- 2201 Okunma
- 19 Yorum
- 0 Beğeni
Çerçevesi Çizilmiş Hayatlar
Keşke her şey “Kahvenizi nasıl arzu ederdiniz” sorusuna verilebilecek cevap kadar sade olabilseydi. Mutluluğun da kişiye göre değişen damak tadı olabilir miydi acaba? Yoksa hayatın tadı olmadığı için mi lezzet alamıyordu. Karar arifesi nasıl bir şeydi onu dahi bilmiyordu.
Hayat fincanında bıraktığı dudak payı umutlar, köpük köpük dışarıya taşmışlardı. Tıpkı tükenen sabrı gibi. Artık kırk yıl acı hatır yerine dakikalık da olsa huzur arıyordu.
Gözü, tepsinin üzerindeki içi su dolu bardağa ilişti. Bir suya bir de kahvenin dibindeki telveye baktı. İkisi arasında gidip gelen gözleri duvardaki antika saate takılıp kalmıştı. “İlaç vaktim de gelmiş” dedi içinden.
Son zamanlarda üzerine garip bir yorgunluk çökmüştü. Değil dışarda gezip tozmak, evin içinde bile dolaşmak istemiyordu. Lüzumlu olan her şeyi kendi ekseni etrafında toplamıştı. Can dostları olan romanları, not defteri, kalemi, okuma gözlüğü ve ilaçlarını bir kol mesafesi kadar yakın tutuyordu kendine. Elini sehpanın üzerindeki ilaç kutusuna uzattı ve usulca kapağını açtı.
Avucunun ortasına koyduğu sarı hapı, dilinin üzerine yerleştirdi ve bir kaç yudum su yardımıyla yutuverdi. Yüzünde tatsız bir ifade vardı.
Gözleri, saatin olduğu duvarın hemen karşısına yöneldi. Dört duvar arasında yine dört kenarı olan bir çerçeve arasına sıkışıp kalmış siyah beyaz fotoğrafa baktı. Suskun kalan her resim gibi o da yıllar önce çakıldığı yerde kıpırdamadan öylece duruyordu. Her ikisinin de bakışları yaşarken neyse yine oydu. Babası; objektifleri dövüyor, annesi ise okşuyor gibiydi.
Derin bir iç geçirdi. Kendisine hayat çerçevesini çizme özgürlüğü hiç verilmemişti. Babası, kenarları süslü, işli, oymalı bir kalıp bulmuş, o da bulunduğu kabın ruhsuz şeklini almıştı. Dış çevresi; anne, baba ve eşinin belirlediği ölçü kadardı. Aşk ve sevgi ise yüreğine çakılan çerçevenin hep dışında kalmıştı. Oysa düşlerinde sade ve mutlu bir hayatın özlemi vardı. Maddi imkanların gücü mutluluğu satın almaya yetmiyordu.
İlerleyen yıllarda babasının zoruyla evlendiği eşi, kendinden çok genç bir kadınla ilişki kurmuş ve Selda’yı terk etmişti. Beş yıldır, babadan kalma bu eski evde yapayalnız yaşıyordu.
Sehpanın üzerindeki can dostlarından başka kimsesi kalmamıştı. Usulca eğildi ve romanına doğru elini uzattı. Kaldığı yerden devam edebilmek için çerçevesi silinmiş dünyasında metal çerçeveli gözlüğüne ihtiyacı vardı.
Aysel AKSÜMER
YORUMLAR
Hani süs tuğlaları vardır ya, özenle dizilirler . Sonra ortaya çok güzel bir görünüm çıkar....
Sizin öykülerinizde öyle... Güçlü çümlelerle ortaya çıkan güzel bir öykü...
Selam ve saygılarımla...
Aysel AKSÜMER
Sahi nereye gidiyoruz Aysel Hnaım? Kimse ne kendisine, yetmesi gerekenlere yetmiyor. Bu hayra alamet bişey değil. Hikayenin ilk bölümlerine düşecek binlerce hayat olduğunu biliyorum, ama, çözüm illa da birbaşkası veya başkalarımı? Bunda kuşkum var. Belki de varolan hayatı güzelleştirmeyi denese insanlar elbirliği ile bu tehlikeleri görerek göstererek..Çünkü, değişmekle çok şey olabilir belki ama,değiştirmekle asla...Tabi ki bana göre...
Hoş bir yazı...Yine o pırıl pırıl sadeliğiyle...Selam,saygı...
Aysel AKSÜMER
Arkadaşım yazılarınızı özlemişim, yalnız biraz kısa olmuş.Hoş geldiniz, inşallah daha uzunlarında da buluşuruz.Gündüz evde değildim, şimdi girebildim nete, tebrikler paylaşım için, sevgimlesin.
Aysel AKSÜMER
Merhabalar Aysel Hanım, epeydir gözükmüyordunuz.
“Kaldığı yerden devam edebilmek için çerçevesi silinmiş dünyasında metal çerçeveli gözlüğüne ihtiyacı vardı. “
Cümlesinde “çerçevesi silinmiş” kısmı ilk bakışta çerçeve kirliymiş de silinmiş, temizlenmiş şeklinde bir intiba uyandırıyor. Sanırım orada ima edilen çerçevenin boyasının veya kaplamasının döküldüğü olsa gerek. Yanılıyor muyum?
Saygılar, selamlar
Aysel AKSÜMER
Aysel'ciğim hoş geldin. Yazılarını da, seni de özlemiştim.
Metal çerçeveli gözlüğü buldu mu merak ediyorum.
Bir kadının yalnızlık psikolojisini, hayatının kendine ait olmayan kararlarla nasıl bu hale geldiğini çok güzel anlatmışsın arkadaşım.
Sevgilerimle
Aysel AKSÜMER
hep söylemişimdir
hayat umduklarımızla değil bulduklarımızla yetinebilme sanatıdır diye.
akıbet bilinmiyor elbette
kimi nice bir yalnızlık beklemektedir.yazılan onca dizelerin yada satılrarın sahibinin kalbinde mutlaka başka biri vardır
bir yazdıran bir söyleten
size bana söyleten hep içimizdeki gizli kalmış biziz
çok güzel bir yazı sevgili dost
nasıl hüzün verdi anlatamam
sevgiler saygılar
Aysel AKSÜMER
onun yine yazacak bir kalemi ve gözlüğü var ya bu işi beceremeyenler ne yapacak....o yaşadığını yaşamdan alacaklı olduğunu ebedileştirecek .....suskunlara onun gibi olanlara ne dememiz gerekirki... hoş geldin kardeşim.....senin yazılarını özlemişim ....saygılar
Aysel AKSÜMER
Felsefik söylemler. Düşüncesi olan bir çalışma...Kısa olmasının sebebini zorlamayla yazılmış olmasına bağlıyorum. Çünkü bu tür yazılar bana çok aşina. Benim de sık yaşadığım bir şey.
Sanırım bir öykü perisi yok...Onu boşuna bekliyoruz. Öykü zaten biziz...
Hoş geldin...Ama derler ya, "bu çok kısa oldu, saymam tekrar gel" diye...İşte ondan sevgili arkadaşım....
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Ben de hani Aysel hanımın öyküleri diye düşünüyordum ki yeni bir yazı dizisiyle karşılaştım. Yalnız bir kadının hayat hikayesi ve hayatı sorgulaması..sanırım devam edecek...özlemişim yazılarınızı..sevgilerimle arkadaşım...
Aysel AKSÜMER
Selam olsun güçlü ve yaratıcı kaleme.
Kutluyorum yeniden yeniden sizi Aysel hanım.
Denemelrde de öyküler kadar başarılısınız.
Bir çırpıda anlatmışsınız yalnız insan psikolojisini.
Bu sadece bir an değildir. Koca bir yaşamı sığdırmışsınız üç beş paragrafa. Ustalık bu olsa gerek.
Başarılı yazılarınızın her yerde takipçisiyim.
Tebriklerimle
Saygı ve sevgiyle kalın...
Aysel AKSÜMER
kalabalıklar içinde yalnızlık, ne düşünür?. severmi sevmez mi diye düşünmeden adına verilen kararlar bir ömür insanı çıkmaza sokuyor ne yazık ki... düşündüm yaşamın acı kesitlerini ..iç sorgulayıcı ..özlemiştim yazılarını iyi geldi canım sevgilerimle...
Aysel AKSÜMER
çok duygulu bir yazı hocam en kötüsüde hayattan elini ayağını çekmesi iyi olmamış hayata küsmüş olması tebrikler saygılarımla
Aysel AKSÜMER
Kapalı kapıların ardında neler yaşandığını, kimse bilemez. Neler uğruna, nelerin feda edildiğini. Birilerinin " Yap " dediğini yapmanın, "Yaşa " dediğini yaşamanın güçlüğünü, acısını... Hayatların, nasıl harcandığını... Başkasının parasını harcamak kadar kolay olmamalı, başkasının hayatını harcamak...
Aysel Hanım nerelerde? diyordum ki yazınızla birlikte geldiniz. Yüreğinize sağlık. Sevgiler, selamlar.
Eser Akpınar tarafından 4/8/2011 5:13:59 PM zamanında düzenlenmiştir.
Aysel AKSÜMER
Başkalarının sunduğu hayatı yaşamak zorunda olan, özgür iradesi elinden alınmış bir insanı
ne güzel tasvir etmişsin kaleminin gücüyle sevgili Aysel
Yalnızlığın acı yüklü bohçasında payına düşen hüznü her yudum kahvede daha da çok içine akıtan bir kadının dramı .
Tebriklerimle
sevgiler
Aysel AKSÜMER
Yalnızlık insan için değil...
Yalnızlığın olduğu yer de insan için değil...
Her neresi olursa olsun...
Ne kitap dost oluyor insana ne de pencereler...
Sanki tanıdığım bir insanı anlatmışsınız...
Eski bir İstanbul konağında yalnız başına yaşayan...
Eski işlemeli süslü elbiseler giyen...
Hiç evlenmemiş..
Hiç kavga edememiş..
Hiç küsmemiş..
Hiç barışmamış..
Sadece kedileri vardı..
Her birine insan isimleri takıştırmış..
Eğer etrafında insanlar olsaydı...
Konak akşamları karanlık olurdu...
Küçükler "cinli ev" derlerdi..
Bahçesinde bir sürü top vardı...
Çocuklar topu bahçeye kaçırınca korkudan alamıyorlardı..
Yalnızlık öyle bir kona gibi..
Selam ve saygı benden...bu konak gibi yazıyı yazana...