11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1081
Okunma
Yazı yazmak isteğim var ama ne yazımın konusu ne adı var sadece önümde bir beyaz sayfa bir de klavyem var..Bakalım neler yazacağım..
Hani bazı insanlar vardır huyu bahardır, çalarsınız kapısını bir bahar sağanağı ile karşılanırsınız. Mis gibi toprak kokar, gözlerinizi gökyüzüne kaldırmazsınız; gökyüzü biraz da öfke ile döker içindekini. Yere iner gözleriniz, toprağa dikilir bakışlarınız, turab ile suyun karılışını izlersiniz. İki aziz dost “su ve toprak” beraberdir ama karışmaz biribirine, bulanır belki az biraz, sükûnete erince gökler; her biri kendi hilkatinde diğerine yol verir toprak usulca açar sinesini kucaklar gökten geleni.
Bazen gecelerde aydın olur. Gökyüzü kandillerle bezenir. Gece üzerinden sıyırır sanki peçesini Düşünürsünüz aydınlık gökyüzünde mi, yoksa sinelerde mi? Şefkat ve merhamet pınarlarından gelenlerle hem halseniz; yüreğiniz mehtaptan daha büyük bir aydınlığa bürünür. Sabahlar tez olur, şafaklar söker, karanlık alır başını gider. Aydınlıklar hayrına sırlarını dökersin bilmediğin bir yıldıza, bakarsın tan yeri ağarırken çoban yıldızına…
……….
Çocuk olurduk bazen. Annemizin sütü, babamızın öğütleriydi bize yoldaş olan. Korkularımız peyda olurdu zaman zaman… Analarımız öyle bir basardı ki bizi bağrına yedi başlı ejderha çatlardı hasedinden..
Yollara çıkardık adresini bilmediğimiz..büyüklerimiz vardı izini takip ettiğimiz.Hiç sönmezdi kandillerimiz.Eğri doğru ile sataşmazdı..Ayaklarımız yabana basmazdı.
Sabah şafak sökerken, söndürürken kandiller; felaha çağrı düşerdi kulaklarımıza. Alnımızı koyardık toprağa yüzümüz ak olurdu. Tüm hiçliğimizle yalvarırdık DOSTumuza. Bir el koyardı aşk duvaklarını başımıza. Kavgamız yoktu dağla taşla. Derdi devayı aynı dibekte döver merhem yapardık sürerdik kalplerimize..Parçalanırdı hep izi bile olmazdı kirli düşüncelerin. Kasveti ardımıza atar, nifakların ağzını bağlardık..İkiliği yedi başlı ejderhaya yem eder,bülbül ağlamasın diye nefsimize küserdik.işte bu bağın ovasında biz ne güzeldik..
Bu ovada Nuh başını toprağa eğip:..”Yol göster Ya Rab!” demişti.
Musa, Kızıldenizi burada ikiye ayırmış, tur dağına seslenmişti.
Burada hikmet pınarının başında Hızır bize tas tas ab-ı hayat dağıtmştı.
Burada,Süleyman asasını vururdu yere, kurt kuş hepsi gelirdi dile..
Yakup bu ovada bıkmadan, ümitsizliğe kapılmadan Yusuf’u bekledi..
Bu ovada ayla yıldızın hiç sönmeyecek ocakları da başlarını toprağa eğdi…
Biz bu ovanın müdavimleriydik. Ağlamazdık hilkatimiz bize darılmasın diye, sessiz gözyaşlarımız düşerdi toprağa. Çok gülmezdik korkardık halimizi unuturuz diye.
“Biz hayatı suda kıldık “der ayeti kerime oysa ne zaman mevsimimiz geçse; yığılır kalırdık toprağa…O yüzden gözün topraktan alacaklı olduğu hissesi vardır. Görmeli ki yenileyebilsin kendini.
…….
Bilirdik doğruyu, bilirdik cihetini ama bilmezdik; büyüğümüzü küçüğümüzü dil söyler öz bilmezdi sorardım kendime bu nasıl SENi bilmekti.
Eğri ile doğruyu ayırt edemiyor, adaletin kılınca sahip çıkamıyorduk..Sözde rahmet ovasında doğmuştuk ama yaşamıyorduk.Bu nasıl bir SENi bilmekti.
Çocuklarımız rüzgârın önünde eğilip bükülmekte ne geceleri aydın ne de gündüzleri… Ana, babalar hilkatini yitirmiş. Duyduğumuzda bir yerlerde, birileri dilinde şahadeti ile sen yolunda ölmekte; hepimiz buna imrenmekte. Özde değil, sözde yaşayan herkesten hepimiz iğrenmekteyken bu nasıl olur da Sana inanmaktır.
Gördüğümüz yüzlerden utanıyoruz, gördüğümüz izlerden kaçıyoruz..Işık diye çakıl taşlarını sayıyoruz bu nasıl SENin izini aramaktır.
Değer verdiğin gönlümüz muhabettine yuvaydı. Yuvanın direkleri kırıldı. Baktığımız her cenahta haysiyetimiz kırıldı. Bu nasıl SENi sevmekti
Yaban kaldık biz bize… El ver gayrı hepimize, seher vakti dokun yüreklerimize, ses ol dillerimize..
Senin büyüklüğünü bilmek; küçüklüğünü bilmek değil mi? Kendini bilen en emin değil mi? Ağlayan gülmeye haklı değil mi?
Yitirdik izimizi, yalpaladık, çamurlara boyandık, ağladık…
Ne küçüklüğümüzü ne kendimizi ne de ağlayacağımız vakti bildik..Biz kendimize ancak zulmettik..Baharlarımız kışa çevirdik. Medet et, acı bize. Yeniden al bizi o güzel ovalara..
Bayramımız olsun..İsmail’in koçunu yüzüp DOST bayramı yapmayı nasip et..soyundur artık şu ben kisvesinden nefsimizi kurban et yine..İzin ver, İzin ver bize; mayıs yağmurları ile ıslansın göğüs kafesimiz..bağrımızda yetişsin yine güllerimiz
Selam ve dua ile…
Perihan Tunçok KILIÇ
ESMİZE 13.8.2011
İZMİR