Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Billur T. Phelps
Billur T. Phelps

AĞLAMAYACAĞIM - II

Yorum

AĞLAMAYACAĞIM - II

5

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

914

Okunma

AĞLAMAYACAĞIM - II

AĞLAMAYACAĞIM - II

Odada karşılıklı oturduklarında, babacan görünümlü doktor telefonla iki çay istedikten sonra Fatma hanım hüzünde bir hüzün ifadesi başladı anlatmaya.

“Doktor bey ben aslında Bedriye’nin öz annesi değilim, dedi. Benim hiç çocuğum olmadı. Babası ile evlendiğimde Bedriye’m, iki yaşında bile yoktu. Yedi yaşında da bir ağabeyi vardı adı Ali, dedi. Analarını çok küçük yaşta yitirmiş, bu iki yavruyu, öz evladım gibi sevip, bağrıma bastım. Ali’m hiç okumakta gözü yoktu, aklı hep haylazlıktaydı.

Ergenlik çağlarındayken Eminönü’nde bir bisküvi fabrikasında işe başlamıştı. Geç kalırım korkusuyla, sabahları gün doğar doğmaz, erkenden düşerdi ekmek parasının peşine. Çünkü çalıştığı fabrikada, kart basılarak giriliyordu içeriye. Geç kalanların da haftalıklarından kesiyorlardı ceza diye.

İşte o kara gün geldiğinde, Ali’m yine erkenden, biz daha uykuda iken, çıkmış evden. Caddeye vardığında bir de ne görsün, tramvay hareket etmiş gitmek üzere. Aman, kaçırıyorum, geç kalacağım telaşıyla, koşup atlamış üzerine. Vatman görmüş görmesine ya!, Alim’in bir eliyle kapıya asılmışken, bir eliyle cama vurup kapıyı açma isteğine kayıtsız kalmış. Çünkü hareket etmiş bir kere.

O sırada karşı istikametten başka bir tramvay çıka gelmez mi? Tabi Ali’m, paniklemiş ama kapısına asıldığı tramvay, hızlandığı için ellerini de bırakamamış. İki demir tramvay bir olup, biçmiş oracıkta Âlim’in bedenini. Bunlar, tabi olaya şahit olanların söyledikleri, biz nerden bileceğiz yoksa!

Doktorun bir yumruk tıkanmıştır boğazına. Çaylar gelip masaya bırakıldığında bile fark edemeyecek kadar kaptırmış kendini bu acı hikâyeyi pür dikkat dinlenmektedir. Derin bir iç çekiş ardından, göğsünün üzerine bastırarak elini, Fatma hanım anlatmaya devam eder hikâyenin gerisini.

Velhasıl doktor bey, önce hemen koşup babasına haber veriyorlar. Caddeye yakın kocaman bir balıkhanesi vardı Mehmet beyimin. Çok şükür kazancımız da yerindeydi Tophane’de tanınan, sevilen bir esnaftı kendisi. Birkaç dil bilirdi üstelik dükkânına her gelen yapancı ile rahatlıkla konuşurdu.

Ama Ali’m hiç balık sevmez, kokusuna bile tahammül edemezdi. Yoksa ne gerekti el işinde çalışmasına. Neyse, uzatmayayım doktor bey, duyunca bu acı haberi, delirmiş adamcağızım. “Vay! Alim vay!!!.. Kanla geldi, kanla mı gittin? Alim vay!!! “ diye atmış kendini yerden yerlere.

Böyle demesinin sebebi, Ali doğduğunda erkek evladım oldu diye sevincinden yedi koyun kestirip dağıtmış, çevredeki fakir, fukaraya, sofralar kurdurup, davulla zurnayla ziyafetler vermiş çevre esnafına. Sonra boşladı işi gücü, dağıttı dükkânı. Senesine kalmadan bu acıya daha fazla dayanamayıp, bizi bir başımıza koyup gitti.

Doktorun çok içlenmişti, göz pınarlarına yaşlar yığılmıştı, dokunsan indirecekti sicim gibi. Fatma kadın, soğumuş çayından bir yudum aldı. Bardağı yerine bırakıp, velhasıl doktor bey dedi, işte Ali’nin bu şekilde kara toprağa gidişi yıktı Bedriye’mi. Dokuz yaşlarındaydı o zaman. O gün, bu gündür, düşüp yaralansa, bir yeri kesilip canı yansa bile gıkı çıkmaz.

“Benim ağabeyim parçalanarak, acı içinde kıvranarak ölmüşken, bu ufacık yaralara ağlar mıyım ben!" diye, ar ederdi kendine, gıkı çıkmaz. Böyle içine ata ata da, bastırdı gitti acılarını işte”

“Of! Be Fatma Hanım, dedi doktor. Dişlerimi sıkmaktan çenem ağrıdı. Yüreğimi dağladın adeta.”

O sırada kapı açıldı ve hemşire ile kolları bacakları sarılmış haliyle mumyaya dönmüş Bedriye girdi içeri. Kadın onu görünce hemen fırladı yerinden. Aynı anda Bedriye de doğruca koşup, sarıldı annesinin boynuna.

“Ah!.. Bedriyem! Aklımı oynattın be kuzum. Öldüm, öldüm de dirimdim yavrum!”

Öyle sevgi ve şefkatle kucaklaştılar ki, gerçek ana kız bile birbirine belki bu kadar candan sarılamazdı. Öpüp koklaşmaları bittikten sonra, doktordan izin isteyerek ayaklandılar. Bedriye her adımda kasılarak ”Acımadı ki, acımadı ki” diye annesinin elini tutmuş, odadan çıkarken doktor, hayranlıkla bakıyordu, cüsseleri küçük, yürekleri kocaman ana kızın arkasından.

Hemşire de onları arkasından tam çıkarken kapıdan aniden durup, arkasını döndü. Doktorun hali gözüne pek bir keyifsizmiş gibi görünmüştü.

“Doktor bey, bir gariplik var siz de, dedi. Aa! Yoksa ağlıyor musunuz?”
“Olabilir … Dedi doktor, bakışlarını kaçırmaya çalışarak. Ben hiç ağlamam dedim mi ki!



Bedriye benim sevgili annem. Anneler günü nedeniyle bu anı hikâyesi ile anmak istedim onu. Hayatta olan annelerinizin ellerinden öper, ebediyete gitmiş annelerimize rahmetler dilerim.

1940’ların İstanbul’u hikayenin yaşandığı zamanlar. Ermeni, Rum, İtalyan, Yahudi, Fransız gibi gayrimüslim vatandaşlar çoğunlukta Cihangir’de ve ille ki haftada bir veya iki defa uğrarlarmış bu meşhur Balıkhaneye. Sahibi Mehmet ağa da benim rahmetli dedem. Her gelenin derdinden anlayacak kadar konuşurmuş 6-7 dili.

Palamut, kofana Lüfer gibi büyük ve etli balıklardan kurduğu lakerdaları pek meşhurmuş. Ta Adalardan, Sarıyer’den, Çamlıca’dan, bile müşteri gelirmiş kendisine. (Tabi o zamanlar bu tür balıklar çoktu. Şimdi bulunmuyor) Rahmetli anacığım da öğrenmişti, tenekelere kurardı lakerdaları neredeyse bir mahalle sebeplenirdi.

“Vatman” Belki bilmeyen vardır diye…Tramvay sürücülerine denirdi. Ben Avrupa yakasında işleyenleri hiç görmedim. Ama Üsküdar Kadıköy arasında çalışanlara 8-10 yaşlarındaydım sanırım, bindiğimizi hatırlıyorum. Vatmanın yanında da durmaya bayılırdım.


Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Ağlamayacağım - ıı Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Ağlamayacağım - ıı yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
AĞLAMAYACAĞIM - II yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
lacivertiğnedenlik
lacivertiğnedenlik, @lacivertignedenlik
21.8.2011 17:34:52
yüreğinde hissetmek bütün acıyı ,o acı unutturur kendi acını

derin izler bırakan anlar



sevgiler
Um
Umut Kaygısız, @umutkaygisiz
21.8.2011 12:12:08
Diyecek söz yok. Susma vakti. Derince bir hüzün...Güçlü bir ilerleyiş...Adımlarımın gölgeleri düşüncelerim, çıkarttıkları ses kalbim...Tebrikler:)
AYSE 09
AYSE 09, @ayse09
21.8.2011 05:05:37
canım yine çok güzel anlatımdı
gerçek yaşanmış lıklar
ne mutlu sana unutmaış kaleme almışsın
nuray telli
nuray telli, @nuraytelli
21.8.2011 03:16:36
Güzel öykünüzü ilgi ve merakla okudum.Her zaman ki gibi sürükleyiciydi.Kaleminize saglık.Saygılarımla...

nuray telli tarafından 8/21/2011 3:17:47 AM zamanında düzenlenmiştir.
HakkınSesi
HakkınSesi, @hakkinsesi
21.8.2011 02:51:57
Anılar neden hep saman kağıtlarıyla derlenmiş kitaplar gibi kokar ki...!

Bu hatırada o misaldi efendim...


Notlarda bir şahaneydi gerçekten...Özellikle İstanbul ahvaline ait olanı..

Hürmetle her daim..
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL