Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
SEVİLAY DİLBER
SEVİLAY DİLBER

DOĞUŞ ( TAN )

Yorum

DOĞUŞ ( TAN )

17

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

1324

Okunma

Okuduğunuz yazı 11.1.2011 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
DOĞUŞ ( TAN )

DOĞUŞ ( TAN )

DOĞUŞ-TAN

Yabancı bir şehrin yalnızlığında; sokakların beton kaldırımlarını arşınlarken, düşünceleri dönüp dolaşıp hep aynı nokta üzerinde yoğunlaşıyordu. Sanki çılgın bir konçertoyu oluşturan tüm enstrümanlar beyninin içinde sarabande dansını yapıyor gibiydi. Uçurtmasını özgürce mavi gökyüzünde uçuramayan, yüreğinde ki küçük çocuğa seslenmeye yeltendi. Sonra vazgeçti. Uykusundan uyandırmaya kıyamadı. Üzerine beyaz yorganını usulca örttü.



Küçük bir çocukken; yaş günlerinde babasının kendisi için özel olarak hazırladığı düğünleri hatırladı. Dudakları ve havsalası kocaman bir tebessümün esiri halinde çiçek açtı.
Birdenbire…

Açan mor çiçek; aklına düşen diğer imgeyle beraber alaycı bir gülümseyişle dudaklarında asılı kaldı.

Düğünlerim… Dedi. Seslice düşünerek.

Sonradan hiç yaşayamayacağı zamanların hırsız saatleri. Erken yaşanmışlıklar.



Babasının ona olan sevgisini, eyleme dönüştüren doğum günü düğünleri…

Mahallelinin dahi hala hatırında olan geçmiş zamanların, şimdilerde ise kendisinin buruk bir tebessüm ile hatırladığı sahte tiyatro sahneleri.

Küçük evlerinin hemen yanı başında bulunan boş arsaya kurulan düğün yeri, sabahın erken saatlerinde hazırlanmaya başlardı. Kiralanan tahta iskemleler sıra halinde dizilir; gazinodan gelecek olan Çingene çalgıcılar için özel bir masa hazırlanırdı. Şehrin en ünlü Casablanca gazinosundan gelen; kimi sarışın kimi esmer olan konsamatris kızlar etrafta salınarak dolaştıkça, mahallenin delikanlıları post bıyıklarının altından mahçup gülümseyişlerinin ardına saklanırlardı. Komşuları olan Kara Emine’nin kendisi için diktiği; yeşil çiçekli basmadan elbisesiyle, saçları lüle lüle şaşkın bakışlı çocuğun resmi, önce evlerinin duvarlarını süsledi. Sonrasında ise, annesinin ceviz kaplama sandığının dibinde naftalin kokan çeyizlerin arasında gün yüzüne çıkarılmadan senelerce öylece yalnızlığa mahkûm edildi.
Kendi elleriyle cezası kesilmiş, yalnızlığa terk edilmiş küçük bir çocuk olarak.



Cülus sokağının Arnavut kaldırımlarında yürürken, cumbalı evlerin gölgeliklerinde kendi siluetini görür gibi oldu. İçinin eskiliği gün yüzüne çıktıkça canı daha fazla acıyor ve yaşanmış onca çaresizliğin mengenesi boğazını sıkıyordu. Karşı kaldırımda sessizce sek sek oynayan kız çocuklarının mutlu yüzleri, kendi çocukluğunun asiliği ile ne kadar tezat diye düşündü.

Yalınayak sabahın kör saatinde sessizce kapıdan süzülüp, sokağa kendini atışı ile başlayan günü, akşamın zifiri karanlığında eve kan ter içinde dönüşüyle son bulurdu. Öğretmeninin el işi dersinde ödev olarak verdiği etamin parçasını, ablası çoktan işlemiş ve çantasına yerleştirmiş olurdu. Kendisi ise yarın ki günde, okul sonu satacağı atomları tepsiye dizmekle uğraşırdı.

İlkokul ikinci sınıfa geldiğinde; okulun en masum ve utangaç ama bir o kadar da en ilgi çekici çocuğu olma özelliğini taşıyordu. Onda diğerlerinde olmayan, farklı bir tını vardı.

Göz ile görünüp, hissedilir ama tarif edilemez bir şeydi bu…

Sessizce, içini çekerek yokuş yukarı Eyüp Sultana doğru yürümeye başladı.



Yaşamının nerede başlayıp nerede bu duruma geldiğini soranlara verecek en ufak bir cevabı yoktu. Bu tür sorulara muhatap kalmak bir nevi karşısındakilere kin beslemek ile eşit paralellikteydi. Her daim, her kesten farklı bir yerlere koyulmak. Şaşkın aptal bakışlar ile karşılaşmak. Pardon kusura bakmayın cümleleri duymak. Birbirlerine onu göstererek dürten insancıklar denen varlıkların içinde yaşamak. Başucundan ayakucuna kadar süzülmek…

Süzülmek. Süzülmek. Elekten geçirilmek. Canını çıkartana kadar…

Markette, yolda, işte, oynaşta, her yerde, hatta umumi tuvalete girerken bile.

Ah! Yüce Allah’ım! Diyerek kocaman bir nefes aldı. Aklım sana emanet.



Eyüp Sultan camisinin dışa açılan kapısından geçip iç avluya doğru yöneldi. Avlunun ortasında ki şadırvanda, elini yüzünü yıkadı. Dalgalı arsız saçlarını yatıştırırcasına geriye doğru parmakları ile taradı. Az önceki iç sıkıntısı bir nebze olsun hafiflemiş gibi oldu. Burada ki manevi dünyanın, ruh haline etkisi olduğunu düşündü. Caminin mistik havası; ruhundaki asiliği ve kaderine olan öfkesini bir anda ele geçirmişti. Karşıda boylu boyunca uzanan asırlık çınar ağacına doğru adım attı. Yere oturup koca çınara sırtını verdi. Ağacın dallarına tünemiş kuşlara bakışlarını çevirdi. Gözlerini kapadı. Kuş cıvıltılarıyla birlikte, çok uzaklara doğru yolculuğa çıktı.


Heyecanlıydı. İçi içine, sığmıyor yüreği yerinden çıkacakmış gibi çarpıyordu. Yatağındaydı ve oturuyordu. Bir rüya görmüştü. Bu rüya ile beraber ergenliğin kapısından içeriye ilk adımını atmıştı. Onun gizli dünyasında; belki de uzun yıllar su yüzüne çıkmayacak, hiç kimse ile paylaşamayacak, hazzın doruklarında sadece rüyalarında gezinebileceği ve hep içine gömeceği duyguları nihayetinde yaşamıştı.
Ne hissetmiştim o an diye düşündü.
Kocaman bir hiç…

Yaşadığı her şey kendisine o kadar normal geliyordu ki. Her şey olması gerektiği gibiydi. Her kesin yaşadığı gibi. Tıpkı Ahmet gibi, Mehmet gibi…

Zaman su misaliydi. Ve hep akıp gidiyordu.
Hayatını kontrol etmek kolaydı. Ama ya duygularını?
Gülümsedi. Gözlerini kapadı.



İlk kez; ilkokulda aşık olduğu zaman dilimini, sonrada öğretmenine hissettiği o garip duyguyu düşündü. Temiz, safça ama gizli.
Sonra, on dört yaşındayken fabrikada ki aşkını hatırladı. Ona aldığı hediye paketini, yıllar sonra çok seveceği ama bir o kadar da onun yüzünden çok acı çekeceği, kader yazgısı ile paketledikleri günü düşündü.

Hayat ne garip… Dedi.
Ve devamında ise cümlesini düzeltti.
Benim hayatım ne garip.
Hayat ona acımasızca davranmaya devam ediyordu. Kendi hiçliğinde boğuşurken, ayakta kalma savaşında mücadele ederken, damağında zehir tadı bırakacak olan acıları yaşadı.

Ona erken yaşanmışlıklarını tattıran sevgili babasını kaybettikten hemen sonra, annesi bu dünyadan göçüp gitmişti. Erkenden. Sessizce vedalaşmadan. Öylece.

Babacığım! Dedi.

Oğlum diye sevdiğin ben, biliyormusun aslında hiç yaşamadı. Yaşayamadı. Bir günahkâr gibi... Oysa sen demez miydin ki, küçücük bebekler dünyaya gözlerini ilk açtıklarında günahsız doğarlarmış diye.

Ya ben… Günahkâr mıydım?
Hep içime çekildim.
Hep kabuğumun içinde kalmaya mahkûmdum.
Hep utandım. Utandırıldım.
Hep kırıldım. Tıpkı taze bir gülfidanı gibi… Çıt diye. Kendi halimde.

Gözlerinden akan yaşlara hiç dokunmadı. Ne önemi var diye düşündü. Akabilirlerdi. Bastırılmaktan yara olup kabuk bağlamış duygularına, merhem olabiliyor muydu gözyaşları. Kocaman bir hayır… O zaman varsın aksınlar diye hayıflandı.

Öfkeliydi. Herkese. İnsanlara, arkadaşlarına, geride kalan ailesine ve kader yazgısına…
Öfkeliydi. Hayata. Yaşadıklarına. Belki kendisini doğuran annesine… Belki de dilinin ucuna kadar gelip de korkudan söyleyemediği o yüce varlığa.

Elleri ile yüzünü kapattı. Büyük bir çaresizlik çemberinin içerisinde kıvranarak konuşmaya başladı. İçindeki tüm yaşanmışlıkların acısını kusarcasına…
Yaratanı ile.

Konuşacak başka kimsesi yoktu ki.
Sığınacak başka dalı yoktu ki.
Onu, ondan başka anlayabilecek kimsesi yoktu ki.
Onu, o yaratmıştı ve ancak o onu huzura kavuşturabilirdi ki.



Biliyorsun değil mi? Hüzünlerimin karanlık kıvrımlarında dolaşan suların yitikliğinin sebeplerini. Zift bulaşmış o sularda çaresizce nefes almaya çalıştıkça daha çok diplere batmamın nedenlerini. Ve diğer yarattığın tüm varlıkların omuzlarıma yüklenip de zevk çığlıkları atarak beni yerin dibine sokma çabalarını. İnsanoğlu bencil, insanoğlu acımasız, insanoğlu sanki kendi yaşamında asla olmayacakmış gibi başkasının hayatını eleştirmekten ve onu rencide etmekten haz alan ucube.

Anlayış yok.
Hoşgörü yok.
Empati yok.
İnsan sevgisi yok.
Yok, yok, yok. Yok, ulan yok!
Ben mi seçtim hayatımı!
Ben istemedim!
Sen beni böyle yarattın! Sen beni böyle her şeye hasret bırakarak yarattın!
Ben istedim ki!

Esen yele karşı kader yazgım ile el ele gezebileyim. Bir bayram sabahında, huşu içerisinde diğerleriyle beraber senin karşına çıkıp saf tutup dua edebileyim. Beyaz gömleğimin üzerine taktığım mavi desenli kravatıma, aynanın karşısında mutluluk ile gülümseyip caka satarak bir düğüm atabileyim. İş görüşmesine giderken, patron denen o züppelerin karşısında, ezilip büzülmeyeyim. Sırf işi almak aç kalmamak adına, bir yandan sempatik olmaya çalışırken bir yandan da içimden avrat sövmeyeyim. Kara toprağa götürülürken, tabutumun üzerine serilmesin yeşil renge bulanmış çemberin oyaları.

Biliyorsun değil mi? Ben aslında; Doğuştan doğdum, Doğuştan öleceğim. Yok, bunun başka yolu. Yaşamımın sadece bir saatinde Doğuştan olarak nefes alabileceğimi bilsem, yinede bu yolun sonunu görmek için yürümeye devam edeceğim. Sonunda ölüm bile olsa.



Derin bir nefes aldı Doğuştan.

Saatine baktı. On ikiydi. Ayağa kalktı. Terapi saati ikideydi. Çapa Tıp Fakültesine gidecekti. Her ayın ilk çarşambasında yaptığı gibi. Gurup terapisine başlayalı yedi ay olmuştu. Allahın izniyle on bir ay sonra heyet raporunu alınca ameliyat masasına yatacaktı.
Sonrası… Kocaman bir arsız mutluluktu.

Öğlen ezanı okunmaya başladı. Müezzinin yanık sesi ile okuduğu ezan Doğuştanın önce kulaklarına sonra yüreğine akmaya başladı. Burası bana iyi geldi diye düşündü. Ve karar verdi. Her ayın ilk çarşambası İstanbul’a uçtuğunda, ilk önce Eyüp Sultana gelip maneviyatını güçlendirecek sonra gurup tedavisi için Çapa Tıp Fakültesinin yolunu tutacaktı.

Yokuş aşağıya inen yolda birden koşmaya başladı. Esen rüzgâr saçlarını okşayarak arkasında bıraktığı Eyüp Sultana doğru yön alıyordu. Beyaz bulutların arasında parlayan kış güneşinin pırıltısı önce gözlerini öpüyor ardından bedenini sıcacık sarıyordu. İçi dolup taştı. Anlayamadığı garip bir duyguyla… Etrafındaki insancıklara hiç aldırmadan bağırmaya başladı.

Bekle beni, Çapa!
Bekle beni, yularımı elinde tutan doktorlar heyeti!
Bekle beni, yaşamım!
Bekle beni kader yazgım!

SEVİLAY DİLBER

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Doğuş ( tan ) Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Doğuş ( tan ) yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
DOĞUŞ ( TAN ) yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Etkili Yorum
BANU ULUDAĞ
BANU ULUDAĞ, @banuuludag
12.1.2011 15:18:30
Ben bu yazıda nerelere gittim geldim bir bilseniz..

Önce benzer çocukluk anılarımı ziyaret etim. Yazın ortasında olduğu için doğum günüm yazlıkta kutlanırdı ve her sene muhteşem geçerdi. Rahmetli babam Turing'de çalıştığı için pastam Beyaz Köşk'ten gelirdi. Kazablanka! Ah Kazablanka! Annemle babamın evlendiği yer.

Geçmişin nefesi her satırda hissediliyor Doğuştan'da. Geçmişin hem acı, hem tatlı hatıraları. kadere isyan, belli belirsiz Allah'a isyan ve akabinde hemen ucundan dönülen bir günah.

Hepimizi Tanrı yarattı..Ne kadar basit bir cümle. Sorsalar neler neler yazarız ya da konuşuruz bu basit cümle üzerine. Ne ahkamlar keseriz. Ne erdemliyizdir biz. Forumlara yazarız erdemimizi( sezdirmeden- öyle hava atmadan yani, hava atsak ters düşecek erdemimize..ucundan acık sokarız karşımızdakinin gözüne erdemimizi, takdir ediliriz ama ne sahteyizdir aslında.) Forum mu yok yazacak, komşumuza arkadaşımıza konu gelince keseriz ahkamımızı. Tanrı herkesi farklı yarattı! Haşa bize mi düşer Allah'ı yargılamak...Ammma velakin işin özü bu değildir. Yalanı önce Allah'a sonra kendimize sonrada başkalarına söyleriz hep:. Bu cümle "hepizi Tanrı yarattı" sadece bir örnekti. Örnekler çoğaltılabilir.

Hoşgörüsüzüzdür biz (doğru mu yazdım?) Bizim gibi olmayanı öyle bir yargılarız ki; Allah yarattı demeyiz vallahi. E hani nerde "herkesi Tanrı yarattı, sual olunmaz O'na lafı? "Boş!

Hiç kimseyi başkalarına zarar vermediği sürece asla yargılamamalıyız. Adı Tanrı yarattı ya da adı kendi kişisel tercihi olsun, ne olursa olsun.

Yazı dilinize hayran kaldım açıkcası. Boğulmadan yazmışsınız, boğmadan da okuttunuz bize. Bazı imla hataları dikkatimi çekti. Basit hatalar, mutlaka düzelecektir. Önemsiz.

iyi ki güne geldiniz. İyi ki okudum sizi.


tebrikler






Uyumsuz PenGuen
Uyumsuz PenGuen, @uyumsuzpenguen
12.1.2011 12:08:11




meLâL arkadaşa tavrından ve yorumu sahipLenmesinden doLayı çok teşekkür ederim...

biriLerinin beni anLamış oLmasına sevindim doğrusu.. hisLerimi anLamış da öyLe konuşmuş gibi.. şahsen ben cevap verecek oLsa idim çok kırıcı oLabiLirdim... çok üzüLdüm...

konu okumak değiL asLında okuduğunun ne oLduğunu biLmek...
çok basit ve anLaşıLır bir şey yazdım ama sayın yazan bana geçirmiş cevabında.. bir kerede başka biri yapmıştı bunu bana... niye ki, oysa iyi bir şey yazmıştım ben buraya, bir yazanı nasıL onore edebiLir ki insan, iyiydi fiLan yazı işte... yunus beLLedim ama hızır çıktı karşımdaki.. (hızır reisi kasdetmediğimi umarım anLamışsınızdır.) çok basit haLk ezgiLeri ve besLenmeLeridir bunLar, ve bu arkadaşLar nasıL bu kadar haLktan uzak besLendiLer anLayamadım... bir insan nasıL oLur da yunus emre'yi biLemez gibi kendi kendime hayıfLandım fiLan.. birkaç hikaye işte enikonu; odun hikayesi, diğer yanak hikayesi, moLLa kasım hikayesi vs vs... koca koca kurumLar dünyada yunus emre yıLı iLan etmediLer miydi yahu... hiç mi merak etmedik bunLarı, bu adamLar ne yapmışLar diye..

çok harika oLmuş, nefisdi gibi yazsa idim beLki o vakit daha iyi anLaşıLacaktı herşey...

size çok görmüyorum eLbet tavrınızı, biLmiyor oLabilirsiniz ,o an unuttunuz beLki, hatırınıza geLmedi işte, şaşkındınız fiLan faLan…

eee sonrası nerde o vakit… kusura bakmayın ama

'' eşşeğin büyüğünü ahırda unutmuşsunuz''

Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz, @aynurengindeniz
12.1.2011 09:13:34
Tebrik ederim. Selamlar.
erolabi
erolabi, @erolabi
12.1.2011 09:03:49
Ben demiştim :)))
Yeni usta bir kelime ebesi geldi diye içimden.
Tebrik ederim.
Saygı ile ...
Değerli yazar...
handan akbaş
handan akbaş, @handanakbas
12.1.2011 08:58:46
Duygular, hissedilenler güzel aktarılmış,Doğuştan'ın duygu karmaşası ve yaşadıkları, çok yönlü ele alınıp işlenmiş.
Hayatta biçok örnekleri karşımızda olan, içimizde yaşayalardan biri Doğuştan.
Anlatımınız akıcı, tebrikler, yeni paylaşımlarda buluşmak dileklerimle, selamlar.
Sabiha KÜÇÜKTÜFEKÇİ
Sabiha KÜÇÜKTÜFEKÇİ, @sabihakucuktufekci
12.1.2011 01:39:30


"güzel insanlar güzel atlara binip gittiler"
e onlar gidince ortalık hüzün kırık hayatlar ah bu kötü örnekler vurdum duymazlıklar aymazlıklar..

aslında hepimiz bu durumdan şikayetçi...
peki ne yapabiliriz..?
sevgi yürekli empatik dost güzel insan güzel örnek olabiliriz...:)

kutladım düşündüren sorgulayan günün paylaşımını hayata kattığınız erdemli eşsiz güzellikleri değerli yazar..:)
sevgim saygımla hep selamlar...

handan akbaş
handan akbaş, @handanakbas
12.1.2011 00:47:02
Çıkmam lazım, okuyamadım, tebriklerimi bırakayım sabah okuyup yorumlayacağım.
Selam ve hayırlı geceler dileklerimle.
selahaddin6
selahaddin6, @selahaddin6
12.1.2011 00:40:58
Sayın yazar: adam cambaz ipte demiş, siz bağlantıyı bence yanlış kurmuşsunuz.
incidal
incidal, @incidal
12.1.2011 00:35:09
Gün içinde tüm yazıları okumaya vakit bulamıyorum.Gerçekten günün yazısı olmayı hakeden bir yazı,kutluyorum.Sevgiler
Mehtap ALTAN
Mehtap ALTAN, @mehtapaltan
12.1.2011 00:02:09
10 puan verdi
Yeniden yeniden gönülden kutluyorum günü ışıtan zenginleştiren çalışmanızı...
BANU ULUDAĞ
BANU ULUDAĞ, @banuuludag
12.1.2011 00:02:08
Şimdilik tebrik ediyorum güne düşen yazınızı.

Yarın tekrar sayfanızda olacağım

Uyumsuz PenGuen
Uyumsuz PenGuen, @uyumsuzpenguen
11.1.2011 22:32:41






gördüğüm kadarı dergâha eğri odun getirmemişsin hiç...
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER, @ayselaksumer
11.1.2011 21:51:17
Yazılarınızı okumayı çok seviyorum. Yine çok anlamlı ve güzeldi. Tebrik ederim. Sevgilerimle..
erolabi
erolabi, @erolabi
11.1.2011 15:16:11
Ben de beğendim..önceki yazılarınız gibi...
Hadi hayırlı edebi yolculuklar...
Selam ve saygı ile.
lacivertiğnedenlik
lacivertiğnedenlik, @lacivertignedenlik
11.1.2011 15:01:08
10 puan verdi
ben küçük adamlar diyorum bunlara doğuştan büyüyenler .

yalnız yazının sonunda şöyle bir şey hissettim ,elbette maneviyat kişiler için önemlidir ,kişinin dua etmesi ve ruhunu açması onu elbette rahatlatır ,ama tıp denen bilimsel gerçekleri de yadsıyamayız ,buradaki sığınış kişinin yalnız kalışı sonucudur ,içini dökme isteğidir ve yerindedir.


sevgimle
Mehtap ALTAN
Mehtap ALTAN, @mehtapaltan
11.1.2011 14:21:20
10 puan verdi
ve bekle beni bana susturan masalımın kangren salınışı...

sizi okumak büyük keyif...

kutladım çokca...
bilgekul
bilgekul, @bilgekul
11.1.2011 12:36:58
çok beğendim yazınızı..

öykülenmesi, tasfirleri ve iç sesleri oldukça güzel aksettirilmiş.. zaman zaman yazım hataları var.. ama bu kadar güzelliğin içinde " amaaan adam sen de!" diyerek görmezden geldim...


saygımla

bilgekul tarafından 1/11/2011 12:37:48 PM zamanında düzenlenmiştir.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL