20
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2161
Okunma


Küçük kız sabah erkenden uyanmıştı. Zaten sabahın gelmesini zor beklemişti ve içine sığmıyordu. Daha yüzünü yıkamadan geçeden hazırlanmış bayramlıklarını üzerine geçirdi. Kahvaltı yapılır yapılmaz da sokağa çıkmak için annesinden izin istedi.
“Tamam, çık dedi annesi, ama gidip kimsenin kapısını çalma emi?”
Sokağa çıkar çıkmaz çoktan unutmuştu bu tembihi. “El öpmeye geldim” diyerek bir bir çalmaya başladı konu komşunun kapısını. Tüm mahalle sakininin, neredeyse fakirden bir gömlek yukarı sayılırdı halleri. Ama ganiydi gönülleri. Hiç bir komşu, boş elle döndürmezdi, minik ziyaretçilerini.
Küçük kız bazı evlerden, ufak tefek harçlık, bazı evlerden de sadece şeker, çikolata alarak çıksa da cebin de bir miktar harçlık biriktirebilmişti. Bir an önce aşağı mahallede kurulan bayram yerine gitmek istiyordu
Annesine haber verse, yalnız başına gitmesine asla rıza göstermezdi. Ama harçlıklarını toparlayan her çocuk bayram yerinde aldığı için soluğu birlikte gideceği bir arkadaş bulamamıştı. Çocuk işte eve haber vermeden sevinç içinde bayram yerine koşturdu. Bir eli de çiçekli pazen entarisinin cebinde düşmesin diye paralarını tutuyordu.
Soluk soluğa çeşitli eğlence aracının kurulduğu park alana vardığında, kimi arkadaşını dönme dolabın üstünde, kimilerini kayıklı salıncakların kuyruğunda, kimilerini de atlıkarıncada üzerinde gördü. Ama hangi eğlence aracına binmeye gitse hepsinde uzun kuyruklar vardı.
Küçük kız gözüne teleferik takılınca bir de onu denemek istedi. Teleferik koymuşlardı adını ya! Aslında tepeden aşağıya doğru gerilmiş kalınca bir tel ve üzerinde elle tutulup aşağıya kaymayı sağlayan kösele bir askıdan ibaret ilkel bir eğlence aracıydı.
Ama bir anlık bile olsa, insana uçma zevkini tattırdığı için çocuklar arasında çok rağbet görüyordu. Şansına kuyruk falanda yoktu. Teleferiği işleten adam, sandalyesine oturmuş, elindeki sigarasını tüttürüyordu. Yanına yaklaşarak;
“Amca, dedi, kaç paraya biniliyor buna?”
Adam sigarasından bir duman çekip içine; “Aa! Uşağum, dedi. Sen geç kaldın da! Bugünlük kaymak pitmiştur, yarun gelur pinersun artuk.
Küçük kız “Ne bitti amca ya! Alt tarafı bir tel. Orada da duruyor işte! Dedi. Zaten hiçbir şeye binemedim kuyruktan. Bir kere kaysam ne olurdu yani” diye söylenince, adamın pek hoşuna gitmişti. Uzun süre ayakta kalmaktan yorulmuş dizlerini ovuşturarak, kalktı oturduğu tabureden.
“Oy! Uşagum! Kandirdun beni görimusun? Dedi. Ama sadece pi defa kayduracagım. Sonrası yok tamam midur?
Küçük kız istediğini kopartmış olmanın sevinciyle ellerini birbirine şaklatarak, “Tamam amca, bir kere bineceğim, başka yok!” diyerek, olduğu yerde zıpladı.”
“Ha uşağum.. Aynen öyle”
Hemen elini cebine soktu, bozuk paralardan çıkartıp uzattı teleferikçiye. Adam gerektiği kadarını alıp, gerisini bıraktı. Dudaklarının arasına sıkıştırdığı, yarısı küle dönmüş sigarasını, uzatıp giden dumandan rahatsız olan bir gözünü de kısarak;
“Bak uşağım dedi. Ha bu kayışa, sıkıca asulacasun. Aşağu inene kadar da tutacasun. Sakın kayuşu pırakayum demiyesun. Tamam midur?”
Küçük kız hazırdı uçmaya. Denileni yaptı ve ” Tamam amca!” diye sıkıca asıldı kösele kayışa.
Adam “Haydi, uşağım, sen de uç bakalum” deyip, hafiften ittirdi arkasından.
Küçük kız, yüreği bir kuş gibi pır pır ederek, başladı aşağı doğru kaymaya başlamıştı ancak daha yarı yolu bulmadan, bir boşalma oluverdi teleferiğin telinde. Aniden ortası sarkıvermişti yere doğru. Çığlık atarak, korku içinde daha bir sıkı yapıştı küçük kız kösele kayışa.
Bunu gören teleferiğin sahibi, attığı gibi sigarayı ağzından, dehşet içinde yapıştı germe koluna. Üzerindeki ağırlıktan dolayı, geri sarmayı başaramıyordu bir türlü. Az sonra olacakları düşününce bir eli gergi kolunda, diğer eliyle dizine vurarak çaresizlik içinde haykırmaya başladı adam.
“Oy! Uşağuuum! Pırak kayuşu!… Bırak da!..”
Küçük kız ayakları hızla yere yaklaşırken, korku ile bacaklarını olabildiğince geriye büktü doğru. Yine de, dizleri, kısa süre içinde toprak zeminle buluşmuştu. Sürte sürte taşa toprağa vardı bitişe. Ayakları yere vurarak indiği için hızı kesilmiş, büyük bir çarpma olmadan durmuştu.
Teleferiğin sahibinin bağırtılarını duyan diğer eğlence araçların sahipleri etraftaki esnaf da olaya şahit olduklarından, hep birlikte küçük kızın olduğu yere koşturmuşlardı. Kocaman insanlar gelirken üzerine üzerine, küçük kız, kendinden geçip yıkıldı bir yanına.
Küçük kız gözlerini açtığında başında bir doktor ve bir hemşireyi sıyrıklarına müdahale ederlerken buldu. Ayıldığını görünce. Sevindiler ve doktor, gülümseyerek elini başına götürüp okşadı.
“Geçmiş olsun küçük hanım. Adın ne bakalım?”
Küçük kız şaşkın, nerde olduğunu anlamaya çalışırken, güçlükle fısıldadı.
“Bedriye…”
“Kaç yasındasın Bedriye?”
“On üç efendim, dedi ve acıyla kasıldı vücudu”
Çünkü kendine gelir gelmez dizlerinden ve dirseklerinden yayılan derin bir sızlama kaplamıştı bütün bedenini. Pansuman yapılırken dişlerini sıkıyor, biryandan da “Ağlamıcam, ağlamıcam işte!” diye, inliyordu. Hemşire bir mana verememişti küçük kızın bunca yara, bereye rağmen kendini sıkmasına ve ağlamamak için gayretine.
“Nedenmiş o? Dedi. Pek ala da ağlayabilirsin… Bu sıyrıklarla kim olsa ağlar be kızım!”
Doktor da duymuştu, küçük kızın sarf ettiği sözleri. Elini uzatıp başını okşayarak “Vay, vay vay! Sen ne kadar metanetli bir çocuksun böyle, dedi. Şaşırttın bizi doğrusu.”
Ardından hemşire hanım,. “Çok doğru söylediniz doktor bey. Biz ne kocaman insanlar gördük, önemsiz kesiklere bile yaygara koparan, değil mi?” diye hayretini dile getirdi. Az sonra doktor, kendi üzerine düşen görevi bitirip, hemşireye yaralı yerleri dikkatle sargılamasını söyleyerek, acildeki bölümden çıktığında, gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüş bir kadın kesti önünü.
“Nasıl doktor? Bedriye’m iyi mi? Söyleyin ne olur…”
-“Siz neyi oluyorsunuz, küçük kızın?”
“Anası Fatma’yım doktor bey !”
Doktor üzüntüyle dövünüp, duran endişe içindeki kadına “Korkmayın o kadar Fatma Hanım dedi. Dizlerinde ve dirseklerinde ciddi sıyrıkları var, ama şükür hiç kırığı yok. Kısa sürede iyileşir, merak etmeyin.”
Kadın, sevinç içinde ellerine yapışıp öpmek istedi doktorun. “Allah Razı olsun sizden doktor bey. Allah ne muradınız varsa versin... Su serptiniz içime.”
“Estağfurullah efendim” diye doktor hemen elini geri çekti. Ardından küçük kızın içerdeki halleri gözünün önüne gelince, “Çok cesur bir kızınız var Fatma hanım, dedi. Onun yerinde kim olsa kök söktürürdü bize… Ama Bedriye bir tek gözyaşı bile dökmeyerek çok şaşırttı bizi.
Kadın derin bir iç çekişten sonra “Ah! Doktor bey, dedi. O kolay kolay ağlamaz ki! Ağlamamaya yeminli çünkü.”
Doktor tam gidecekken ilgisini çeken bu sözler üzerine durdu. Küçük bir kız, nasıl olur da böyle metanetli olabilir, acıya katlanmaya çalışırdı ve niye ağlamamaya yemin ederdi ki? Doktor çok merak etmişti bunu doğrusu. Elinin birini kadının omzuna dostça koyarak, anlatmasını istedi nedenini.
Fatma Hanım, başını iki yana sallayarak “Uzun hikâye doktor bey, dedi. Sıkmayım anlatarak canınızı şimdi.”
"Yok! Yok… Sıkılmam, gerçekten çok merak ettim, dedi. Hatta buyurun, odam hemen şurada, size bir çay ikram edeyim, biraz sakinleşin, Hem de hemşire hanım işini bitirene kadar, siz de Bedriye’nin ağlamayacağım diye direnmesinin nedenini anlatırsınız?