12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1097
Okunma

Hiç şeytanla tanıştınız mı? Ben tanıştım. Ona ismini sormadım ama dürtmesinden onu tanıdım. Yanı başımda duruyordu ve bana “Neden olmasın?” dememi öğütledi. Ben de onu dinledim.
“Neden olmasın?”
Böylece ertesi haftasonu için tiyatroya gitmeye karar verdik. Ne var ki bunda? Okuma kitabında Moliere’in Cimri’sine denk geldiğimden beri tiyatro hep hayatımda oldu. Hiç bir zaman sahne tozunu yutacak cesareti kendimde bulamadım ama yutanlar için metinler yazdım, dekorlar tasarladım, oyuncular seçtim. Bütün bunların hepsi hayallerimden öteye gidemedi ama dedim ya, tiyatro hep benimle oldu. Hatta kızarkadaşımı bile tiyatroyu bırakmış birisinden seçtim. Onunla düzenli olarak oyun seyretmeye gittik. Ama bu seferki durum biraz farklıydı.
Sözkonusu oyun yıllardır gösterimdeydi. Beraberliğimizden önceki yıllarda, Natali oyunu arkadaşlarıyla seyretmişti. Söylediğine bakılırsa eserin ikinci yarısında Ferhan Bey çekişle bir seyirci belirliyor, sonra da onunla bir sahne oynuyormuş. Tesadüf bu ya, o gece piyango Natali’ye vurmuş. Bizimki de o dönemlerde sahne çalışmaları yaptığından gayet güzel bir deneyim yaşamışlar. Buraya kadar şaşılacak bir yok. Ferhan Bey’in deyişiyle tesadüfün anüs deliği bu; herkese denk gelebilir. Ama sonradan öğrenildiğine göre tesadüf yalnızca görünürde imiş. Kapıdaki biletçiler yanlarında erkek bulunmayan kadın seyircilerden güzel olanlarını belirliyor, antrakta belirlediklerini Ferhan Bey’e gösterip onun bir tanesini seçmesini sağlıyorlarmış. Ferhan Beyin de gözü o akşam Natali’yi tutmuş.
Kadınlar güzel olduklarını görmek isterler; yolları sıkça aynaların önünden geçer. Kadınlar güzel olduklarını duymak isterler; size düzenli olarak bunu söyletirler. Kadınlar güzel olduklarını bilmek isterler; Ferhan Beyin piyangosuna giderler. Natali de bunu yeniden yaşamak, başkalarına ve bana güzelliğini kanıtlamak istiyordu. O oyuna tekrar gitmeyi önerdiğinde istediği yanıtı verdim:
“Neden olmasın?”
O akşam için özel olarak giyinmişti. Mini bir etek zaten uzun olan bacaklarını daha da gösterişli kılıyordu. Güzel kızdı Natali: Bir seksene yakın boyu, uzun, koyu renkli saçları, yeşil gözleriyle gayet dikkat çekiciydi. Evden çıkarken ona bakmaktan kendimi alamıyordum.
Tiyatroya geldiğimizde daha önceden anlaştığımız gibi farklı kapılardan salona girdik. Yer gösterici onu yanıma oturtu, numarasına bir daha baktı ve çok geçmeden de oyun başladı. Ferhan Bey sahnede tek başına oynuyor, arada sırada gönüllü bir seyirci çağırıp, ona sahnedeki dekorları taşıtıyordu.
“Çekiliş bu değil. İkinci yarıyı bekleyeceğiz.” diye kulağıma fısıldadı Natali.
Neden sonra perde kapandı, ara oldu. Yerimizden kalkmadık. Birbirimize ilgisiz durmaya çalışıyorduk. Biliyorduk ki Ferhan Bey adayları antrakta gözden geçirecekti; bu yüzden onu şüphelendirmemek lazımdı.
Sonra ikinci perde başladı. Oyuna o kadar dalmıştım ki piyango sahnesi gelince bir an aslında bunun için gelmiş olduğumuzu hatırlayamadım. Ferhan Beyin eli torbaya dalınca bende şafak attı. Numara elinde, lafı dolaştırdı, dolaştırdı, ama sonunda da ismi okudu: Natali!
“Ben zaten böyle olacağını biliyordum.” edasıyla Natali yerinden kalktı, acele etmeden sahneye yürüdü. O ilerlerken heyecandan bayılmak üzere olduğumu farkettim. Biraz sakinleşince etrafa “Bakın, o benim kızarkadaşım. Güzelliği tescil edildi işte” anlamında hareketler yapmak istedim ama göz göze gelecek kimseyi bulamadım.
Natali sahneye çıktı ve Ferhan Beyin kendisinden oynamasını istediği Bıldırcın Hanım oldu. Rolüne bürünmesi bir kaç saniyeden fazlasını almamıştı. Arada Ferhan Bey oyunu kesip seyirciye ya da Natali’ye yorumlar yapıyordu. Örneğin
“Bu noktada yatağa oturman gerekiyor. Bazı Bıldırcın Hanımlar kaçıp gittiler; bakalım sen ne yapacaksın?” diye sordu.
Natali ise gayet rahattı:
“Gerekirse uzanırım bile.”
“Hay hay, yat o zaman.”
Natali çekinmeden yatağa uzandı. Ferhan Bey de herkesin aklından geçeni söyledi:
“Sen uzanırsan ben de yanına yatarım” dedi ve Natali’nin yanına yerleşip battaniyeyi üzerilerine çekti. İkisi de gözümün önünde, yataktaydılar. Sonra Ferhan Bey doğruldu:
“Bu böyle olmayacak. İyisi mi, ışıkları kapatın!”
Bir anda sahnenin ışıkları söndü, herkes karanlıkta kaldı. Sessizlik... Biraz önce civardaki herkesi Natali’yle olan ilişkimden haberdar etmek isterken, şimdi koltuğuma gömülmüş, kimsenin bana bakmaması için dua ediyordum. Natali tüm ihtişamıyla yataktaydı, ben kızardığını neredeyse kulaklarımla duyduğum suratımla koltuğumdaydım ve herkes karanlıktaydı. Bu durum ne kadar sürdü, bilmiyorum. Sonra ışıkçı devreye girip gerçekleri bir daha bize hatırlattı, Natali yataktan çıktı, Ferhan Bey ayağa kalktı, Natali’ye teşekkür edip eline imzalı bir kitap tutuşturdu. Bunları hızlandırılmış bir sessiz film niyetine seyrettim ve film bittiğinde Natali de yanımda bitiverdi.
Tiyatrodan çıktıktan sonra konuşmadık. Evine vardığımızda kısa bir iyi akşamlar dileği, arabadan iniş, kapıyı sessizce kapatış, hepsi o kadar...
Siz hiç tiyatroya tövbe ettiniz mi? Ben ettim, şeytan sağolsun.