8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
4372
Okunma

Kıyamet alameti zannedilmesin…Evet bu başlık bir öğretmen tarafından atılmıştır.
Bu gün, bir öğretmen, sizlere kopya çekmenin faydalarından bahsedecek.
İşe en sondan başlayayım o zaman…Sonra başa döneriz nasılsa.
Her okulda mutlaka bir Külyutmaz Hoca vardır. Hani şu öğrencilere kesinlikle kopya çektirmeyen, Kıpırdasalar ellerindeki kağıdı alan ya da kağıtlarının üzerine kos kocaman kırmızı kalemle bir sıfır yazan…İşte o zalımlardan biri de bendim. Yazılı sınavlarda şahin oluyor, atmaca oluyor öğrencilere nefes aldırmıyordum…Sıkı mıydı benden kopya çekmek? Benden kopya çekecek öğrenciyi daha analar doğurmamıştı…
Naaahhhh doğurmamıştı…Öğrenci milleti bu…Kopya çekemeyeceği hiç bir öğretmen yoktur…Hiç bir öğretmen boşuna afra tafra yapmasın…Karşısındaki vatandaş grubu öğrenci, ya da daha eski tabirle talebe milletiyse kopyayı ne eder eder çeker kardeşim…Öğretmen değil de istersen feriştahı ol…
İşin doğrusu ben de sene içinde sıkı bir kopya avcılığı yapmakla birlikte sene sonlarındaki sınavlarda salardım çocukları rahat rahat kopya çeksinler diye. Sınıfta kalmalarına gönlüm razı olmazdı bir türlü. Özellikle de meslekte biraz kaşarlandıktan sonra daha yufka yürekli olmuştum ‘’kara bahtlı , kem talihli’’ öğrencilere karşı. Hem ben az mı çekmiştim derslerden. Özellikle matematik ve fizikten…Sırf bu ikisi yüzünden lise bitene kadar üç sene kaybetmemiş miydim?. Bir de öğrenci milletini sınıfta bırakıp turşularını mı kuracaktım…Sene sonuna kadar canlarına okuyup ne öğretebildiysem kâr deyip sene sonunda salıyordum. Bu uygulamanın tek bir olumsuz tarafı vardı: Sene sonunda karşıma geçip: ‘’Hocam senin dersinde ne güzel kopya çektik. Valla ayakta uyudunuz’’ demeleri…Ulan namıssızlar siz mi kopya çektiniz yoksa ben mi izin verdim? ( Hangisi hâla meraktayım ya , karıştırmayın o tarafını ).
Buraya kadar kopya çekmenin faydaları hakkında bir şey öğrenemediniz değil mi? İlerleyelim o zaman.
Sandıklı İmam-Hatip Lisesindeyiz…On ikinci , yani son sınıf…Sınıfta Hasan adlı bir çocuk var. Çocuk müthiş bir hafız . Kuranı tersine bile sondan başa ezbere okuyabiliyor. Ama hepsi bu…Başka hiç bir şey yok çocukta…Öteki fırlamaların okul içinden ve dışından bir sürü sevgilileri, kız arkadaşları var , Hasan ‘’Kız arkadaş ‘’ deyince kıpkırmızı oluyor…Öteki öğrenciler zil çalmadan fırlar sınıftan, Hasan teneffüslerde bahçeye bile çıkmaz. Diğerleri bir taraftan da harıl harıl üniversite sınavlarına hazırlanırken Hasan sadece ve sadece Kur’an okur…Hasan’ın sosyal aktivite diye bir kavramdan kesinlikle haberi yoktur. Dolayısıyla Hasan’ın tüm dersleri zayıftır.Ama on ikinci sınıfa kadar nasıl gelmiştir? O da Allah’ın bir hikmeti…Her öğretmen demek ki bir formül bulmuş Hasan’a ve ben ilk kez giriyorum onun derslerine..O seneye kadar başka bir Tarih Öğretmeni girmiş onların sınıfına…
Yazılı sınavlar gelip çattı…Soruları dağıttım…Sınıfta dolaşıyorum kimse kopya çekmesin diye…Baktım herkes ufaktan ufaktan kağıtlarını doldurmaya başladı…Ya insan sınıf geçecek kadar yapar değil mi? Bu namıssızlar ille on alacaklar..İyi de o kadar kazık sorduğum halde nasıl yapıyorlar?...Demek ki maşallah maşallah çok iyi öğretmişim diyorum ama içimde de bir kurt var ‘’ Acaba kopya çekiyorlar mı diye….Yooo…Maşallah her birisi aslanlar gibi yapıyorlar soruları..Kopya filan çeken yok ( Acaba ? ) Lakin Hasan’ın kağıdı bomboş. İyi de bu çocuğu nasıl sınıf geçireceğiz? Bu sınıfa kadar nasıl olsa gelmiş. Ayrıca müthiş bir hafız. Harcamak da istemiyorum. Hemen aklıma bir fikir geliyor.
-Oğlum Ahmet kalk bakayım ayağa, Ebu Bekir sen de….Ahmet sen Ebu Bekir’in yerine geç…Ebu Bekir sen de Hasan’ın yanına otur bakayım.
Ahmet itiraz ediyor tabii ki.
-Hocam benim yerim iyiydi..Niçin kaldırıyorsunuz ki?
-Evladım Ebu Bekir bana lazım…Hasan için…Bilmem anlatabildim mi?
-Anladım Hocam…Haklısınız.
Sonra Ebu Bekir’in ( Sınıfın en çalışkan öğrencisi ) kulağına eğiliyorum: ‘’ Kağıdını iyice aç Hasan’a göster..Şöyle bir beşlik filan yapsın’’ Daha sonra da Hasan’ın kulağına eğiliyorum: ‘’ Ebu Bekir’e bak’’ …Ve Hasan öyle bir cevap veriyor ki ağzım bir karış açık kalıyor:
-Hocam…Kopya çekmek haramdır…Ben kopya çekemem
Alnından mı öpersiniz yoksa tam alnından mı vurursunuz siz karar verin artık…Adam yazmıyor ya…Bir başkasına bu fırsatı versem ellerimi yalar öpeyim derken ama Hasan yazmıyor…Ben de kızıp o masaya bir daha bakmıyorum bile…Sınav kağıtlarını topladığımda ise Hasanın kağıdında beşlik bir cevap var ama yazı ne kadar da Ebu Bekir’in yazısına benziyor…Neyse çaktırma yın …
Hâla kopya çekmenin faydalarına girmedik değil mi?...O zaman en başa….Taaa benim öğrencilik yıllarıma dönelim
1972-1973 Eğitim öğretim yılında Matematik ve Fizik derslerinden çakarak beklemeli öğrenci pozisyonuna düşmüşüm…Okul dışıyım yani…Bu iki derse çalışıp 1973-1974 Öğretim yılı haziran ayında sınavlara gireceğim ve sınavlarda yırtarsam mezun olacağım…Tam sekiz ay geceli gündüzlü fizik ve matematik çalışıyorum…Fiziği adeta yuttum…Matematik ise sorunlu…Cebir tamam…Uzay Geometri eh…Analitik geometri..Kitaptaki 25. Soru hariç ezberimde…Bir tek onu ezberleyemiyorum bir türlü…Trigonometri nanay…Ona asla ve de asla kafam basmıyor…Hâla da basmaz…Logaritma hesapları ise kabus...Matematik sınavlarında 3 notluk cebir, 2 notluk analitik geometri , 2 Notluk Uzay geometrisi 2 Notluk Trigonometri ve bir notluk da logaritma soruyorlar hep. Demek ki ben notu 7 üzerinden alacağım…
Önce Fizik sınavına giriyorum….Çok şükür…Ondan yırttık…Hep ezberlediğim ( Kesinlikle bildiğim değil ..Ezberlediğim ) konulardan çıkıyor sorular.
Sonra matematik sınavı…O da ne sınav salonunda İngilizce öğretmenimiz Asuman Hanım var…Eyvah eyvah…Kopya çekmek mümkün değil…Oysa ben analitik geometrinin o çözümü bir buçuk dosya kağıdı tutan sorusunu her ihtimale karşı kopya olarak cebime koymuşum. Bir de o soru çıkarsa hapı yuttum…Asuman Hanımın gözcülük yaptığı sınavda kopya çekmek aslan kafesine girmekten daha tehlikeli…Ama Allah bir kulunu sevindireceği zaman mutlaka sevindiriyor…
Sınavın başlama saati çoktan geçmiş, neredeyse bir saattir sınıfta boş boş bekliyoruz sınav kağıtlarının gelmesini…Bu arada Asuman Hanım’ın da sigortalar atıyor tabii ki…Başlıyor söylenmeye ‘’ Ben böyle sınavın…’’ diye…Oh oh ne âla ne âla…demek ki salacak bizi…
Sonunda sınav kağıtları geliyor…Sorulara bakıyorum: Evet Cebirden üç…Uzay geometriden bir…Eeee ötekiler: Trigonometri yok zaten, logaritma da öyle…Analitik Geometri? Sorunun birini yapmam mümkün değil…Ötekisine bakıyorum…Önce yabancı gibi geliyor…İyice dikkat edince görüyorum ki o meşhur 25. Soru…Yani iç cebimde olan…İç cebimdekinde A-B doğrusu diyor, bu uyanıklar A-B yi K-M doğrusu yapmışlar…Yer miyim? Gözlerim Asuman Hanımda…O cepteki soruyu çıkaramazsam hayatım kayacak…Dört alıp oturacağım aşağı. Eğer bu sınavı atlatamazsam bir daha bu kadar çalışmam da mümkün değil…Tüm enerjimi ve gücümü harcamış durumdayım …
Cebir sorularını yapıyorum…O dört bilinmeyenli denklemler filan vız geliyor ki ötekilerin ne kadar kazık olduğunu anlayın artık…Uzay geometriden de bir tane yapıyorum…Alt tarafı Pisagor bağıntısıyla karışık Tales teoremi ile ilgili bir şey…Kolay yani…Eeee etti dört…Beş olması için mutlaka cepteki kopya çıkmalı…Gözlerim tekrar Asuman Hanımda…Asuman hanım anlıyor karnımdaki ağrıyı…Başıyla bir işaret yapıyor…( Kim bilir belki de bana öyle geliyor ) Cebimdeki koskoca kopya kağıdını masanın üzerine çıkarıyorum ve başlıyorum yazmaya…
Bir hafta sonra sınav sonuçlarını öğrenmek için idareye gidiyorum…Daha asılmamış çünkü…Kapıda Fizik öğretmenim Faize Hanım karşılıyor ve ben daha bir şey demeden ‘’ Aferin Sami kutlarım Fizikten altı, matematikten de 4.5 tan beş almışsın…’’ diyor.
Bir tek soru…Bir kopya…Hayatımı kurtardı…Bu gün eğer burada bir öğretmen olarak şu satırları yazabiliyorsam işte o kopyanın sayesindedir bu…Ve de Asuman Hanım’ın tabii ki…
Sanırım anlaşılmıştır kopya çekmenin faydaları…Ama yine de söylemeden geçmeyim: Kopya ancak hayati bir tehlike söz konusuysa baş vurulması gereken bir silahtır…Nefsi müdafaa söz konusu değilse kullanmak kesinlikle yasaktır.