- 1007 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİRGİ'YE SEYAHAT
Bir sabah İzmir’den yola çıktık kızımla. Havalarda sıcak ya, oldum olası kafama koyduğumu yaparım.. Gün ışıyorken bir sabah, biz Ödemiş yolcusuyuz. Sıcağın harı yakmadan gidelim diyoruz bir an evvel. Teyzem olmasa Ödemiş’ten nerden haberimiz olacak? Birgi’den İzmir’e geldiklerinde çok anlatırlardı Ödemiş’i, Birgi’yi...
Bizimkisi bir taşla iki kuş vurmak. Hem canım Teyzemi ziyaret, hem Birgi’yi. Epey uzak İzmir’e Ödemiş, iki buçuk saat, ama bizde heves çok yorgunluk emareside yok...
Ödemiş’e indiğimizde bizi kimse e karşılayamadı. Kızım yüzüme bakarak : ’ Üzülme anne, teyzen hasta. Gelini ona bakıyor oğlu da çalışıyor. Evet kızım haklıydı. Ben çok şey bekliyordum. Ne garip insan egosu, işte istiyor ki sevimli akraba yüzleri garajı süslesin, bizi bağrına bassın. Sağa, sola bakınıyoruz.. Geniş bir alan, kıyıda dükkanlar, kahveler, seyyar satıcılar... Nohut mayalı Ödemiş ekmeği satılıyor her yanda. Kafalarımız biraz sersemdi yoldan geldik ya.. Bir taksi bulabildik nihayet. Emmi oğlu mahallesine götürsün diye.
Taksici kendi halinde bir adam.Çarşıdan geçerken sordum taksiciye bu kadar niye kalabalık Ödemiş diye. Tenha sayılmaz Ödemişim’iz dedi. Nede olsa İzmir’in bir uzantısı hem büyük bir kasaba dedi. Çabukta götürdü gideceğimiz yere bizi. Teyzemlerin aldığı ev, az eskice üst katta da kocasının akrabaları. Zili çaldık çaldık.. Nice sonra kapı açıldı. Zavallı teyzem seksen iki yaşında, ayakları onu taşımakta zorlanıyor. Kim o diyen zayıf dermansız bir ses..
Sesimizi duyunca heyecanla kapıyı açtı, yüzünde şaşkınlık.. Sevinç çığlikları atıyor, sarmaş dolaş ve sanki bir kalp oluverdik o an. Kızımın sesiyle kendimize geldik. ’ Hasretiniz bitmez sizin, içerde birbirinize kanıksarsınız ’ İçeri girdik peşpeşe, teyzem klima falan bilmez almaz. Ev sıcak mı sıcak. Krem rengi koltuklar, etekleri elde örülmüş tül perdeler, pırıl pırıl halılar, ev temizlik ve huzur kokuyor. Köşede sabırsız kürdan bacaklarıyla gidip gidip gelen bir kuş. Hoş beşten sonra konuşabiliyor mu kuşunuz dedim. Teyzem kuş deme darılır dedi. Konuşamıyormuş ikı laf edemiyor birde laf anlayıp darılıyor. Adıda Angut’muş lafa bak. Kızım Angut lafına gülmekten öldü.
Biraz sonra teyzemin gelini geldi. Bu ufak tefek kadın her yere yetişiyordu, yemek ev işi teyzemin bakımı tek oğlu ise askerdi, belki oda matbasında uğraşan kocasıyla başbaşa kalmak istiyordu ama bunu teyzeme ima etmeyecek kadar asildi.Beraberce sofra kuruldu yenildi içildi bir kaç gün iyice dinlendik. Hasret giderdik. Ödemiş merkezde çok fazla gezebileceğimiz bir yer yoktu varsada teyzemler bilmiyordu. Bir çarşı tertemiz yollar, buram, buram, tertemiz kimbilir kaç asırlık Osmanlı Kasabası. Bizim amacımız Birgi’yi görmek. Osmanlı’nın en büyük alimlerinden birinin kabrini ziyaret edip, dua almak.
Ertesi günü Ödemiş garındaki dolmuşa kızımla binip Birgi’ye doğru yola çıktık.Aslında teyzemide götürecektikya o Ödemiş’e ilk geldiklerinde geliniyle gitmiş, şiş bacaklarını gösterip, kusura bakmayın dedi.Dolmuş epey dolu yanımızda bir kaç kırmızı yanaklı öğrenci çocuklar kendi şiveleriyle konuşuyorlar.Galem gırıldı okulda unuttum alıvecektim ya, ahşama derste va, diğeri alma yarın alıverirsin, sana ders var diyon annamıyon herhal.Çocuklar böyle konuşurken sağıma baktım, bir iki şalvarlı köylü kadını yanlarında ezgin bir köylü amca başı önünde. Dolmuş yarım saat dolmadan birgiye girmişti bile kendimi eski zamanda buldum desem yeridir o an, her yan tarih ve eski zaman evet burası gerçekti zamana inat hiç bozulmadan.Bu sessiz dingin eski Osmanlı’nın yıkıla döküle şehirken belde olan Birgi’si, hem daha önce Bizans’ın büyük şehirlerinden biri. Dolmuştan indik. Tarihi evlerin birinin önünden yukarı doğru tırmanmaktayız. Arnavut kaldırımlı sessiz Birgi sokaklarında, yolun orta yerinde Ümmü Sultan türbesi kimbilir hangi kutlu zatın anacığı kaç asırdır gömülü bedeni bu minik kubbeli odada. Girdik yanına dua istedik.
Hemen dışarı çıkınca, karşımızda dev bir heykel Umur Bey İzmir’i Bizans’lıların elinden alan. Egenin unutulan asıl sahibi birileri İzmir’de o olmasaydı hayalinde gezerdi ancak. Hayır İzmir Yunan’lı Filozof’ların yada uydurma tanrılarının değil. Umur Bey’in ve yiğit babası Aydın Oğlu Mehmed bey’in. Henüz onsekiz yaşında İzmir Valisi olan. İslami lakabı Bahaüddün (dinin güzelliği) Ege denizi’ni küffarlara dar eden, onca adaları alan, ve bir İzmir kuşatmasında Bin üçyüz kırk sekizde en önde kale surlarına tırmanırken okla şehit edilen yiğit. Haydi Ege’liler durmayın konfetileri asın her yanına izmir’in. Bir kerede Aydın Oğlu Umur Bey için gün tertip edilsin. İzmir’in asıl sahipleri ilk osmanlı yiğitleri için...
Şimdi Umur Bey’in heykelinin tam karşısında Aydın oğlu Mehmet Bey Camisinin içindeki odada yatmakta babası ve kardeşleriyle, hep beraber yiğitler koyun koyuna, girdik Caminin bahçesindeki odalarına, dua istedik. Gözlerimiz dolu dolu ya Aydın Oğlu Mehmet Bey’in yaptırdığı cami, görmeli anlatmak yetermi bilmem, caminin imami anlatmaya başladı, minberi, hutbe kapısı, ve kanatları korumaya alınmış. Öyle bir tahta oymacılığını şimdi bile zor yaparlar. Hutbe kapısını çalıp İngiltere’ye götürmüşler, duyarlı vatandaşların ihbarıyla bulunup geri getirip takmaya çalışmışlar yerine. Geri diye tepinen görsün Osmanlı şaheserlerini, temizliği edebi ilmi bizden öğrenmiş zamanında uçuk kaçık avrupalılar. Mihrabın kenarındaki turkuaz boyalı çini desenin yerine bir şeyler yapıp yakıştırıp yamamışlar, imamda şaşkın bizde, teknoloji o rengi o tonu parlaklığı verememiş nasıl bir boya cila kullanmışlar bilende yok hakkıyla. Dünyada içine merdivenle inilerek girilen tek camiymiş.
İmama teşekkür edip yukarı taşlı sokaklara doğru İmam Birgi Hazretleri’ne ulaşmak için tırmanmaya başladık. Bu arada yıkık tarihi köprüler, su kemerleri, eski Osmanlı mezarları, biraz ötelerde on dakika yürüyüp bu büyük alimin kabrine ulaştık. İçeri girmek bir buçuk lira, hemen girişte bir çeşme, kızımla elimizi yüzümüzü yıkayıp bozdağlarından gelen billur gibi soğuk suya doyduk. Sağıma döndüm. Gazi’emir ve talebeleri, anladım İzmir’in Gazi Emir’i bu veliden almış adını...
Onunda bir hikayesi var... Gerçek bir hikaye... İstanbul’dan Birgi’ye dönerken İzmir’de vefat eden İmam Birgivi aslen Balıkesir’li olduğu için alıp Balıkesir’e götürmek istemişler naaşını, kendisi gibi alim olan babacığının yanına, bu arada İzmir’lilerde İzmir’de öldü diye oraya gömmek istemiş, tabiki talebeleride hocalarını Birgi’ye defn etmek istemiş... Herkes bir tabut yapmış... Keramet ehli bu büyük velinin naaşının yanına üç tabut konmuş, talebelerde öylesine acele bir tabut hazırlamış... Sabah odaya girdiklerinde İmam Birgivi Hazretlerini talebelerinin tabutunda bulmuşlar... O zaman araba yok , talebeleri tabutu Birgi’ye at arabasıylamı götürüyorlardı? Tanrı bilir... Yolda tam Gazi Emir mevkisine geldiklerinde namaz vakti gelmiş... Talebeleri sıkıntıda kalmış, su bulamamışlar, o arada Gazi Emir adındaki talebesi kulağının dibinde İmam Birgivi’nin sesini duymuş, yavaş bir sesle kaz ya Emir ayağının dibini kaz demiş... Gazi Emir anlamış... Hocasının kerameti ölsede Allah vergisi yine sürmekte, gözleri sevinçten dolarak yeri kazmaya başlamış... Oradan su çıkmış... Herkes abdestini almış... O su şu anda Gazi Emir’deki askeriyenin ordaymış... İzmir’in Gazi Emir’i böylece Gazi Emir adınıda oradan almış...
Bunları düşünerek dua ede, ede, hafif yokuş aşağı dar taşlı yoldan karşımızda görünen Birgi Hazretler’ine kavuştuk. Büyük bir ağacın altında yatıyor, hazret yanındada oğlu Müderris Fazlullah efendi, demirle çevreli baba oğulun kabri, yan taraflarda başka alimler, hafız hocalar, az ötede de kesesi sağlam olanlar Birgi Hazretleri’nden feyz almak için gömülmüşler yakınına. Evliyanın öldükten sonra daha çok tasarruf sahibi olduğunu, kınından çıkan bir kılıç gibi olduğunu güvenilir kaynaklardan okumuştum.Dua ettikten sonra, bahçesindeki güzel camisinde, şadırvanlı kadınlara özel bölümünde ana kız namaz kıldık. öyle bir huzurki kelimeler kifayetsiz kalıyor. Zaman geçiyordu, oradan istemeyerek ayrıldık.Kapıya çıktık. Kenarda satıcılar sergilerini açmışlar, Orada yetişen ne ise o satılmakta kekik, ceviz, yemiş, bizde biraz ceviz ve pestil aldık. Kenarda kızımın başı omuzumda öylece oturmuş dolmuş beklerken, tüm negatif enerjilerden kurtulmuş, huzurlu mutlu ve içimiz bir hoştu Birgi’den ayrılırken...
Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcisine aittir
Bel
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.