Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden fazladır. walter scott
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz

TUFANKIRAN TEPESİNDE RÜZGAR YOK

Yorum

TUFANKIRAN TEPESİNDE RÜZGAR YOK

19

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

1746

Okunma

TUFANKIRAN TEPESİNDE RÜZGAR YOK

Oturduk köyün en göğe yakın tepesinde. Bir balta sapı kadar yukarımızda Ay. Ellerimizde amcamın cebinden aşırdığımız uzun Samsun sigaraları. Dumanımız bir yana savruldu, boynumuzdaki beyaz atkılar bir yana. Rüzgar yokladı da geçti serdengeçti düşlerimizi. Boynu bükük bir lale gibi kıvrıldı sahile yakın fındık bahçelerine doğru. İlerideki kızılağaç korusundan iki iri baykuş havalandı. Başımıza yakın bir yerden uçtular Solaklar mahallesinin viran minaresine. Korkup Tufan’ın koynuna soktum burnumu. İç cebinden tüten ispirto kokusundan anladım. Yine Remziye’ye gitmiş gizlice.

Remziye kasabada hocalık yapar. Köy köy gezip yazar gelinlik kızları. Sonra çıkar hükümet konağına, kaymakam kalemi Mükerrem Beyi görür. Kalemde nihayetlenir bütün işler. Muhtara gureba ödeneği, işsize iş, öğrenciye önlük yaka, hastaya sakat iskemlesi…Her biri Mükerrem Bey’i görme ile olur. Kızıl saçları el kadar eşarbından taşar Remziye’nin. Rastıklı gözlerini bir süzüşü var, ölüyü diriltir evvel Allah. Atar bacak bacak üstüne emprime eteği titrer. Hep romatizmalıdır Remziye. Sıvazlar kör olmayasıca bacaklarını, “Güz geldi arttı benim derdim” der. Mükerrem Bey mutaassıp adam, kızarıverir kulak memesinden ensesine dek. Başını eğer yazıhanesine, “Esteüzü” çeker içinden. Böylelerini hatırlı bir kötekle kovmalı mübarek devlet makamından. Fakat gelinlik kızlara acır. Kim öğretecek fukaralara sakız gibi beyaz işleri? Bebek tulumları, mutfak takımları yapacak kızlar. Türkan Şoray kirpiği kazaklar dokuyacaklar, terli koyunlardan çıktıkları ayaz sabahlar için. Velhasıl; tavanından gök görünen metruk okul, allı güllü kızların kocalık düşler işlediği küçük bir düş imalathanesine döner her yıl.

Ben altı yaşından severim Tufan’ı. O bana Remziye’yi anlatır.

Bir gece çok ağladım. Toprağı tırmalaya tırmalaya…İçimde köklenmiş bir uru damar damar sökercesine. Tufan tam, Remziye’nin bahçe çitinden atlarken, kolunu yan bahçenin dikenli teline çizdirdiği anı anlatıyordu.

“ İkinci katın sofasında yatıyor mendebur babası. Çaresiz; pencereden atlayıp çıktım evden. Arkamdan ince bir lodos gibi fısıldadı Remziye: “Eve varınca nişan et.” Müstakbel kaynanam çözmüş geceden çomarı. Geldi ayaklarıma daldı musibet. Güç atladım bahçe duvarının düzlemesine. Döndüm baktım Remziyem pencerede. Geceliğinin ipini omzundan aşağı düşürmüş. Saçları kor gibi akmış koynuna. Gözlerini siliyor. Çıkartıp cebimden dedemin altıpatlarını, karanlığı delik deşik ettim. Remziye çarçabuk kapattı pencereyi, kaçtı içeri. Babası göründü avludaki taşlıkta. Gözleri yuvalarından dökülmüş. Altında beyaz fanilası üzerinde atlet. Ters giymiş ayağına gavur lastiklerini. Sağ omzunda dolu fişeklik. Elindeki tekli kırmayı havaya kaldırıp okkalı bir küfür savurdu. Çomar yerden iki arşın yukarıdaki duvar tepesine sıçrayıp durdu salyalarını akıtarak. Atladım, kaçtım oradan. Kaçarken kolumu aldırmışım dikenli tele. Sıyrıldı boydan boya. Şemsilerin dibe varana kadar ihtiyar ve çomar bağrışıp durdu arkamdan. Deli, sıfatsız! Ben sanki bilmiyorum kırmanın bozuk olduğunu.”

Daha anlatırdı Remziye’sini de hıçkırıklarımı duyunca sustu. Elleriyle yanaklarımı yoklayıp, hakikaten ağlayıp ağlamadığımı kontrol etti.

“Korktun mu kız Saim? Üzüldün abine değil mi?”

“Korktum. Gitme bir daha Remziye’ye.”

“Niye kız, deli.”


“Vuracak seni babası. Korkuyorum. Vallahi amcama derim bir daha gidersen.”

Güldü. Saçlarımı karıştırdı hoyratça. “Tamam” dedi. “Gitmeyiz bir daha.”

Adım Saime benim. Annem yaşasaydı bir Saim’e verecekti beni besbelli. Fakat aheng-i reftarı tuttu kör bahtımızın. Annem sıtmaya tutulmuş ebe döşeğinde. Bir bakış atmış bana, sonra kapatmış gözlerini bu ağrılı dünyaya. Babam çıldırmış o ölünce. Birkaç ay yitmiş gitmiş bir yerlere. Döndüğünde eski halinden eser yokmuş. Birkaç yıl yarım aklıyla dolaşmış durmuş mezarlığın oralarda. Herkes ondaki aşkı hayran hayran anlatır durur hala. Fakat ben gerçeği biliyorum. Geçen seneydi; ebe kadın anlattı bana. İçmiş o gece babam. Sarmış karnı burnunda anneme. Sancılanmış kadın. Daha o vakit kalmışım ara yerde. Annem aşağı itmiş beni, babam yukarı. Ebe kadın güç kurtarmış beni sabaha.

Taşla doludur babamın çukurunun üstü. Kaç kere diktilerse söktüm mezar taşlarını. Götürdüm şelaleden aşağı attım. Adı da kalmasın toprak üzerinde ne olacak? Ot bitmesin üzerinde.

Yengem aldı beni koynuna. Tufan’la birlikte büyüttü. O yüzden kıza benzemem ben. Kısadır saçlarım. Etle kesilmiş tırnaklarım boya bilmez. Kar kapattı mıydı ortalığı çulluk avlarız Tufanla. Sigara içer, maç izleriz. Amcam çok kızdı evvela bu halime. “Erkek gibi pantolla geziyor bu deli. Dere boyunda ördek kaldırıyorlarmış köyün çocuklarıyla. Oldu olacak kuş lastiği ve bilyeli araba da yapalım ona. Tövbe tövbe. Hanım, vallahi deli edeceksiniz beni. Konuş şu kızla.”

“Kız Saim! Korktun mu len?”

Çektim aldım burnumu Tufan’ın koynundan. Sildim ispirto kokusunu elimin tersiyle. Remziye’yi anladığımı ve bozulduğumu belli etmedim.

“Ne korkacağım iki kuştan.”

“Ne sokuldun o vakit civciv gibi?”

Sustum. Yanıp izmarite inen Samsunu attım elimden. Yamacın dibindeki fındıklığı seyre daldım. O ise bir sigara daha yaktı. Sonra ceketini çıkartıp serdi otların üzerine. Uzandı. İki elini başının altında birleştirip, gökyüzünü seyre daldı.

Çok dayak yer Tufan. Babası ayrı döver, dedesi ayrı. Güya belli etmez kırıklarını. Sanki ben anlamazmışım gibi. Hep güler. “Keşke senin baban yerine benimki öleydi” derken bile hırçın bir kahkaha uçuklar dudaklarında. Aslında az deşiversem sular seller gibi cerahat akacak yüreğinden. Erkek adam bu? Kolay mı yirmisinde dayak yemek. Remziye yara yiyici sülük gibi. Öper koklar gün aşırı. Dokunur yaralarına, okur da bir şeyciği kalmaz. Üç kuruşunu da komaz cebinde fakat ,ne olacak? Yaşanır mı derinliği ölçüye gelmez yaralarla?

“Saim!”

“ Söyle.”

“ Vallahi gitmedim Remziye’ye. Surat etme. Hem vermişler onu kocaya. Elin sahipli karısı olmuş. Yakışmaz artık bize.”

Döndüm baktım, ceket mi konuşuyor, Tufan mı diye. Öyle derinden bir ses. Ezik ve ağlamaklı. Karı yarmış bir çiçek gibi ürkek ve ölgün. Remziye postayı vermiş eline belli. Dökülmüş bizimkinin ibiği. Ne olacak şimdi? Sırtı kaç kat çile bağlayacak? Yıkanmaya alışmış kulak gibi, sevilmeden geçer mi sırt yarası? Ben uzanıversem, ben dokunsam?

“Saim kız, benim bir planım var. Paranın dişisini buldum? Daha insanla işim olmaz. Paran varsa…”

Sustu da ayağa kalktı. Ceketinin iç cebinden çıkarttığı kartvizite baktı yan yan. “Murat Soyubelli.” Okurken bir cambaz gibi tutundu dudaklarına uzun Samsun. Sallandı da düşmedi.

“O kim ki?”

“Bak Saime. Ciddi bir iş bu. Dere kenarında kaz kovalayıp, milletin samanlığını yakmaya benzemez. Çok tehlikeli. Fakat çok da para var ucunda. Biz bu işi yapacağız bundan sonra?”

“Ne işi oğlum. Saçmalama allasen? Biz kim para kazanmak kim?”

“Sahte para işi.”

“Tövbe!”

“Ulan bu kadar ödlek olma. Söz çok para kazanınca seni kıza benzeteceğim.”

Ağız dolusu güldü Tufan. O kadar çok güldü ki yaş geldi gözlerinden. Sonra ağlamaya döndü. Başını iki elinin arasına alıp sessiz ağıtlar yaktı. “Remziye, evlat yüzü göreme! Kara kanın içine aksın Remziye!”

O gece mühim bir karar verdik Solaklar Camiinin minaresine bakarak. Gece ağır bir kargı gibi gökyüzünü yırta yırta çekildi karşı dağların arkasındaki kuytuluğa. Minaredeki iki baykuş öttü uzun uzun. Kızılağaç korusunda çıtırdadı birkaç kuru dal. Rüzgar çaya üfler gibi bir yana yatırdı önümüzden yamaca kadar uzayan çayırlığı. Gün ağarana dek, iki elimizi başımıza dayadık da düşündük kara kara. Tufan ara ara da olsa gülümsedi. Ben hep kötü şeyler düşündüm. Beyaz atkılarımız sabah rüzgarına aldandı da uçtu sırtımızdan tarafa…



Sarı kartal taksiye zula ettik sahte banknotları. Amcam görürse arabanın barakada olmadığını Allah can verdi demeyecek. Ortanca kızın başlığıyla aldı onu o. Kızı gibi sever o yüzden. Her sabah yıkar yağlar koyar tekrar yerine. Sarı renkli eski bir şey. Belki benden bile eski. Baksan uzaydan fark edilir.

“Tufan, bu külüstür başımızı yakar. Kimin var böyle iğrenç bir şeyi? Yakayı ele vereceğiz maazallah.”

“Korkma Saim. Üç beş bağ para. Elden çıkarıp, iki gün yüzü göreceğiz. Bir şeycik olmaz. İstemezsek bir daha yapmayız. Kaçar gideriz buralardan.”
“Değmeyecek göreceksin.”
“Kaybedecek neyimiz var?”
“Özgürce uçuşan atkılarımız.”



Sarı mavi ışıklar kesti yolumuzu. Torpidoda son teslimatlar. Radyoda Ferdi Tayfur söylüyor. “Ellerin elimde kalabilirdi/ Rüyamız bir gerçek olabilirdi.” İnceden bir yağmur öpüyor sarı kartalın burun ucundan. Tufan “durmayalım” dedi. Sustum kaldım öylece. En son mahcup bakışını gördüm polis arabasına bindirilirken. Boynunda beyaz atkısı. Islanmış da deri ceketine yapışmış. Sarı kartal kala kaldı uçmaz kanatlarıyla yol kenarında.



Devlet büyükmüş. Geniş odaları, karanlık bir ev gibi. Kapılar kapılara gebe. Girdik çıktık her birinden. Hiçbir şeye benzemeyen fotoğraflarımızı çektiler. Cürmümüzden büyük göbekli adamlar dikildi başlarımızda. Hiç gün ışığı göremedik. Hiç yıldızı olmadı karanlığımızın. Üç gün sonra mahkeme koridorunda karşılaştık. Gözünün üzerinde derin bir yarık. Yüzünde ağız dolusu bir gülücük. Dokunsan ağlayacak yine eşşoğlu. Ben bilmiyor muyum onu? Korkudan bağı çözülmüştür dizlerinin. Beklemede bir banka oturttular bizi. Ellerimizde pırıl pırıl bileziklerimiz. “İstanbul’a götürecekler beni” dedi sessizce. “Sen ne derlerse bilmiyorum, de. Savcı Bey yemin verdi, çete çökertilirse salacak bizi. Her şeyi anlatacağım, suçüstü yapacaklar. ”

Tufan bir otobüsün kırkıncı koltuğuna kelepçeli gitti İstanbul’a. O gün ilk kez güneşi gördüm. Yanaklarımdan öptü ılık bir yaz sonu rüzgarı.

Hiç mi yanılmaz insan kabuslarında? Hep aralık yerde mi durur dünyaya aralıktan sızıp gelenlerin kaderi? Tayfun’u delik deşik ettiler kör bir İstanbul gecesinde. Üç gün sonra cesedi getirildi köye. Bir kara torbacıkta da elbiseleri. Açtım da baktım yüzüne. Vallahi gülümsüyor. Yalnız bir labirent gibi kalmış dudakları. Son sözleri yolunu kaybetmiş belli. Öyle karışık bir şekil işte; Remziye der gibi dolambaçlı ve uğursuz.



Amcam sekte geçirdi de yattı kaldı buz gibi. Duvardaki çiviye takılı kemerine baktı durdu çapak vurmadan. Kara kayış, karardı da kaldı duvarın orta yerinde. Şimdi Tufan girmeliydi kapıdan. Derdest edip taşlığa sürüklemeliydi onu. Çıkarıp belinden kemeri, sırtına cennette gider yollar açmalıydı. Böyle gider miydi bir evin bir oğlu?

Yengemin avurtlarına kırağı düştü ağlamaktan. Üç günde köküne yılan girmiş incire döndü. Komşu kadınlar kaldırdı dikledi onu. O süzülüp yığıldı tekrar tekrar. Biri iskeletini sıyırmış bu kadının.

Solaklar minaresi bir garip bu gece. Oturduğum tepeye doğru eğilmiş. Kızılağaç korusunda çıt yok, baykuşlar yok. Belki de zaten yoktular. Göğüs kafeslerimize tıktığımız biçarelerdi o uçan karaltılar. Belki de o yüzden ciğersizin tekiydik ikimiz de.

İki elimde iki beyaz atkı. Bekliyorum. Fırıl fırıl dalgalanıp aksınlar sırtımdan öteye. Tufan Remziye’ye gitsin yine. Ben yatayım erketesine. Sonra birlikte el sallayalım askısı omzundan devrilmiş Remziye’ye.

Gözlerimi yumdum, bekliyorum.

Fakat; rüzgar da yok.



...ENGİNDENİZ...

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Tufankıran tepesinde rüzgar yok Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Tufankıran tepesinde rüzgar yok yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
TUFANKIRAN TEPESİNDE RÜZGAR YOK yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Gülayşe DELEN
Gülayşe DELEN, @gulaysedelen
4.10.2011 19:55:05
tadı damağımda bitmemesini istediğim arkası nerede dedirten bir kalem sevgilerimle daim olsun inaşallah..
canandemirel
canandemirel, @canandemirel
3.10.2011 08:55:43
Ne güzel bir anlatım şiir gibi...Tebrikler
Tatilden yeni döndüm, geriye dönüp okuyorum.
Sevgilerimi yolluyorum...
İlhan Kemal
İlhan Kemal, @ilhankemal
1.10.2011 21:25:44
Monologlar beni bir tepenin başına getirdi. Kurguları tercih ediyorum denemelere karşı; bu yüzden de Tufankıran seçtim günün yazısı olarak. Kıskançlık'ı çıkarsınlar, bunu koysunlar.
Yükselenyıldız
Yükselenyıldız, @yukselenyildiz
29.9.2011 07:42:07
Mükemmel bir öykü.

Tebrikler.
Paylaşım için teşekkürler, saygı öncelikli sevgiler.
glenay
glenay, @glenay
28.9.2011 22:04:20
10 puan verdi
Güzel bir öyküydü .Bir yaşanmışlığın şiirsel diliyle öyküye kaydoluşuydu .Aşk mı ? para mı? Cinsellik mi? diye sorgulatıyorsunuz . Selamlar ,tebriklerimle ..
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER, @ayselaksumer
28.9.2011 18:53:06
Sevgili Aynur'cuğum edebiyat senin kanında var. Büyük bir yeteneksin her zaman söylüyorum. Büyük bir ilgiyle hiç bir detayı kaçırmadım okudum. Harikasın sen. Tebrikler. Sevgilerimle.
NİHAN(rumuz)
NİHAN(rumuz), @nihan-rumuz-
28.9.2011 15:19:47
Şiirsel anlatımızın devamını dilerim...saygılar...
İbrahim ERZURUMLU
İbrahim ERZURUMLU, @ibrahimerzurumlu
28.9.2011 15:13:20
Aynur hanım,bir ara gidiyorum demiştiniz...Bizlerde gitmeyin kalın diye yazmıştık...Neden mi? İşte bu yüzden!!! Okunası,okunası ve okunası....selam ve hürmetlerimle
lacivertiğnedenlik
lacivertiğnedenlik, @lacivertignedenlik
28.9.2011 12:54:15
rüzgarı bekleyelim


.
Billur T. Phelps
Billur T. Phelps, @billurt-phelps
28.9.2011 12:46:11
- Ceket mi konuşuyor, Tufan mı diye. Öyle derinden bir ses. Ezik ve ağlamaklı.

- Okurken bir cambaz gibi tutundu dudaklarına uzun Samsun. Sallandı da düşmedi.

Ben senin en çok kelimeleri giydirişini seviyorum. Öyle başarıylada yapıyorsun ki Aynur.. Seni kıskanıyorum :)




Billur T. Phelps tarafından 9/28/2011 12:51:27 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ülviye Yaldızlıı
Ülviye Yaldızlıı, @ulviye-yaldizlii
28.9.2011 12:39:19
Off off..Ne remziyeymiş...

Ben ise şaşkınım hala böyle bitmemeliydi oysa hikaye.Ne bileyim, bence paraları okutup şöyle adam akıllı giyinmeliydi saime..

Sonra kuaföre gidip saçlarını boyatmalı, tırnaklarına bordosu en bordo ojeler inşa ettirmeliydi.Eteği olmalıydı mesela. ayakkabısı az topuklu.Sonra yürümeye çabalrken düşüvermeliydi Tufanın kollarına.Tufan kokusundan tanımalıydı onu.Kokusu bilek izlerine sürülmüş az biraz gerdanında kalanından...

Beyaz atkılarını birbirlerine kenetlemelilerdi .Ne bileyim.Remziye kıskanmalıydı.Hıh zaten o hep kullandı Tayfunu bunu herkes biliyor.

Ben nerdeyim ne yapıyorum.Burası neresi:)

Sevgimlesin gülüm her zaman ki gibi.Okuttu- okuttu hissettirdi...

SULTAN HÜRREM tarafından 9/28/2011 12:40:23 PM zamanında düzenlenmiştir.
AYSE 09
AYSE 09, @ayse09
28.9.2011 10:30:40
evet dalıp gittim
nasıl da güzel anlatıyorsun
sevgimlesin annemmmmmmmmmmmmmmmmm
tacettin yıldırım
tacettin yıldırım, @tacettinyildirim
28.9.2011 10:21:58
çok güzel.....birde kısa olmasa....kayboldum sayfanda ......saygılar
cizgilikagit
cizgilikagit, @cizgilikagit
28.9.2011 09:39:41
Yine döktürmüşsünüz ne diyeyim. Maaşallah diyeyim nazarım değmesin.
Her zaman taze cümleler bulunabiliyor yazılarınızda. "Rüzgarın çaya üfler gibi çayırları yana yatırması" mesela.
Artık hiçbir yazınızı kaçırmıyorum ve hiç bir zaman da eli boş çıkmıyorum sayfanızdan. Ellerinize gönlünüze sağlık
Nermin Kaçar
Nermin Kaçar, @nerminkacar
28.9.2011 08:41:13
Yine güzeldi Aynurcuğum. Yazmak yakışıyor sana. Sevgilerimle...
Davidoff
Davidoff, @davidoff
28.9.2011 07:18:45
10 puan verdi
Hayatı yazmanı çok sevi/yorum.

Sahi, bir zamanlar, siyah-beyazdı ekranlar...Kazaklardaki motiflerin ismine de Türkan Şoray kirpikleri denirdi.

Ne ilgisi varsa.


KUTLARIM USTA.
(Mustafa Çetiner)
(Mustafa Çetiner), @mustafa-cetiner
28.9.2011 00:32:03
Ne desem boş.
O kadar başka yazıyor ki bu kalem.
Alıp götürüyor rüzgârlı tepelere okuyanı.
Kutlarım.
Selam ve sevgimle.
Um
Umut Kaygısız, @umutkaygisiz
28.9.2011 00:16:48
Ben en çok özgürce uçuşan atkılarımızı sevdim:) Gerçi ben Mourinho tarzı boyna bağlamayı severim, biraz özenti ama şık duruyor. Ama eskiden böyle bir şey yoktu hele biraz ufaksanız muhakkak rüzgar galip gelirdi, iki de bir düzeltmek zorunda kalırdınız.
Güzel bir öykünün içerisinde, bence sahip olmak istediğiniz bir anlatım biçimiyle var olmayı başarmışsınız. Hani komşunuz çay içmeye gelir veya iş arkadaşınız elinde kahve masanıza çöreklenir ya... Doğallığı ve her gün işitilebilir oluşu tam kıvamında. Kitleniz, yelpazeniz çok geniş.
Ayrıca gece yayınlamanız benim gibiler için büyük incelik:) Yürekten kutluyorum...
ayhansarıkaya
ayhansarıkaya, @ayhansarikaya
28.9.2011 00:12:15
10 puan verdi
Aynur, yazının çıktısını alıp,p.be günü okuyacam. Yarın ful doluyum çünkü.

Selamlar kardeşim.Kendine iyi bak.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL