10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
927
Okunma
Gizlice karanlık bir köşeye oturdu.
Allahtan içindeki öykü satıcısıyla arkadaştılar.
Birbirlerinin dilinden iyi anlıyorlardı.Çocukluktan beri hep aynı topun peşinden koşup yorulmuşlar, aynı kağıt helvacının kıtır ve yanık helvasını alıp birlikte yemiş, hatta yarısını da mahallenin obur kedisine verip, sonra aynı gece aynı rüyada, aynı elbiseyle, aynı yerde dans etmişlerdi.
Sessizce fısıldadı biri diğerine,
-boşuna üzülüyorsun, bugünlerde Davut gibi insan az değil,
-biliyorum, ama şimdi gel de sen onu benim küllâhıma anlat da ne ben üzüleyim, ne küllâhım.
-peki ne yapalım sence,
-hiç tabi, Davut’un hayalleri değil miydi bu...avuçlarındaki hayat...bakalım, hayat mı yoksa hayal mi.
-var mısın ladese ?
-tavuk nerede ?
-Davut’un köyünde, en son çocukları yemişti...sanırım dört ay önceydi, kalan kemiklerden de karısı tavuk suyuna çorba yapmıştı...beş çocuk, bir de kaynana, ekmeği bana bana üf ki, üff...sence ladese kemik kalmış mıdır satıcı ? Zaten Davut’da o yüzden çıktı ya hem hayal, hem de hayat aramaya.
-yapma ya, bak şimdi daha da üzüldüm, peki şimdi biz nasıl ladese gireceğiz ki ?
-kafadan satıcı, kafadan, elimizde lades varmış gibi yapacağız.
-o zaman Davut’un da çocuklarına söylemeli kafadan tavuk yesinler, bi de üstüne güzel kafadan bir rafadan yumurta yaptılar mı üf ki üff...oh ne alâ, kimbilir nasıl doyarlar değil mi be satıcı ?
.
.
Karşınızda değerli sanatçımız Müjgân.!
Olmaz ilaç sine-i sad pareme
Çare bulunmaz bilirim yareme
Davut hayatına (hayallerine) ilk kez bir değerli sanatçı girdi,
eyvâh...müjgân hanım (değerli sanatçı) bunu asla anlamamalıydı.önce bir büyük alkış Müjgân’a ki onu her zaman bu tip yerlere gelen biri gibi sansın.Aman yarabbim o da ne Müjgân bu tarafa geliyor, valla ayvayı yedi Davut...Kadir İnanır’ın bi film’in de görmüştü, çabuk kadehini al eline çabuk ol.Fakat bu olmaz oğlum, müjgân masana geldiyse şampanya lâzım.!
-garson, şampanya getir...
Müjgân bir yudum alıp şarkısıya devam,
Baksa tabiban-ı cihan çareme
Çare bulunmaz bilirim yareme
Şişe demişti eniştesi, durduğu gibi durmaz.Aşağı köyün imamını bile yoldan çıkarmış su diye içmiş zavallı, adam sen kalk düğünün ortasında var mı bana yan bakan diye al eline tabancayı sık kurşunları...pat, pat, sonra da al Hatçeyi kaç.yahu Hatçe’nin düğünü imam onunla Ali’nin nikahını kıyacak derken...gitti kız.Ya Davut dikkât et bak, şişe bu sen yine de bi kulağınla enişteni dinle.
.
Cık dedi sanki Davut, habire...
-garson, şampanya getir.
Değerli sanatçı nasıl da memnundu yeni gelen kalantor müşterisinden...!
Avare oldum serseri oldum terk-i diyarda
Zalim senin Allah’ın yok mu?
Yarin gözü yüksekte benim bir kuru aşkım var
-garson, şampanyaaaam nerde kaldı...
-buyrunuz beyim efendim, başka emirleriniz.
-donat çabuk bütün masaları.
-başım gözüm üstüne sayın efendim.
-başın senin olsun, değerli sanatçınız benimle bir şampanya içsin tamam mı.
.
.
-ben en çok neyi merak ediyorum biliyor musun az sonra şarkılar da bitecek, müjgân da gidecek.işte o zaman Davut’un masasına gelecek hayallerindeki hesabı merak ediyorum be öykücü.acaba olanları görmeden buradan tüysek mi ne dersin...
-yok bu bize yakışmaz, otur oturduğun yerde...en azından bir adamın hiç hayaline almadığı kısmı görelim.
-o ne ya,
-sen bilmiyor musun, dövülmek, canına okunmak, köyünde onca çoluğu çocuğu dururken, o köy parasını harcadın diye hesap getirsinler ki biz de görelim.
-ben korkarım satıcı, bana küllâhın yarısını ver de kaçıp gideyim,
-iyi de...diyelim ki küllâhın yarısını verdim, hatta bu Davut’u bile verdim, peki ya diğerleri ne olacak, onların köydeki çocukları hep kafadan rafadan yumurta mı yapıp yiyecekler ?
günlerdenbirgünöykü2011 Davidoff