10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1113
Okunma
İçindeki volkanın bir türlü önüne geçemiyordu. Küçüklüğünden itibaren her işe girip çıkmasına rağmen, onun duyguları bambaşka bir istek için yanıp tutuşmaktaydı.
Romanların, öykülerin gizemli dünyasındaki kahramanların karakterleri ile özdeşleşmek, onların içsel dünyalarında gezinmek mutlu olmasına yetip de artıyordu bile.Daha on iki yaşındayken Daniol Defo’nun Robinson Croze’sini defalarca okumuştu.Kendisini kahramanın yerine koyuyor,onun yaşam tarzına özeniyordu.O yılın okul tatilinde dedesinin köyüne gider gitmez,üzüm bağlarını beklemek bahanesiyle,dayısına yaptırdığı sayvanı(kulübe) mekan tutmuş,evin karabaşını da zorla kendisine arkadaş edinmişti.Dedesinin çift kırma tüfeği,sayvanda yanı başında asılıydı.
Bu kısacık tatil macerasında doğayla iç içe yaşamanın zorluk ve güzelliklerini beraberce içine sindiriyordu. Üzüm bağlarında kaplumbağaların ilginç sevişme sahnelerini dakikalarca izlemeden edemezdi. Birbirlerine “tok,tok” diye vurularken sevişmenin ilginç sesi kulaklarına kazınırdı.
Ağustos böceklerinin gece çıkarmış oldukları kesik kesik ince sesler, ışık böceklerinin parlayan ışıltıları, arada bir karabaşın tedirgin uluması,ona;gecelerin de korkusuz olmadığının izlemini edindiriyordu,yavaş yavaş.
Böylece doğayla barışıklığı çok erkenden başlamış,tek başına bir şeyler kazanmanın muştusuyla özgüvenini kazanıyordu.Kazandı da!.
Yıllar geçtikçe, yaşam şartlarının acımasız fırtınaları, onu sağa sola savuruyordu.Her savruluşunda yere yıkılmasına rağmen ayağa kalkmasını başarabiliyordu.
Yaptığı bütün işlerde; terzilik, lokantacılık çıraklığı, inşaat ve fındık işçiliklerinde değişik insan tiplemeleri ile içli-dışlı oluyor,onların yaşamlarını inceliyordu.İnsanların riyakarlıklarını,her türlü sahtekarlığı buralarda öğrense de yine de onlardan kopamıyordu.
Yaradılışındaki özellik, özgür olmaktı. Yalakalık yapmayı başkalarının şemsiyesi altına girmeyi hiç sevmezdi. Bu zamana dek tırnakları ile kazıyarak gelmiş, her şeyi bileğinin gücüyle kotarmıştı.Her zaman yalnız kalmasına rağmen kimselere boyun eğmemiş ve dik durmasını yeğlemişti.
Olan oldu! Son rüzgarlar onu, paçavra gibi pazarların içerisine kaldırıp attı. Her ortama girip çıktığı için “pazarları” yadırgamadı.Biraz zorlansa da hemen uyum sağladı.Buraların kuralları ise tamamen farklıydı.Bir sürü yalaka ve menfaat düşkünü insan ile yüz yüze geldi.Kimseye yine boyun eğmedi.Bu özelliği,kendisine pahalıya patladı.Önce zabıtalar saldırdı.Yılmadı.Onlarla mahkemelik olacak kadar yasal prosedürleri uygulamaya çalıştı.Peşinden mafya,saldırdı.Yine yılmadı.Kafası gözü kırılmasına rağmen biyonik adam gibi kırılan parçalarından yeniden doğdu.Pek kısa zamanda herkesin gizlice gıpta ettiği “korkusuz” oldu.
Zaman zaman bohem yaşamı içinde bulunduğu anlarda dolu dizgin yaşadı.Pavyonlar ve genelevleri,vaz geçemediği mekanıydı,o zamanlar!.Oralardaki kadınların çaresizlikleri,yüreğinde derin izler bırakıyordu.O zavallıları,dışarıdaki hain şatafatlı yaşamın tuzaklarında posası çıkarılıp atılmış birer zavallılar olarak görüyordu.Gözyaşlarını,sadakati,sevgiyi,aşkın kralını hep o kadınlardan öğrendi.Orospuların,fahişelerin her çığlık atışlarında dışarıda saltanat süren şiş göbekli para babalarının kirli emellerine isyan çığlıkları olarak değerlendiriyordu!
Okumaktan ve yazmaktan hiçbir zaman kopamadı. Şartların namüsait olması bile;onu bu tutkusundan caydıramadı.Çok geçmeden birkaç internet sitede yazmaya başladı.Kendisini kısa sürede dostlarının desteği ile geliştirmesini bildi.Hiç bir zaman nankör olmadı,ama doğrular için de en sevdiği dostuna bile taviz vermedi.Pazarlarda yazıp,çiziyor;akşam eve gelir gelmez internetin başına geçiyordu.Bazen sabaha dek yatak yerine oturduğu koltukta uyuduğu oluyordu.
Zaman geçtikçe bu sitelerin atmosferinin de farklı olduğunu sezinlemeye başladı. Farklı gruplar farklı şekilde birbirleriyle kontak kuruyorlardı.
Bir gün “Yazarlar kıraathanesinin” yeni açıldığını duydu.Ne yapıp yapıp,oraya gidecek oranın atmosferini içine sindirecekti.
Öyle de yaptı. O gün çadırını açmadı. Arabasını parka çekip evden ayrıldı.Adresi bulmakta biraz zorlansa da sonuçta “yazarlar kıraathanesi” levhası karşısındaydı.
İçeriye girdiğinde yüreğindeki gizemli bir sevinç, çetrefilli yaşamı yazan elit insanlarla karşılaşacağının mutluluğunun sinyallerini veriyordu adeta.Ürkek bir şekilde etrafa göz gezdirdi.Bakışları, masalarda grup oluşturmuş yazar dostlarının üzerlerine kaydı.Her grup,kendi dünyalarına çekilmişlerdi.Hiç kimse,onun içeriye girdiğini fark etmedi.İçerde izbe bir köşede duran boş sandalyeye sessizce geçip oturdu.Bir kez daha etrafa göz gezdirdi.Her grup,kendi aralarında kafa kafaya vermişlerdi.
Oturduğu yerden salona açık bölmesindeki yerde beliren kargaşaya gözleri odaklandı. Anlam veremedi.Dikkatini yoğunlaştırdı.Birisi,eline geçirdiği mikrofonda sürekli şiir okuyordu.Şiirin sayfaları,bitmek bilmiyordu.Şiir okumak için sırasını bekleyenler ise sabırsızlıktan tırnaklarını kemiriyorlardı.Bazıları ise mikrofonu bir an evvel kapmanın yarışıyla çişleri geldiği halde tuvalete gitmemek için hoplayıp zıplıyorlardı.Bir ara şiir okuyan şairin(!) dalgınlığından yararlanıp eline mikrofonu geçiren bayan şaire,yerlerde yatarak “ off ana! Dost! Dost!” seslenişleri içerisinde yerlerde yuvarlanıp duruyordu.
Yanına gelen garsonun:
- Ne içersiniz ağabey? Seslenişi ile irkildi.
- Çay!Bu yazarlar kıraathanesinin görünümü hep böylemidir? Diye soramadan edemedi.
- Bu ne ki ağabey!Bugün en sakin günlerinden!..
Şekersiz çayını yudumlamaya çalışırken; meraklı bakışları, bu seferde masalardaki gruplara kaydı.
Tam karşısında göbeğini kaşıyıp duran tombik biri ,mizahi eleştirilerini yaptıkça;kendisine bağlı olan grup,sırıtıp duruyor,alkışlarla pohpohluyorlardı:”Çok güzel ağabey,sizin yorumlarınızın hastasıyız.Sanki destan yazıyorsun ağabey.”
Çam yarması gibi görünümüyle, içinden kıs kıs;” ulan kerizler,şöhret olmanın yolu benim yorumlarımdan geçer diye içsel duygularla gülümsüyordu.Etrafındaki yalaka grup, sen bizi tek şöhret yap da” dercesine ağzının içerisine giriyorlardı adeta.
Çayından bir fırt daha çekti.Ayağa kalktı.Elinde bardak,gruplar arasında zehir hafiye gibi dolaşmaya başladı.Hiç kimse, yine onu fark edememişlerdi.
Yandaki gruba gözleri takıldı. Genç bir bayanın konuşmaları karşısında korkmalarına rağmen el pençe durmuşlar,gözlerini ondan ayırmıyorlardı.Üstüne üstlük; “ sen bir tanesin;eksiğimizi, gediğimizi söylemeye devam et.Suratımıza şamar gibi vur ki,gafletten uyanalım!”
Grubun lideri genç bayan:
“-Ulan sizleri yola getirecem getirmesine amma yüzme bilmiyorsunuz.Başıma bela olacaksınız.Ben Karadeniz uşağıyım,kendine güvenen peşimden gelsin yoksa Karadeniz’in azgın dalgaları hepinizi yutacak da!
Elindeki çayını yudumlamaya devam ederken,bu genç bayanın hırsından bir şey anlayamadı doğrusu.
Garson’un:
- Çayını tazeleyem mi ağabey? Sözleri ile kendini toparladı biraz.
Şimdi başka bir grubun yanındaydı,zehir hafiye gibi.Bu grubunda lideri bayandı.Siteye yeni gelmiş olmasına rağmen büyük taraftar toplamayı başarmıştı.
Kadın:
“- Roman ve öykü yazma teknikleri üzerinde ahkam kesiyordu. Konuşması bitmek bilmiyordu.etrafındaki yalakalar: “- efendim,sizlere öykümü göndermiştim.Sizce benden yazar olur mu?
“- Olur olmasına amma ; benim doktrin gibi emirlerime aynen uymanız lazım!”
Başka bir grup kendi aralarında ağlayıp sızlanıyorlardı.
“-Ben niye yazıma “böcek”,”kurdele” alamadım?” diye.
Ara sıra yan masalardan kendilerine doğru sakız fırlatıyorlar “Alın size böcek yerine sakız, çömezler!Sakızı kapan şanslı kişi ise “ Eh ne yapalım!Buna da razıyız” dercesine ağzında sakızı patlatıp duruyordu.
Tekrar geldi, sandalyesine oturdu. Yığılıp kalmıştı sanki. Tam çekip gitmeye karar vermişti ki sol dipteki masadan gelen cıvıl cıvıl gelen seslerle o tarafa doğru yöneldi. Masaya yanaştığında şaşırıp kalmıştı.Herkes,kapris yapmadan bazı şeyleri ortak noktada paylaşıyordu.Üzerlerindeki libaslar,gerçek mesleklerini ele veriyordu.
Aşçı, terzi , inşaat iççisi,emlakçi,omzunda papağanla gelen kuş satıcısı,mutfak önlüğü ile gelen dul bayanlar,yetim kızlar toplanmışlardı.
Dikkatini o masaya odaklandırdı. Masaya iyiden iyiye yanaştı.Aşçı kadın,yaptığı yemek tariflerini;terzi,konfeksiyon çıktığından beri sinek avladığından;inşaatçı,sigortasız çalışmaktan;emlakçi,”toki”ler çıktığından beri işlerinin kötü gittiğinden,dul kadın önündeki mutfak önlüyle tek yaşamanın risklerinden anlatıp duruyorlardı.Kimse kimseyi üzmüyordu.
Bu yazarlar grubunu kendisine oldukça yakın buldu.Artık sevinçliydi.Oturacağı grubu seçmişti.
- Selam arkadaşlar! Beni de aranıza kabul eder misiniz?
Hepsi birden ayağa kalkıp saygıyla eğildiler,yer gösterdiler.
- Biz zaten seni tanımaktayız.Sen de bizim gibi halktan birisin.Pazarcıların yüz akısın!Canımız,ciğerimizsin.Bizler de seni bekliyorduk zaten.Hoş geldin aramıza “korkusuz yazar!”
Kıraathanedeki, gerçek yerini bulduğuna çok sevindi. Bundan sonraki gelmelerinde o gruptan hiç ayrılmadı.
Bitti.