Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden fazladır. walter scott
HakkınSesi
HakkınSesi

Bir Yazar...!

Yorum

Bir Yazar...!

11

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

1690

Okunma

Okuduğunuz yazı 16.7.2011 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
Bir Yazar...!

Bir Yazar...!



Baskıcı ve totoliterist bir ortamda, toto oynarcasına iddiaya girmiştim başlığımın esrik sakallarıyla. Bildirim sesimizin çekmediği zihinlerimiz için bir imge doğuran yaşlı bir edip küfrediyordu sessiz sedasız o an. Salça yapmak için tüm domatesler derviş oluyordu birden, ’Al, bu da senin özgürlük anıtın’ diye mimlenirken soytarı editörümün kapağıma hayran kalıp, içine küfrettiği günlerde.




Of, hatta offfff…Yine şizofreni durumları. Kimsenin beni düşünmemesi ne güzelken, kalkmışım yine aynı fanatik duygularımı radikal çitlerle çepeçevre sarmalamaya uğraşıyorum. Ne gereği var ki! Aslında neden bunları düşündüğümü tekrardan düşünüp, gereksiz bir maceraya giriyorum ki, bunu açıklayabilecek izahı da hiç bilmiyorum.

Yarı çıplak halimle ne kadar komiğim. Göbeğimin altında usulca bekleyen iki paket sigara. Birisi bitmek üzere, birisi de çoktan yarılanmış halde. Son altı aydır hep aynı manzara ve bu manzaranın sahibi hiç bıkmıyor böyle yaşamaktan. Yani ben!

Yayınevi ile antlaşmamızı bozarken ‘keşke daha sert olsaydım’ diye düşünüyorum. Sessiz sedasız, tüm dediklerine, karşımda tabur komutanı varmışçasına ‘evet’ demem ne kadarda mantıksızdı. Ah, şimdi olsa bağırır, çağırır; sonra da hapse gidebilecek kadar çılgınlıklar yapardım. Ne olurdu yani, en azından şimdi içim rahat olurdu. Aslında birkaç yayınevi gururumu okşarcasına bazı tekliflerde bulunmuşlardı, ama yazarların o lanet gururu beni de vurdu. Hiçbirini kabul etmedim. Kendi başıma, artık kendi kararlarımı verebilecek bir hayatta yaşamak istiyordum. Bir ara adım, edebiyat dünyasında sükse yapmış olsa da, esas istediğimin bu olmadığını iyi anladım. Daha farklı bir şey, daha manidar, daha derin mevzular içeren bir şeyler yapmalıydım. Bir şey olmalıydı, bir şey! Fazla bir beklentim olmasa da yaşamdan, o bir şeyi olunabilirlik derecesine getirtebilmeliydim.

Narsist düşünme çağlarımın penceresinden bakmayı çok sevdiğim için, çoğu zaman çağdaşlarım tarafından dışlandım. Esasında yayınevi ile antlaşmamızı bozacak kadar psikolojimin bozulmasına sebep de, yazma isteğimi birilerinin baltalaması oldu. Kendimi hiçbir zaman ‘yazar’ olarak tanımlamadığım için, yazar olmak içinde bana gerekli yollardan gitmeyi ve büyük yazarların izini sürmeyi hiç beceremedim. Böyle şeyler çocuksu geliyordu bana. Sönük bir balonu alıp, aylarca şişirmeye çalışıyordum. Hem de balonda delik olduğunu bile bile. Kimine göre benim yaşamam bile kusurdu ya, onları hiç anlamıyorum. ‘Neden bu kadar hayattan uzak yaşıyorsun ve neden bu kadar karamsarsın?’ diye bana sorduklarında, uzun uzadıya oturup, bana soru sorana anlatmak istiyordum. Anlatmak güzel olurdu elbette, ama karşımdaki bana hep önyargı ile baktıktan sonra, neden boşu boşuna çenemi yoracaktım ki! En azından, bana soru soran şanslıydı yine de. Belki bir gün sandalyeme oturup, kalemimle oral dinlenişler yaşadığım zaman, sorduğu suale adam akıllı cevap yazabilirdim. Böyle düşünmekle mutlu oluyordum aslında. Evet, bana soru soran cevabını bir gün alabilecekti, ama önyargıları kırmak kolay değildi. Bu yüzden kalemim, zihnime, benim hep özgür edebi metinleri yazabilmem için cilve yapıyordu.

Doğaçlama kültürünün tam ortasında yaşadığım için, öyle Avrupa tarzı saplantılara dalmışlığım nadir olduğu için, yazarken hep Anadolu’yu düşünmüşümdür. Arada sırada çevirmenlikte yaptığım için, adamakıllı İngilizce dahi öğrenmeden, Rusça öğrenmeye karar vermiştim. Küçüktüm o aralar, hem de çok küçük. İki sevgilin sevişme sahnesi vardı ilhamlarımda. İki sevgili, iki ten ve iki damla gözyaşı. Rusçayı Anadolu’nun gözyaşları olarak nitelendirdiğim için öğrenmeye karar vermiştim. Başardım, fakat İngilizce bilmeden adamakıllı, Rusça bilmenin ne manası vardı ki! Teknik bir bölüm okumuş olup, saham da ithalat veya ihracat yapan bir şirkette bulanmalıydım ki ya da teolog filan olmalıydım ki, ancak o zaman Rusçam işe yarabilirdi. Ama işin güzel yanı, ünlü Rus yazarlarını çevirmensiz olarak okuyup, gerçek edebi hazzı alabilmemdeydi. İngilizcesiz olmayacağını anladığım anda, Rusça sadece hobi olarak avuçlarımda kaldı. Yere dökülen Osmanlıca kelimeleri toplamaya çalışırken, çoktan başka deryalarda gezindiğimin farkına varmıştım. Sadi bir yanaydı, Paul bir yana. Balzac uzak sesli bir alevdi, Ferideddin çukurda kalmış Selçuklu mabedi. Schopenhauer bir âlem, Bacon başlı başına bir dev. Felsefe olmadan yazmak da olmaz diyordum, bu yüzden bırakıp eskileri, geldim yakın çağ tarihine. Yakın çağ da, felsefe de doyurmadı ilhamsal orgazmlarımı. Piknik yapıp geliyordum sadece ve bunlar bana bir şey kazandırmaktan ziyade avuntularımı ve ümitlerimi yıkıyorlardı. Vuzuhun şensel parodilerinde hayal tufanlarımın ruhumu okşayan en tabii şekli bir ara Freud olmuştu ya, ondanda bıktım. Peyami üstadımdı, Ömer babacan kahvecim. Soyadlarını hiç sevmemiştim Türk yazarların. Bu yüzden Ahmet kuşçu olmuştu ya Yunus diyarında. Yunus diyarı neresiydi gerçekten? Hep bu soruyu soruyordum yakın çevreme. Kimse, Allahın kulu kimse de çıkıp ‘Yunus, Türkçe’nin konuşulduğu her yerde vatan demektir.’ demiyordu. Üzülmek bir yana, Yunus’a diyar olacak gönlüm, çoktan Hemingway’lerin western bataklığına uçuvermişti. Aklıma gelen Osmanlıca sözcükler şiir gibiydi, ama ben değil Osmanlı, Türkçe’nin yeni usulüne dahi ayak uyduramamıştım. İmlalarımdan dolayı çokça yayınevi ile tartışmaya girmiştik. Editör diye zıkkım bir cehalet mekanizması içerisinde, yazdıklarımın yüzde sekseni değişiyormuş gibi hissediyordum. Aslında bilerek yapıyordu. Türkçe onun bildiği bir şeymişçesine okurken yazdıklarımı, Türkçe’nin anasını ağlatıyordu her defasında. Oklava ile peşi sıra koşmak geliyordu içimden. Nafile! Yayınevleri hep haklıydı, yazarlarda popüler kültürün ezilen tebaası. Kamu âlem biliyordu aslında. Türkçe diye bir şey, Türk’ün postalları altında ezilip, şekilsiz bir imge teröristi haline geldiğini. Ama benim umurumda mıydı ki, bunları yazarken, yayınevlerinin halini düşünebilmek! Çünkü hali vakti yerinde lisanımız, hali vakti yerinde insanlarımıza köle olması gereken şerefti. Kime neydi ki özgünlük ve kimin için özgürlük?

Yayınevi ile bunları tartışmaktan gına gelmişti artık. İstemiyorlardı beni. Ne istiyorlardı, onu da bilmiyordum. Hani, elde avuçta tutulacak bir arzu olsaydı talepleri, süt dişleri ile zihnim perçinleşecekti dileklerinde. Delişmen bir Nasyonel Sosyalist dahi olabilirdim istediklerinde. Rasyonel sapkınlığımızın yobaza vurulmuş ve cıvatasında kürkünün Hindistan soytarısı olan Mevlana sevdalılarından biri dahi oluverip, farazi nihayetsizliğinde Fuzuli olabilirdim de. Ama düşüncelerimden dolayı sorguya çekildiğimi hiçbir yakınama, dostuma söyleyemedim. Sırf, düzenin böyle oluşunda ‘gedik var, gedik!’ diye bağırdığım için, son çıkan kitabıma ait kazançtan bir kuruş dahi cebime girmemişti. Banka hesabımda olmadığı için, bu paranın nereye gittiğini merak ediyordum en doğal şekliyle. Hep Ulusal magandalık, hep sistemin globalize edilmiş yanıyla dans ettiğim için, kelimelerimin üstüne dahi daksil ile bulutlar çiziverdiler. Oysa ne tanınmış bir yazardım adam gibi, ne de böyle bir hakaret için marazi bir hastalığım vardı. Sadece özgürlük istiyordum; Özgür bir inanç, özgür bir soytarılık, özgür bir düzensizlik. Kimseye meydanlarda taş atmışlığımda olmadı. Propagandalığın hiçbir soytarılığında rolde almadım. İstemsiz ve tutarsız yargıları olan büyük kalabalıklar içerisinde, hiçbir grubun gururunu incitecek söylemde de bulunmadım. Üniversitelerde birkaç konferans vermişliğimde oldu. Karşımda oturan gençliğin, aslında sessizlikten ve fikir tembellerinden başka bir şeymiş gibi olduklarını düşündüğüm için mi bunları bana layık gördüler? Bilmiyorum.

Edebiyatım, sadece özgünlüktü, özgürlüktü, çok sözlülüktü ve sözlerimin ardınca gülüşlerdi. Bazı bazı benim de hiddetimin içinde deve kuşu misali kalışlarım ve devinimsiz ritüellerim vardı, ama bunlar yalnızlığın ömür boyu yakama ilişen saksafonluğunda başka bir şey değildi. Ne yani, illa ki çello mu olacaktı ritimde, veyahut davul zurna mı boylu boyuna uzanacaktı dilimizin ezberli kişiliklerimizi yarattığı yasaklı son bir asır geçmişinde?

Demokrat filan tanımlamalarına da girmek istemiyorum, ama yaşadıklarımın birçoğunu zamanında demokratların yaşadığını iyi biliyorum. Kimse benim yaşadıklarımı benim kadar bilmiyor ve kimse çektiğim çileme inanmak istemiyor. Varsın herkes bildiği gibi düşünsün, okusun, yazsın. Tek istediğim, kelimelerimin yassıada fizibilitesini çıkartabilecek yeni bir yayınevi kurabilmek. Editörsüz; kuklasız ve sınırsız.

Zamanı gelirde, bir kez daha kitap toplatma çabasını görürseniz piyasada, popüler kitaplarınız içerisinde kahverengi cildinde yitik kuramları bulunan boynu bükük ama asil sayfaları olan bir kitap duyacaksınız. O kitabı ben yazmış olmayabilirim, ama benim kuracağım yayınevi içerisinden çıkmış olacak o kitap. Baharları sunmayacak dünyaya ve Cennet vaat etmeyecek; bir yakışıklı erkek, bir afet kadın misali. Ama o kitap, vaat edileni gönülden kabul edenler için isyan olacak şebeksi fikirlere.

Şimdi, sandalyemin gıcırtısına ait bir ağıt yakıldığından dolayı süt dişlerimizce, susuyorum. Elbet geleceğim, ‘bir yazar’ olunabilirlik hıçkırıklığında. Ve Yasin’imi kendim okuyacağım sizlere, sesim kötü olsa da, anlamı Yaradandan yadigâr diye.

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Bir yazar...! Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Bir yazar...! yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Bir Yazar...! yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
nuray telli
nuray telli, @nuraytelli
18.7.2011 00:46:24
Güzel yazıyorsunuz, arada vakit buldukça okudugum bir kaç kişiden birisiniz.Bu yazınızı da özellikle çok begendim.Yazarın ruhu var yazıda, güzel bir gönüle ait ruh hem de.İstekleri, beklentileri, umutları var, yazmayı bu kadar seven yürek başka ne ister ki!
Yazımı yeniden düzenledim çünkü son zamanlar da yazdıklarınızı okumamıştım.Son yazılarınız yazım yönünden gayet güzel.Saygılarımla...

nuray telli tarafından 7/18/2011 10:13:00 AM zamanında düzenlenmiştir.
Nar-ı Çiçek
Nar-ı Çiçek, @nar-icicek
17.7.2011 18:01:22


Ve bir yazar
cikarsiz özgün ve özgür.

Bu yazari okumak topluma kesinlikle fayda verecek hele bir de yayinevi kurabilirse baris dogacak,
insanlik cimdikleyecek akillarini...

Okumak bu kalemi yani bu sayfayi anladigimca -ki anlamayan olmaz okunduktan sonra- kutluyorum yazarini.

Siz yazar gözüyle bakmasaniz da olur kendinize biz zaten biliyoruz yazani(bu söz de benden olsun gelecege)

Kutluyorum degeri,
ve okutan yüregi.

Saygimla
OSMAN EFENDİ
OSMAN EFENDİ, @osmanefendi
17.7.2011 16:36:39
Senden ancak sığır çobanı olur...! Şu tipne bak...!
Ustam sizin üslubunuz bana hep farklı gelmiştir. Düşünce ufkunu zorlayan ivmeleriniz bazen zor anlaşılsa da,siz bu dili ve yazım kurallarını çok iyi kullanan birisiniz ve bir öğretmen ilkesiyle de davranmanız; biz edebiyata meraklı okuyucuları yazmaya teşvik ediyor. Kaleminiz daim olsun.
Sevgiler selamlar.
Saadet Ün
Saadet Ün, @saadetun
17.7.2011 11:46:04
"Editör diye zıkkım bir cehalet mekanizması içerisinde, yazdıklarımın yüzde sekseni değişiyormuş gibi hissediyordum. Aslında bilerek yapıyordu. Türkçe onun bildiği bir şeymişçesine okurken yazdıklarımı, Türkçe’nin anasını ağlatıyordu her defasında. Oklava ile peşi sıra koşmak geliyordu içimden. Nafile! Yayınevleri hep haklıydı,"...

Yüreğimde editöre, yayınevine küslüğüm ve öfkem olduğundan mı ne, pek etkiledi yazınız beni...
Sonra hayran bıraktı anlatım şekliniz. Bilgiyi gördüm bir beynin içinde; çırpınışını özgürce yazabilmenin ve diğer yazarları bir yana bırakıp kendi özünde yazarlar, sözcükler aradığını gördüm.
Mevlana sever biri olduğumdan olsa gerek, "cıvatasında kürkünün Hindistan soytarısı olan Mevlana sevdalılarından biri dahi oluverip," gibi bir cümlenizden rahatsız olsam da genel bir düşünceyi yazdığınızı düşünüp rahatladım biraz...

Siz yazarsınız, hemi de iyi yazar... Çünkü okuma ve araştırma sevginiz var; özgürce yazma sevgisiniz... Yetenek de olunca yazar olmanız kaçınılmazdır, okunulası...

Kurun yayınevinizi kurun!
Kurun ki, hem siz yazabilesiniz özgürce hem de siz gibi yazabilenlerin eseri çıksın ortaya...

Sözün özü: İyi bir yazı okudum, yaşaması kusur sanılan ve hayata uzak, karamsar bir yazardan...

Çok beğenimle, tebrikler...
AYSE 09
AYSE 09, @ayse09
17.7.2011 01:16:40
yazar işte yazıyor
kordelayı hak etmiş kardeşimiz
saygımlasın hiç bitmeyen
handan akbaş
handan akbaş, @handanakbas
17.7.2011 01:12:42
Tebrikler, fazla yoruma ne hacet, yazarımız bizim yerimize en güzelini yazmış, selamlar.
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz, @aynurengindeniz
17.7.2011 00:45:01
Sana helal olsun. Başka da bir şey demiyorum.

Tebrikler...
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER, @ayselaksumer
17.7.2011 00:35:48
Güne gelmeye çok yakışan sağlam duruşlu, güçlü kelimeleri olan bir yazıydı. Tebrik ediyorum. Selamlarımla.
düş evi perisi
düş evi perisi, @duseviperisi
17.7.2011 00:12:09
Bence siz birgün o yayn evinin, en saygı değer yazarı olacaksınız...
Bir de, sesinizin kötü olduğuna hiç ihtimal vermiyorum nedense, hem güzelse bile, o yasini hiç okumayın isterim..
Çünkü sizin gibi değerli yazarlarımıza, biz okuyucularınızın çok, çok ihtiyacı var...
:)
Sevgiler...
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER, @ayselaksumer
16.7.2011 21:52:49
Boşuna değil usta aktörlerin, sanatçıların uzun zamandır kendi filmlerini kendileri yönetmeye başlaması. Umarım her şey gönlünüzce olur ve gelişir. Sizde bir yazarda olmasa gereken azim ve güçlü cümleler fazlasıyla var. Hakkınızda hayırlı olsun her zaman Hakkın Sesi. Selamlarımla.
Kemnur
Kemnur, @kemnur
16.7.2011 20:42:33
10 puan verdi
Yazma isteğinizi baltalayabilecek hiç kimsenin bulunmayacağı yayıncınıza; ya da o, kendi yayınevinize kavuşmanız dileğimle bir kez daha şapkamı çıkartıyorum ve saygıyla eğiliyorum önünüzde...
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL