeste değer mi değmez mi?” Bir yandan müttefiki Türkiye, diğer tarafta çil çil dolarları gözüne dayayan Ermeni diyasporası var. Dolar demek iktidar demek. Sarkozy’e siz bir akıl verin ne yapsın şimdi..
Hani başbakan kızar da İsraile yaptığı gibi kapıyı yüzüne kapatıp kendi heronlarını kendi yapacak konuma gelmiş yükselen Türkiye’nin tüm değerleri ile bütünleşip tek yumruk olup Sarkozy’i Renauld’u ile Carrefour ‘u Renault ile Axa’sı ile kapının dışına koyar mı.?.
İşte bunu yaparsa bu defa emin olun Sarkozy’e fena koyar..Çünkü bu Fransız – Türk ortak yapımı firmalarda çalışan pek çok Türk çalışan var.Çok uluslu şirketlerin kapatılması yok sayılması her iki taraf içinde risktir her zaman siyasi anlaşmazlıklar ilk darbeyi her zaman ekonomik boyutta vurur.Ya taşın altına elini sokarak Sayın başbakan İsrail’e rest çekip Suriye’yi defterden sildiği gibi Sarkozy’nin de defterini pılı ile pırtısı ile iç siyasetten gelen tüm yıpratıcı etkileri de göze alarak dürecek ya da biz her Fransa başkanı seçimin de bu filmi tekrar tekrar izleyeceğiz..Ardından bizim aydınlarımız ve İslami geçinen ancak cumhuriyetle barışmayı becerememiş soykırım iddiaları ile hala günümüze kadar kinini biriktirmiş taşımış Kürt kimliği ardına saklanan bir grup dindarımız da Sarkozy’e destek verecektir..
Devlet yönetimi ateşten gömlek ve biz Türk halkı laf üretmekten vazgeçerek Allah Allah nidaları ile sloganlar atarak öfkemizi dillendirerek tepki vermek yerine, artık farklı ve gerçekçi şekillerde tepki vermeliyiz. Nasıl mı? Bu adamlar nasıl yapıyor sanıyorsunuz. Nerede ise sayıları 8 milyonu bulmayan Ermeniler yaklaşık 8 milyar nüfuslu dünyanın 15 ülkesinde soykırım iddialarının tanınmasını sağlamışlar. Sözde soykırımı anlatan 26 binin üzerinde yazılmış kitapları var..Gelelim Türkiye’ye kendi vatandaşımız bile çıkıp sokaklara hala bağırıyor “Biz Ermeniyiz “diye. Bu kendimize dönük hazımsızlığımız nedendir? Neden hala kendi geçmişimizle geleceğimizle kültürümüzle barışmayı beceremiyoruz..İllaki dayatmalarla kime neden zarar vermeye çalışıyoruz.
Yıllardır yurt dışına göç edenler göç ettikleri ülkelerde , Almanya’ya göç eden Türkler; Alman parlamentosunda ne kadar etkindir? Türkiye ne kadar tanıtılmakta ve ne kadar gerçekçi tanıtılmaktadır. Örneğin okuduğum bir yazı da ABD ‘de yaşayan bir Türk gazeteci New York’da 6,7,8.sınıf müfredatında Türklere ait bir bölüm olduğunu ve bu bölümün içeriğinde Leyla Zana’nın bir yazısının ve haritasının bulunduğu anlatılmıştı. Hadi bakalım bu tanıtımın notunu siz verin…
Lobicilik olumlu imaj oluşturarak daha geniş kapsamlı bir tanıtım amacı taşımaktadır. Bu
Yönüyle lobicilik faaliyetleri bir halkla ilişkiler uygulaması olarak da tanımlanabilir. Lobicilik faaliyetlerini en yoğun olarak kullanan ülkelerin başında İsrail ve Ermenistan gelmektedir. Ermenilerin başarılı kamu diplomasisi ve etkili lobicilik faaliyetleriyle özellikle Fransa ve Amerika’da iyi örgütlenmeleri, sinema, dergi ve kitap gibi çeşitli propaganda faaliyetleriyle ülkelerdeki yetkili organları ikna etmeleri, başarıyı beraberinde getiriyor.
Charles Aznavour adını duydunuz mu bilmem bu zat-ı muhterem! Fransız vatandaşı olmasına rağmen Ermeni asıllıdır ve kendini ermeni davasına adamış; Ermeni Diasporası’nın en büyük finansörlerindendir. Kadife sesiyle gönlünü çaldığı Fransız ve diğer ülke vatandaşları yanı sıra binlerce Türk hayranı olduğunun söylesem bilmem ne dersiniz. Söylediklerimi daha iyi anlamanız için lütfen vereceğim linkte ki haberi izlemenizi rica edeceğim. (facebookizlesene.com/ermeni-sanatcidan-sarkozy-039-e-gozdagi-hq-.html)
Ve ilginçtir bizim gibi sıradan olmayan kocaman yazarlarımız var Adı ile şanıyla anılan gazetelerin kapma yarışında olduğu o kocamanlardan biri de Engin Ardıç’tır bir yazısında
(www.sabah.com.tr/Yazarlar/ardic/2009/10/12/aznavoura_turkiyede_konser_verdirilsin) Charles Aznavour’a konser verdirilmesini ve onun şarkıları ile büyümenin verdiği mutluluğu paylaşmış.
Charles Aznavour konser vermeli tabii… biz de ödeyeceğimiz konser bileti paralarıyla Diyasporanın hayallerine katkıda bulunalım olmaz mı sanki. İşte bu yazarlarımız tabir caizse ağanın akıllı ve büyük gelinleri.. Diyasporanın hayallerini Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’dan dinleyelim Gençlere sesleniyor;”Sizin nesil Ağrı Dağını alacaktır...”, “Türkler Ermeni soykırım anıtı önünde diz çökecektir...”
Şu bir gerçek Yahudi ve Ermeni lobileri öylesine planlı ve programlı çalışmış ve bir örümcek ağı gibi yayılarak pek çok ülkede söz sahibi olmuştur. Lafla havanda su dövmenin vakti çoktan bitti yazarlarımız, çizerlerimiz, film yapımcıları, senaristlerimiz, sanatçılarımızla, sporcularımızla işadamlarımızla beraber dünya pazarında bir yer, bir kimlik edinmek zorundayız.
Engin Ardınç gibi yazarlarımızı fazla da kaale almadan paramızla kimleri şad ettiğimizin farkında olmalıyız.Yurt dışı konserlerini yapan sanatçılar orada Türkleri eğlendirmeye yönelik konserlerden ziyade o ülke halkına “Bizi” tanıtacak organizasyonlarda bulunmalı..Mesela Tarkan Fransızlara dönerek bir “Hepsi Senin mi “diyemez mi?
İşte sosyal faaliyetlerin zaman içine parlamento içine taşınmasıyla oluşan lobiciliğin bir örneğini siz anlatmak isterim.
2004’te Hillary Clinton’un senato seçimleri kampanyasında yaşanan bir olay bu. New York eyaletinde, Rochester kentinde yaşayan yaklaşık 4 bin Türk, Hillary Clinton’u Rochester’daki Türk evine getirmek istediler. Bayan Clinton bunun için iki yüz bin dolar istedi. Rochester’daki Türklerin aralarında topladıkları para yetmeyince, Türk hükümetinden yardım istendi. Ancak, hükümetin böyle bir ödeneği yoktu. O yüzden, Hillary Clinton’a gereken ödeme yapılamadı ve o da Türk Evi’ne gelmedi. Böylece Amerikada’ki Türk lobisi, Hillary Clinton üzerinden senatoda etkili olabilme şansını kaybetti. Bayan Clinton’da Rochester’da istediği parayı veren İspanyol asıllı Amerikalıların kilisesinde konuştu. Yani anlayacağımız; Amerikalı olsun, Fransız olsun her diplomat ya da aday parayı verenin düdüğünü çalıyor, onun türküsünü söylüyor.
Yok hala bir şeyler yapmayıp durumu izleyip,soykırım yasasının her gündeme geldiğinde dişimizi yumruğumuzu sıkarak olayları çözmeye kalkarsak daha çok ABD başkan adayını ağlama duvarı önünde ayinde, daha çok Fransız başkan adayını da sözde soykırım anıtı önünde saygı ve huşu içinde izleriz..
Ekonomik ambargo uygulayarak, bunun dışında yurt dışında her türlü sosyal etkinliklerle, etkin tanıtımla, maddi ve manevi güçle yönetimleri etkilemek gerekir.
Son olarak sözü Justin McCarthy ‘e bırakayım. Justin McCarthy ,Louisville Üniversitesi’nde ABD’li tarih profesörüdür. Uzmanlık alanları arasında Osmanlı İmparatorluğu, Balkanlar ve Orta Doğu tarihi bulunmaktadır Yazdığı kitaplarda, yüz binlerce Ermeni’nin ve en az bir o kadar Müslüman Türk’ün öldüğünü kabul etmekle beraber Ermeni soykırımı iddialarını reddeder.
ABD’deki en büyük Ermeni kuruluşu olan Amerika Ermeni Komitesi ANCA ise McCarthy’nin Türk Hükümeti tarafından desteklendiği konusunda iddiaları vardır. Bu iddialar, McCarthy’i üzmüş ve şu açıklamayı yapmıştır.
"Bana göre bunların en kötüsü ise en nefret ettiğim şey olan politize olmuş milliyetçi bir bilim adamı olmakla suçlanmak olmuştur. Neden bunları söylediğime dair doğru olmayan sebepler uyduruldu. Annemin Türk olduğu, karımın Türk olduğu, Türk Devleti tarafından büyük paralar aldığım gibi. Bunların hiç birisi doğru değildir, ancak doğru olsalardı bile yazılarımı bir parça etkilemeyeceklerdi. Bir bilim adamının çalışmasına meydan okumanın yolu onun yazdıklarını okumak ve bilimsel bir çalışmayla karşılık vermektir, o bilim adamının kişiliğine saldırmak değildir." diyerek yanıt vermiştir.
Gelelim araştırmalarından bir bölümü paylaştığı kitabın bir bölümünü beraberce okumaya;
“1915 Mart’ında, Van vilayetinde ayaklanma patlak verdi. Ermenilerin ayaklanmacı güçleri toplandılar ve örgütlendiler. Bundan sonra Ermeni köylüleri Van kentine sızdı. Ermeni köylüler Müslüman köylerine saldırdı ve buna karşılık Kürt aşiretleri Ermeni köylerini bastı. 20 Nisan’da Ermeniler, polis karakollarına ve Müslümanların konutlarına ateş etmeye başladılar. Ermeni ayaklanmacılar kentin içinde ve çevre köylerde kendi ayaklanmalarını sahneye koymak için yeterince silah gizlemişlerdi ve Osmanlıların hesabına göre 4.000’i bulan sayıda Ermeni savaşçısı kentin içine girmişti. Ermeniler ilerleyip Osmanlı güvenlik güçlerini yenilgiye uğrattıkça, Müslüman mahallesini de yakıyorlar ve ellerine düşen Müslümanları öldürüyorlardı. 14 Nisan’da kent tümüyle Ermenilerin elindeydi, ancak kentin düşmesinden sonra gelen Osmanlı birliklerince kuşatma altına alınmıştı. Ermeniler, kenti, Kafkasya’dan yola çıkan Rus birlikleri yetişebilene dek ellerinde tuttular. (’85) Van’ın Müslümanları, herhangi bir direniş örgütlemeye olanak bulamadan etkin biçimde yok edilmişlerdi ve ileri gelen kişilere edilen korkunç işkenceler ancak pek yoğun bir hıncın ürünü olabilir. Van’da İslamlarla ilgili ne varsa yakılıp yıkıldı. Çok eski zamanlardan kalma 3 yapı dışında, bütün camiler ateşe verildi ya da yerle bir edildi. Müslüman mahallesinin tümü yakılıp yıkıldı. Ermenilerin bu çalışması ve Osmanlılarla Ermeniler arasındaki çatışma bittiğinde, Van, bir kentten çok, bir ilkçağ kenti yıkıntılarına benzemekteydi.” (Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, çev. Bilge Umar, 1995, s. 208–209) ALINTI
Peki biz Türk günleri düzenlerken, Amerika’da devlet kanadından temsilciler gönderip en azından bize bizim tarihi anlatan bu yazarı da davet edip kürsüye iki kelam ettiremez miyiz…Yok bu gibi şeyleri Yahudi ve Ermeniler yapar bizler ise keşke gelse bize de söylese diye bekleriz…Allahım Akıl ver bize verdiğin aklı harmanlayacağımız fikri de beraberinde..Saygımla
Perihan TUNÇOK KILIÇ
ESMİZE