12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2005
Okunma
‘Cevizli avucumu soktum çukura ve örttüm tekrar üzerini.’(1)
Bekledim… Hem de çok bekledim büyüsün diye parmaklarım.
Günler geceye geceler deli boran aşk mevsimlerine sürükledi, gözümün gördüğü herkesi.
O arada…
O arada, yırtılırcasına bağırıp ağladı bebekler. Sanırsın doğum sancısı çektiler. Ölüm sancısıymış meğer. Azrail çekip almış ana rahminden onları. Hayata bağlayan bağlarını kesip düğümlemiş.
Yazı masasında… Yalnızlıkla birlikteyken…
Sürüklenmeden yazmalıyım
Sürüklenmeden yazmalıyım
Sürüklenmeden…
İyi de bu fırtınada nasıl olur? Hani o deliliğin ilk kuralı sallarken, manasızca bedenimi…
Peki ya durmadan çoğalan deniz canlıları, tek hücreliler, bölünerek çoğalanlar! Onlardan daha hızlı ve azılı olmamalı mı kalem tutan bu parmaklar?
Çok bekledim büyüsün diye parmaklarım.
Ne söyleyecektim? Hani, gördün mü bak yetişemiyor aklımın diyeceklerine bir küçük parmakmış gibi davranan bu çıkıntılar. Büyüsün diye cevizle gömdüm onları toprağa.
Neden bir kargayı dost etmedim ki kendime bunca sene? Ya olur, ya olmaz, ya büyür ya büyümez, bekle dur tohumun başında işin yoksa. O dikmiş olsa küçücük gagasıyla ne kadar derinde olacağını iyi bilirdi oysa. Hangi toprağa düşüreceğini de. Kurak, çorak, çamur…
Aklını yitirenleri ara, bir ara. Sahi nasıl şeymiş bir sor deliler kitabına.
Normalsin sen. Diğerleri delirmiş olmalı. Duvara vuran gece karanlığından yüzler uydurmazsın sen. Ya da su borularından gelen seslerde aramazsın sinsi sürüngen baskınlarını. Duvarların kılcallarından ele geçirmez böcekler evinin her yerini ve sen sımsıkı yumarsın çeneni, ağzın hiç açık kalmaz uyurken.
Ya tabutsuzluk. Sahi neden tabutla gömmezler bizi ecnebiler gibi. Yatak döşek hazırlanmış şık tabutlarıyla uzanıyorlar toprağa hani, bir bunu kıskanıyorum onlarda. Daha mı kıymetsiziz biz, öyle dikişsiz ak bir kefenle uzatıveriyorlar toprağa. Sonra rızık deyip koşuşuyorlar bedenlerimize, bir ömür tiksintiyle kaçtığımız börtü böcek. Biri kolumda biri ayakucumda, gıdıklanıyorum mu sanıyorsun? Yiyorlar yahu! Ne gıdıklanması, göz göre göre cansız bedenimi kemiriyorlar işte. “Sen ölüsün duymazsın” deme bana. Gassal’in yıkarken kullandığı suyun sıcaklığını nasıl bildim, ya nasıl gördüm peşim sıra feryadınızı! Nasıl acı çekiyorum Allah’ım bir tek sen biliyorsun halimi.
“Ölüm güzel şey diye anlat yazarken” diyorsun, yalancı mı olayım? Nesi güzel ölmenin? Misal, “İntihar” eylemi ölümün çok güzel olması sebebiyle mi yasaklandı sence, ha? Daha neler. Alkolü de sevmedim hiç, işte açıkça söylüyorum. Çocukken içtiğim acı şuruplardan beter tatları. Şeker şerbet değil ki zıkkım meret. İçebilenlere hayretle bakıyorum. Sanırsın bal şurubu, iç babam iç. Şaşırınca pusulayı dolaşınca ayakları bir diğerine ve yitince akılları başlarından ne anlarlar bilmem? Deli miyim ben, hayır deli olamam. Hala idrak edebiliyorum zıkkımla şerbetin tatları arasındaki uçurumu.
Allah’ım büyüt toprağa şu taneyle diktiğim parmaklarımı. Büyüt ki yetişebileyim aklımın söylediklerine. Aklımda kaybolup yitmesin diyeceklerim. Parmaklarım… Uzun uzadıya yazacaklarım var uzayın haydi. Büyüyün kök salın. Sonra birlik olup son sözün ardından yapışırsınız boynuma.
Salonda hiç var olmayan bir kadın ayak altında dolaşırken…
İlham ver bana kadın… Güzelliğini kilitle ceviz oymalı o dolapta. Görünme gözüme.
… Suskunluklarında saklı kalsın dünyevi heveslerin. Anlatma bana.
… Aşın ekmeğin olmasın. Pişirme taşırma. Koyma masaya iki tabak.
… Bir gün de üşen ağlamaya, umursama yazdıklarımı, alınma üzerine.
İlham ver bana kadın. Seviyor muyum, sevmiyor muyum yoksa diye hesaba vurma beni.
Deli miyim ben, hayır. Bu sallanıp duruşumdan korkma. Parmaklarım sızlıyor eklem yerlerinden. Yoksa… Yoksa büyüyecekler mi, büyütecek misin Allah’ım bu çıkıntıları öyle gönlümce?
Ne geveliyorsun öyle, deli miyim sence? Sus be kadın. Aklını oynatmışsın besbelli, aynaya bak istersen. Madem deli diyorsun bana sen nesin, kimsin? Deli değilim, öyle olsam ne cevap vereceksin şu soruma; “Neden hala benimlesin?”.
Gecenin bekçiliğinde…
Parmaklarım. Hissetmiyor muyum sizi nedir? Sağ elim kaybolmuş sanki sol tekinden çıt çıkmıyor. Toprak emiyor kanımı haklı deme bana. Almadan verenin türabına gömdüm sağ elimi. Yüzüm güneşe dönük kavruldukça kabuk bağlıyorum tenimde. Yaşlılık bu belki de. Yaşlanıyor mu bedenim? Yoksa bilmeden… Bilmeden ağaca mı vurdum kendimi.
...............
Tamamen empatik bir yaklaşımdan yola çıkılarak hazırlanmıştır.
(1) Sitemiz yazarlarından Aynur Engindeniz Hanımefendi’nin bir yazısında geçen ilgi çekici bulduğum bir cümlenin yol göstericiliğinden yola çıkılmıştır. Farkında olmadan verdiği fikir için teşekkür ediyorum.