21
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2825
Okunma


Günlerden cumartesi. Babaannem ile köyden kasabaya alışveriş yapmak için yola çıktık. Babaannem, beyaz ve geniş başörtüsünü çepeçevre başından aşağıya, omuzlarını örtecek şekil de dolamış. Beyaz çehresinden, yosun yeşili gözleriyle iri iri bakıyor. Bir benim elimden tutuyor, bir taraftan da atın yularını çekiyor. "Ben de atın yularından tutup, çekmek istiyorum" diyorum. Babaannem "yok sen küçüksün yapamazsın" diyor. Hâlbuki yaparım. Dudaklarımı büküyorum. Ağlamaklı halimi görünce, daha sert bir ses ve gözlerinin yeşilini iyice belirginleştirerek "olmaz, istersen ata bindireyim seni" diyor. Ses etmiyorum. Belimden tutup ata bindiriyor. Benim ise hâlâ atın yularını tutamadığım için içim içimi yiyor.
Pazar çok kalabalık. Eksiğini tamamlayan, aldıklarını ya katırına ya da eşeğine yükleyip evlerinin yolunu tutuyor. Neredeyse pazarda bir şey bırakmadık. Atın üzeri, manav dükkânı gibi oldu. Birçok sergi açılmış (giyim yerleri).Babaannem bana pembe bir hırka almak istiyor." İstemem! Benim hırkam var" deyip üzerimdeki, babamın aldığı kırmızı hırkaya sarılıyorum."Bari yeni ayakkabıların batmasın " diye bana mavi, naylondan lastik alıyor. Ona ses etmiyorum. Babam geldiğinde, ayakkabımı eskitmediğimi görünce bana " aferin "diyecek diye geçiriyorum içimden.
Kasaba çıkışında, küçük bir bakkala girip bana dondurma alıyor. Sıcaktan hemen erimeye başlayan dondurmayla adeta savaşa girmişçesine elimi batırmamak için bitirmeye çalışıyorum.
Köye gitmek için yola çıkıyoruz. Yol, artık çekilmez oluyor. Bir taraftan sıcak, bir taraftan da ağır giden at...
Dilim damağıma yapışıyor, biraz ilerideki çeşmeye koşuyorum. Çeşmenin mandalını çevirip elimi - yüzümü yıkıyorum. Avucuma doldurduğum buz gibi suyu, kana kana içiyorum. Az sonra babaannem de geliyor. O da "Bismillah "deyip içiyor sudan. Atın yularından tutup çeşmenin önündeki boş havuzu dolduruyor. Zavallı hayvan, bizden daha çok susamış sıcaktan. Nerdeyse çeşmede su kalmayacak.
Yoldan sola döndük, bir tarlanın içinden geçiyoruz. Burada, büyükçe bir söğüt ağacı var. Ağaca, atı yularından sıkıca bağlıyor babaannem. Bir eline geniş ağızlı bir bidon aldı. Bir eliyle de benim elimden tuttu ve hızlı hızlı yürümeye başladık. Ara ara çamurlu yerlerden geçiyoruz.Benim ayağımdaki mavi lastik çamura battıkça batıyor. Çamur inatla ayağımdan çıkarıyor; babaannem ilerliyor.
Ben de, geri dönüp ayağıma giyiyorum tekrar lastikleri. Çamurunu da, ayağımı yan çevirerek çimenlere sürüp temizliyorum ve babaanneme yetişmek için koşturuyorum. Etrafında kavak ağaçlarının olduğu, serin ve büyükçe bir gölün yanında duruyoruz. Buraya daha önce hiç gelmedim. Garip, yeşilimsi ve kahvemsi bir su. Babaannem "çok yaklaşma sen, sadece yanımda dur ve izle. İleri gidersen batarsın, bir daha çıkamazsın" diyor.
Su yutarmış beni. Ben de, babaannemin arkasından ne yaptığını anlamak için eğilerek iki elimi dizlerime koyup bakıyorum. Elindeki bidonun kapağını açıp, sudan aldığı şeyleri koyuyor. Bunlar simsiyah, hiç durmadan hareket eden sülükler. Bazıları koluna yapışıyor. Zor koparıyor etinden. Hatta çekerken eti kanıyor. Aldırmıyor yine de. Avuçlayıp avuçlayıp dolduruyor bidona. Ben, içimde garip ürperme ve tiksinmeyle geri geri kaçıyorum. "Kaçma, gel! Korkacak bir şey yok" diyor; ama ben korkuyorum.
Bidonun ağzını sıkıca kapadığına emin olunca, geldiğimiz yoldan tekrar geri dönüyoruz. Ben, korkudan babaannemin hala kanayan elinden değil, eteğinden tutarak ara ara bidondaki sülüklere bakıyorum. Hızlı hızlı yürüdüğümüz için, bidonun içinde oradan oraya savruluyorlar.
At, ağacın altında uzanmış yatıyor. Ağzında taze otları çiğneyip, geviş getiriyor. Biz yanına gidince ayağa kalkıyor.
Ağaçtan atı çözüp yola devam ediyoruz. Köy yolu çok taşlı. Lastiğimin içine çakıl taşları girip, ayağıma batıyor. Her defasında lastiği topuğumdan çıkarıp ayağımın önünü yukarı kaldırarak içindeki taşları temizliyorum. Babaannem duruyor, at duruyor. Tabi ne olduğunu anlamak için ben de duruyorum.
"Gel seni ata bindireyim, çok yoruldun" deyip beni atın üzerindeki eğere oturtuyor."Yularları da bana verecek "diye içimden seviniyorum."Al bu bidonu sıkı tut "deyip kucağıma veriyor. Ben ise "alamam, korkarım" diyorum."Korkma ve sıkı tut" diyor.
Bidonun kapağından tutup, az öteye koyuyorum. Sülüklerin, sürekli hareket halinde olması beni huylandırıyor. Sanki üzerimde geziniyorlarmış gibi ürperiyorum."Korkarsan büyüyemezsin" diyor babaannem."Ne olacak bunlar?" diye soruyorum. ‘’Gidince görürsün." diye yanıtlıyor.
Bidon sallanıyor, birkaçı iyice yapışmış plastik bidona. "bizi nereye götürüyorsunuz? dermişçesine yüzüme bakıyorlar."Ben de bilmiyorum ki diyorum" .Bir tanesi çok küçük. Henüz yavru. En çok o ve ben şaşırıyoruz bu duruma. Yol daraldı. Ağaçların dalları, yüzüme vurmasın diye başımı eğerek kendimi, bir de küçük sülüğü koruyorum.
Yamadan aşağıya inip, eve geldik. Karabaş, dili iki karış dışarıda koşarak yanımıza geliyor. Tavuklar ve koca ibikli horoz kaçıyor. Etrafımız da bir kaç kez turlayıp, mutlu olduğunu belirten sesler çıkarıyor. Babaannem "hoşt" diye bağırınca, kuyruğunu, iki bacağının arasına sıkıştırıp acı bir ses tonuyla, ama belli etmeyecek bir şekilde uzaklaşıyor.
Attan aşağıya, indiriyor halam beni. Elimdeki bidonu üst kata çıkarmamı, sonra yardım için hemen buraya gelmemi söylüyor.
Lastiklerimi çıkarıp ayağımdan, üst katın tahta merdivenlerini, yavaşca çıkıp, bidonu oda kapısının, arkasına bırakıyorum. Sarı benekli kedi gelip bidonun yanında arka ayakları üzerinde oturuyor. Yenecek bir şey mi diye kontrol edip, kokluyor bidonu. Sülükler hareket etmeye başlayınca, irkilip geri kaçıyor. Sonra tekrar, meraklı gözlerle yaklaşıp, bakıyor.
Merdiven başında ki, kanatlı pencere açık. Elma ağacının dalları, neredeyse evin içerisine girecek. Uzanıp, dalı çekiyorum. Kırmızı ve kokulu elmalardan birini, koparıp alıyorum. Elimle ovuşturup, kocaman bir ısırık alıp, yemeye başlıyorum. İçinden bir kurt belinden, gerisi elmanın içinde kalmış haliyle, dışarı sarkıtmış kendini. Ağzımdaki elmayı, camdan dışarıya tükürüp, elmayı atıyorum elimden. Kurt düşüyor, çerçevenin tahta pervazına. Başını kaldırıp dikeliyor. Bana bakıyor. Ben de irkilip ona bakıyorum. Sonra bana aldırmadan, sürünerek gidiyor. Gözden kaybolana kadar arkasından bakıyorum. Pencereden arka bahçeye düşüp, otarın arasında kayboluyor.
Dedem merdivenleri çıkarken, ona yardım etmek için koşuyorum.Arkasını dönüp ,iki eliyle kuvvet alıp, merdivenleri tek tek çıkıyor.Ben de iki elimle ,iki ayağından tutup ,kaldırarak destek veriyorum.Böylece odaya kadar gidiyoruz.Dedem yatağa çıkmak için "sekmeni getir" diyor .Divanın altından çıkarıp koyuyorum..Sekmene önce, kalçasını koyuyor dedem. Ben de yine ayaklarından tutup, yatağa çıkması için destek veriyorum. Dedem, yüzüme bakıp gülümsüyor. Arka masa da duran kutuyu açıp, içinden çıkardığı, gofreti bana uzatıyor. Ben de gülümseyip alıyorum. Çıtır çıtır gofret. Çokta lezzetli. Sonra sarılıyoruz dedemle.
Babaannem geliyor. Ben doğrulup, ayağa kalkıyorum."Getir sülükleri " diyor. Kedi hala bidonun başında. Bidonu getirip, yanına bırakıyorum. Kedi de geliyor. Küçük sülükle göz göze geliyoruz. O da benim gibi ne olacağını, anlamaya çalışan meraklı gözlerle bakıyor.
Dedemi yan çeviriyor babaannem. Pijaması indiriyor. Bidonun kapağını açıp, içine elini daldırıyor. Avucuna gelen, sülükleri dedemin kalçasına koyuyor. Küçük sülük ve ben korkuyoruz. O da, ben de, kedi de, gözlerimizi kocaman açıp bakakalıyoruz. Dedem ara ara, derin nefes alıyor. Acı çektiğini düşünüp ağlıyoruz, küçük sülükle. Tekrar elini bidona sokup, sülük alıp, koyuyor babaannem. Sülüklerden bir kaçı yere düşüyor. Kedi, miyavlayıp kaçıyor divan altına. Yine de, merak edip başını çıkarıyor, divanın örtüsünden, korkulu gözlerle izliyor olanları. Yere düşen ve etine yapışan sülükleri, alıp dedemin kalçasına ve bacaklarına koyuyor. Daha evvel koyduğu, diğer zayıf ve çelimsiz sülükler büyümeye başladı.
İçlerine biri nefesini mi üfledi ?Balon gibi şişmeye başladılar.Yine elini daldırdı.Bu sefer tam avlanacakken ,küçük sülük parmakları arasından, diğer tarafa kaçtı.Büyük bir zafer kazanmış kumandan gibi, alaycı bir gülümseme ile baktı yüzüme..Ben de yakalanmadığı için sevindim.Gülümsedik birbirimize.Kedi de güldü.Pembe diliyle yaladı bıyıklarını.Bidonun ağzını kapatıp " Al bunu ,öteki odaya götür, bacanın altına koy" dedi.Babaannem, bende alıp götürdüm.Küçük sülük ,ben odadan çıkarken ,bidona daha bir yapışmış "beni burada bırakma" der gibi hüzünle bakıyordu.Ağlıyor muydu yoksa? Bana mı öyle geldi? Bilmiyorum.
Odaya girdiğimde, dedemin üzerindeki sülükler yoktu."Nerdeler " dedim ses etmediler. Ben de bir daha sormadım.
"Odun toplayıp ,kuzineyi yak" diyor halam.En sevdiğim şey.Merdivenleri çabucak inip ,küçük çalıları toplayıp ,altına çıra koyup, çaktığım kibritle tutuşturuyorum gazete kağıtlarını..Biraz yandığı zaman, kalın kuru odunları atıyorum.Tutuştu kuzine.Ben de çok büyük iş başarmış gibi " hala yaktım" diyorum."Haydi önce ellerini yıka,sonra ,mayalı hamurdan koy, yağla ama önce tepsiyi"
Pancar sarması ,pişirmiş halam.Dedem de koyunlardan birini kesmiş.Bir tencere dolusu kavurma var.Yayıkta ayran varmış .Sürahiye doldurup sininin üzerine koyuyorum.Pazı turşusunu çıkarıyor küpten."Koş soğan getir öteki ,evden" (odadan)diyor.Çıkıp alıyorum.Tam odadan çıkmak üzereyken ,biri bana sesleniyor.Küçük sülük, mahzun haliyle öylece, bana bakıyor.Ben de ona."Gitmeliyim sülükçük,ama gelirim söz"diyorum.
Yemek sinisini ,halam çıkarıyor.Ben de sofra bezini, önden götürüp serdim..Dedemin yatağına yakın seriyorum.O daha rahat uzansın diye.
Halam inekleri sağıyor. Babaannem, sütü kaynatıp mayalıyor. Akşam oluyor. Dedem radyo için aldığımız, yeni pilleri değil de ,kuzinenen gözüne koyduğu ve ısınmış pilleri takıyor radyoya.Ona göre "piller yeni alınmış gibi" olmuş.Düğmesini çeviriyor .Sesi çok açık olduğu için, kanal ararken cızırtı yapıyor.Nihayet cızırtı yok oluyor."Arkası yarın" kuşağı başlıyor.Kulağımı kabartıyorum.Dinletide ,annesi iki çocuğuna da hikaye kitabı alıyor ama çocuklar okumamak için derslerini ve oyunu bahane ediyorlar.Uff tam da heyecanlı yerinde bitti.Neyse yarın kaçırmayayım sonunu.Merak ederim yoksa.
Türk Halk Müziği Korosu"Yurttan sesler" başlıyor. Dedem biraz daha açıyor sesini.
Babaannem beyaz tülbeltini beline kadar örtüp, koyun postundan, seccadesin de namaz kılıyor.
Löküzün, çatlamış camından sızan ışığın da, halam çeyizi için dantel örüyor. Ben de yanına sokulup ,nasıl yapıyor diye ellerine bakıyorum.
Löküzün önünden geçen, kocaman örümcek ,tahta döşemenin arasından, girip kayboluyor.Ben ayaklarımı çekip ,etrafı kolaçan ediyorum.
Sonra halamın çektiği ilmekleri sayıyorum. Dedem abdest almak için leğenle ibrik istiyor. Ben halamdan önce kalkıp ,banyodan ibriğe su doldurup leğeni alıp getiriyorum .Dedem yataktan inip, sekmene oturmuş."ördeğimi dök" diyor.Keskin bir sidik kokusu sarıyor.Burnumu tutup ördeği biraz daha ,uzaklaştırıyorum.Tuvalete döküp ördeği bir kaç kez çalkalıyorum.Geri götürüp ,ellerimi sabunlamak için lavaboya koşuyorum.Ama tiksindiğimi hiç belli etmiyorum dedeme.İbrikten suyu dedemin ellerine döküyorum.Euzü besmele çekip abdestini alıyor.Kulaklarını mest ediyor.Ayaklarına uzanacakken ben, elimdeki ibrikten avucuma su doldurup ,ayaklarının ikisini de yıkıyorum.Omzumda ki peşkirle(havlu) dedemin ,iki yana açtığı ellerinin, üzerine bırakıyorum.Dedem kurulanıyor.Ben leğeni dökmek için lavaboya gidiyorum.Kedi ,öteki evin kapısında uyuyakalmış.
Dedem namaza durdu. Babaannem, beyaz başörtüsünden, iyice kapanmış yüzünü eğmiş, tespihini çekiyor.
Halam elindeki tığı, dantel yumağına batırıp el işi torbasını duvarda ki çiviye asıyor.L öküzü kıstı.Gaz lambasının fitilini kibritle yaktı.
Uyumak için kalkıyoruz..Benim aklıma sülük geliyor" uyumuş mudur acaba?"Halam çeyiz sandığını açıyor.Beyaz bir bohça çıkarıyor.Almanya’dan ,kendine gönderilen hediye ayakkabılara bakıyor.Kocaman topukları var.Her renkten.Deniyor halam, biraz küçük geldi sanırım.Zorluyor ama olmuyor.Bir diğerini o da olmuyor.Üfleyip püflüyor.Yüzü gaz lambasının ışığın da daha bir kızarıyor.Yeşil gözleri, sinirden irileşiyor.Kırmızı bir kutu çıkarıyor.İçinden ,kenarından yırttığı bir zarf çıkarıyor.Açıp mektubu okuyor.Bir resim düşüyor.Bakıyor.Bir daha bakıyor.Keskin ,naftalin kokulu ,beyaz çarşaflı yatağa uzanıp beni koynuna alıyor.Resmi yastığının altına koyuyor.Hiç konuşmuyor.Gözleri kapanıyor.Yüzü gülüyor.Halam uyuyor.Ben, küçük sülüğü düşünüyorum.Uyudu mu acaba? Ya o büyük örümcek ,tahta döşemeden çıkıp gelirse?Ya kulağımın içine girerse deyip.İki elimle kulağımı kapıyorum.Sıkıyorum gözlerimi .Uyuyorum..