20
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2217
Okunma


—Neden bir koyun resmi çizmesini istedin? dedim.
Beni hiç duymamış gibi davrandı, tekrarlamak istedim ama biliyordum ki bana cevap vermeyecekti. O sadece benimle konuşmak istedikleri çerçevesinde benimle konuşacaktı. Bunu bilmek üzüyordu , çünkü ona sormak istediklerim vardı. Ondan öğrenmek istediklerim. Neden, diyecektim , niye böyle yaptın. Ama biliyorum ki o sorularımı hiç cevaplamayacaktı.
Bu mavi gezegen karmaşıktır demek istedim ona, senin gezegenine benzemez. Burada yanardağları kimse süpürmez. Hem öyle büyüktür ki… Kaybolursun, seni incitirler ,umursamazlar. Pişman olursun o küçük gezegenini ve kibirli gülü terk ettiğine ama diyemedim. İnsanlar ve onların komik yalanlarına dolanır ayakların, diyemedim.
Gözleri öyle uzak bakıyordu ki.
Öksürdüm, bana baktı konuşmak istediğimi anladı. Önce davrandı.
—Çöldeki kaktüsün bana dediklerini hatırlıyor musun? dedi.
—Evet dedim.
—Sen de mi öyle düşünüyorsun? dedi.
—Benim ne düşündüğümden ziyade hayatın bana gösterdikleri önemli . Belki seni kıracak ama ne yazık ki o doğruyu söyledi küçük dostum, İnsanların kökleri yok o yüzden bağlanamazlar dedim.
—Biliyordum, anlamıştım daha o dağa tırmandığımda buranın çok sert, acımasız ve kuru bir yer olduğunu dedi.
Gülümsedim.
—Eğer senin gezegenin seni mutlu etseydi bu yolculuğa çıkmazdın. Galiba mutluluğu istemek gerekiyor ne dersin?
—Belki bir kerecik kal deseydi, dedi.
Başımı salladım.
—Ama gitmeni de istemiyordu ve sen biliyordun, dedim.
—Kalmamı da istemedi ama dedi üzüntüyle.
Kumun üzerine elindeki sopayla bir şeyler çiziyor, ben de onu izliyordum.
—Benim seyahatimde en çok hangi bölümü sevdin? dedi.
—Zor bir soru bu ,hepsi öyle güzeldi ki. Ama eğer illa benden bir seçim istiyorsan o tilkiyi evcilleştirdiğin kısmı derim.
—Neden? dedi merakla.
Heyecanlanmıştım, onca zaman en sevdiğim bölümü niye sevdiğimi hiç düşünmediğimi fark ettim. Derin bir nefes aldım. Doğru dürüst cümleler kurmalıydım. Her ne kadar bu aralar bunu çok iyi yapabildiğim söylenemez ise de şimdi yapmalıydım, bunu borçluydum Küçük Prens’e.
—Çünkü insana umudun hiç bitmeyeceğini gösteriyor, dedim.
Gözlerini parladı, mutlu olmuştu bu cevaba.
—Okusana biraz, dedi.
Kitabı elime aldım hızlıca sayfaları çevirip yirmi birinci bölüme geldim. Dikkatli bir şekilde bana bakıyordu. En sevdiğim yerden okumaya başladım.
Tilki uzun süre küçük prense bakar ve sonra da,
—Lütfen, evcilleştir beni! der.
—Çok isterim, diye karşılar küçük prens. “Ama burada çok kalmayacağım. Bulmam gereken yeni dostlar ve anlamam gereken çok şey var.”
—İnsan ancak evcilleştirirse anlar, der tilki.
“İnsanların artık anlamaya zamanları yok. Dükkânlardan her istediklerini satın alıyorlar. Ama dostluk satılan dükkân olmadığı için dostları yok artık. Eğer dost istiyorsan beni evcilleştir.”
Ben okumayı bitirince,bir süre sustuk. Güneş batmaya başlamıştı, gözlerini öylece güneşe dikmiş hiç kıpırdamadan onu izliyordu. Güneş’in batışını izlemeyi çok sevdiğini biliyordum. Onunla daha yakın olmak istiyordum, Güneş’in batışı, işte bunu kullanabilirim diye düşündüm.
—İnsan üzgün olunca güneşin batışını seyretmekten hoşlanır. Gerçekten Güneş’in dakikada bir doğup battığı bir gezegen var mıdır? dedim.
Cevap vermedi.
Biraz duraksadıktan sonra devam ettim.
—Olsa ne olur ki bir güneş o sıklıkta batıp doğarsa onu izlemenin bir anlamı da kalmaz küçük dostum, dedim.
— Olur mu hiç öyle şey! Güneş, Güneş olduktan sonra onun tez batması, ya da geç batması ne mühim? Sonra şöyle düşünmelisin, sizin gezegeninizde yirmi dört saatte bir batıp doğuyor, ama başka bir gezegende bu daha geç de olabilir; o zaman, o gezegende güneşin batışını izlemek daha mı güzel, ya da daha mı farklıdır dersin?
—Bilmiyorum, dedim mahcubca.
/nun/
/Küçük Prens ile Mavi Gezegen sohbetleri tatil dönüşü devam edecek:)/