1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1647
Okunma

Yağmurlu bir günün gecesinde, düşsel avuntuların yaralı yüzü olurdun sen.
Nedeni belli olmayan, bir iç savaşın ortasında karşılaşmıştık seninle. Savaş naraları atıyordun, anlamsızlıklar zincirine yeni bir halka eklemek adına.
Zaman girdaplar oluşturuyor ve kanayan yalnızlıklar ekiyordun kimse görmeden. Amacın herkesin canını yakmaktı belki de. Kelimelerindeki her harf bir kurşundu senin için, ben de bunlardan yeterince nasibimi almıştım!
En çok gözlerimden vurdun beni, iç kanama geçirdi dünlerim! Bu zamanlarda, kararırdı kentin dört bir yanı, ay görünmezdi… Zaten benim için ay ışığı, sigaramın ucunda yanan ateşten ibaretti. En büyük sıcaklık son nefesi çektiğim anda dudaklarımda hissetmiş olduğum alevdi.
…
Rengini yitiriyordu bütün harfler. Değişen günlerin habercisiydi bu. Her şeye bir kulp bulunduğu gibi buna da saçma sapan sebepler bulunabilir aslında. Gözlerinin nasıl görmek istediğine bağlıydı, sesinle hayat bulacak bütün harfler... Şartlı olmazlıkların içerisinde, olmaz dediğinde…
Bilir misin; martılar en büyük sevdaydı ve bir martı maviye küsmüştü sessizliğinde!
Mavisiz aşk…
Sürgünlüktür…
Aslında sen bilmezsin bunları, bir martı intihar etmek istediğinde kendini mavinin uzağına atar. Aşkından vazgeçmiş değildir yanlış anlama, mavi hep içindedir. Görse de, görmese de. Sol yanında acıtan sızısına, çözümsüz denklemler oluşmasındandır gidişi…
Yer gök mavi değildir artık ona…
Sen de çözümsüzlükler prangası olursun, onların da uçmalarına engel çıkartırsın! Oysa efsane aşkların sembolü olmalı martılar…
Lakin kelebek ömrü kadar kısa artık her şey.
Mavi kelebek yalnızlığında, bir o kadar kısadır gülümsediği anlar, sürgündeki martıların…
Sen ve ben gibi…
Mavi kelebek…
Ser"can" Saraca___________MaviGölge