3
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
156
Okunma
Derin bir boşluk…
Yazılan her cümlenin ardında suskunluk saklı. Özlemek diye bir duygu yok olup gitmiş çoktan.
Hiç fark etmeden her harf arasına mesafeler, bir o kadar yalnızlık girmiş. Yanan tütün sesi bile iletişim kurmak için yeterliyken şimdi birbirine yabancılaşan insanlar oluvermişiz.
Miş’li geçmişlerin içerisine artık bizim de adımızı yazdıklarını, yağan karların üzerindeki ayak izlerin silindiğinde anladım. Oysa bir boşlukta olmalıydın tutamadığım ellerin üşüdükçe. Ki o boşluk sadece benim günlerime karabasan oluyor.
Nazan’ın şarkılarında yüreği depremlere sürükleyen, inceden inceye katrana bulayan o his…
“Beni hatırla…”
Akşam vakti, ruhun bedene dar gelir olduğunda, yüzüme çarpan soğuk ile sokaklarda kaybolurken, her sıfat sanki senden bir haber getirecekmiş gibi yaklaşıyor, sadece göz göze geliyoruz, geçip gidiyorlar.
Ay ışığının kimsesizliğinde, sahili döven dalgaların hüznüyle bakıyorum karanlığa. Rüzgâr hep aynı melodiyi çalıyor.
Kayboluyorum…
Kim bilir hangi günün sabahında attığın adımlar çatladı, alfabedeki harflerde birbirine en uzak olan biz olduk da tükendik. Gecesinde yıldızlar kaydı, insanlar bizim tükenişimizi bilmeden dilek tuttu.
Bir şehir, kutupların soğuğunu kendine çekti, buz tuttu her bir su birikintisi, soldu tüm çiçekler, cemreler düşmez oldu…
Saatler hep seni gösterirken, adını bilmediğim yabancılar derin iç çekişlerle içti elinde yanan sigarasını. Bilmeden kadeh kaldırdılar sağlığımıza, ben yitip giderken.
Sokak lambalarının altında aydınlanmayan yolların izleri silinirken, ansızın hatırlanan anıların sancısıyla alınan nefeslerde, tükeniyor umutlar…
Bir bir…
Geçiyor dünler…
Sırasıyla…
Siliniyor zaman…
Sercan Saraca
5.0
100% (1)