13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1522
Okunma

BU KONUDAN BEN DE BIKTIM VE SON KEZ YAZIYORUM.
Aklım yangın yeri gibi. Bin bir türlü düşünce, birbiri ardınca seferde. Söylemek istiyorum ama nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum. Nasıl söyleyeceğimi bilmediğim noktada kızgınlığım başlıyor. Kendime olan kızgınlığım. Çünkü konuşmam lazım. Bu benim insan olarak en doğal hakkım: Konuşmak. Birileri incinir mi? İncinebilirler. Özür dilerim, yapacak bir şeyim yok. İncinmek, onların tercihleri. Bu gözle bakmam lazım. Ama bakamıyorum. Çünkü ben, o birilerine değer veriyorum. Onlar benim aynı toprakları, aynı bayrağı, aynı geleceği paylaştığım, paylaşacağım insanlar.
Bu ruh haline ne zaman geldim? Uzun zaman önce. Ama son günlerde bir telefon konuşması yaptım ve ruh halim tavan yaptı. Kayınvalidem ile konuştum. Her zamanki, haftalık sohbetimiz sırasında konu, nasıl bilmiyorum, bir noktaya geldi ve kayınvalidem: “Ben 1923 doğumluyum. Cumhuriyet çocuğuyum. Atatürk’ü gördüm. Bana baş bağlamak yakışmaz. Yapmam” dedi.
1923 doğumlu. Yani, bu gün 87 yaşında. Tıpkı Cumhuriyet gibi.
Kimin neyi eksik kaldı, 87 yıl boyunca? Kim dilini kullanamadı? Bana sakın Kürtçe demeyin. Ülkem topraklarının ismi: Türkiye. Resmi dili: Türkçe. Sınırlarım içinde Türkçe den başka dil konuşulamaz. Dört duvarının içinde hangi dili konuşursan, konuşursun. Ama evinin kapısından çıktığın an dilin tektir: Türkçe. Benim hakimin, benim savcım, benim polisim senin dilini bilmek zorunda değil. Sen onun dilini bilmek zorundasın. Yani? Türkçe bilmek zorundasın. Ha! İstiyorsan git, Almanca öğren, İngilizce öğren, ne öğrenmek istiyorsan öğren. Ama bu sınırlar içinde Türkçe konuşacaksın.
Andımız kalkmalıymış. Neden? O Türk değilmiş. Oldu canım. Ama sende değil ki kabahat. Seni konuşturanda. Sana konuşma hakkını verende. Sen benim askerimi şehit et. Ülkemin sınırlarını tehdit et. Sonra çık ortaya, “Siktir git” de. Elini, kolunu sallaya sallaya da dolaş. Sen dolaş, benim gazetecim: “ Analarını bile satarlar “ dedi diye istifa etsin, özür dilesin. Ben Oktay Ekşi olsam hayatta özür dilemezdim. Yalan mı söyledi? Anaları dışında memlekete ait ne varsa satmadılar mı?
Yunanistan mali krize girdi. Satışa çıkardıklarına bakın:
4 adet Airbus A340 yolcu uçağı ile aralarında kumarhane, savunma, demiryolu ve madencilik şirketleri hisselerinin de olduğu devlet varlıkları.
AKP hükümeti döneminde ne kadar toprağımız satıldı, biliyor musunuz?
AKP hükümetleri döneminde yabancılar Türkiye’den 24 milyon 79 bin 957 metrekare taşınmaz aldı. Bu rakam tam 4 bin 500 futbol sahası büyüklüğüne eşdeğer. Resmi rakamlara göre, 1753’ten bugüne kadar yapılan taşınmaz satışlarının rekoru da AKP’nin elinde bulunuyor. 2002’ye kadar geçen 253 yılda AKP döneminin, ancak yarısı kadar taşınmaz satıldı. 1753’ten 2002’ye kadar satılan taşınmaz mal miktarı 11 milyon 965 bin 181 metrekare oldu.
Türkiye’deki taşınmazlara ilgi gösteren yabancı ülke vatandaşlarının başında ise İngiltere yer alıyor. Bu ülkeyi sırasıyla, Almanya, Yunanistan, İrlanda, Danimarka, Hollanda, Norveç, Avusturya, Belçika ve Fransa izliyor. Yabancıların en çok ilgi gösterdiği şehir ise Antalya oldu. Bu kenti sırasıyla, Muğla, İstanbul, Aydın, Bursa, İzmir, Mersin, Ankara, Yalova ve Balıkesir izliyor.
Yabancıların bugüne kadar Türkiye’den aldığı taşınmazların 30 milyon 794 bin 755 metrekarelik bölümü arsa/arazi, 5 milyon 250 bin 792 metrekaresi ise apartman dairesi, villa gibi bağımsız bölümler oldu.
Ya satılan kurumlar?
Tam 123 adet. Listeyi yazmak isterdim ama yürek daraltıcı olduğu için vazgeçtim.
Şimdi ben bu adamların varlığına neden katlanıyorum? Çünkü başörtüsünü serbest bırakıyorlar. Birileri başlarını rahatça örtsünler diye ülkem satılıyor. Bu mudur? Aynen bu’dur.
Dileğim o ki; bir gün başınızı örtmek uğruna harcadığınız bu vatan toprağına “ Biz ne yaptık? “ diye dövüne dövüne bakmazsınız, uzaktan. Ama dileğimin gerçekleşmeyeceğinin sinyalleri de duyuluyor. Neden mi? Sevr antlaşmasının hükümleri uygulanıyor da ondan. Ama sizler başınızı örttüğünüz için kulaklarınız tıkanmış, örtünmüş durumdasınız. Duyamıyorsunuz, göremiyorsunuz.
Şimdi, bu yazıma istediğiniz yorumu yapabilirsiniz. Veryansın edebilirsiniz. Hiç umurum değil. Çünkü sizi duymuyorum.
Kulaklarımda andımızı söyleyen gençlerin sesleri yankılanıyor:
Türküm, doğruyum, çalışkanım,
İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak,
Yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe
Durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.
"Ne mutlu Türküm diyene!"
Eser Akpınar
28.11.2010
İzmir
Not: Saadet Partisi liderinin, ağzından akan salyalarını toparlayamadan yaptığı konuşmayı izlemek, beni delirtti. Hala bu adamın peşinden gidenler olduğunu görmek, içimi acıttı. Din konusunda hiçbir olumsuz söylemim yok, olamaz. Ama benim güzelim Dinim, Erbakan, Erdoğan, Gül gibilerinin eline kalacaksa; kimse kusura bakmasın. Ben de Müslüman’ım. Dinime sahip çıkarım.
Not2: Bu yazıyı dün yani 28.11.2010 tarihinde yazdım. Masa üstüne kaydettim. “ Dur bakalım Eser, biraz sakinleş “ dedim. Ve inanın bu yazıyı paylaşmayacaktım. Sadece kendi kendimi sakinleştirmiş bir yazı olarak saklayacaktım. İki şey beni yoldan çıkarttı:
1- Haydarpaşa garının yanışı: Bitti ya! Resmen bitti. Elimizde ne kaldı? Yakında kalanları saymaya başlayacağız.
2- Sümeyye’nin milletvekilliği: Babası izin vermezmiş! Kimsin kızım sen? Demezler mi??????
Ve çok rica ediyorum, yanıt yazacaksanız; bana Kuran’dan surelerle gelmeyin. 2010 dan 632 yi çıkartabiliyorsanız gelin.
Yani; TC vatandaşı kimliğinizle gelin. Olur mu?
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE…!