8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
934
Okunma

Hani sorular vardır. Çoğu da saçma sapandır:
Issız bir adaya düşseniz, yanınızda olmasını istediğiniz üç şey nedir?
Öyle seçenekler sıralarlar ki, “ Hepsi “ demek istersiniz. Ama sadece birini seçmek zorundasınızdır.
Ya da soru: Öleceğinizi bilseniz ne yapmak istersiniz?
Bu soruya nasıl seçenek sunulur?
Filmler vardır. Üstünden yıllar geçse de tekrar tekrar izlemekten bıkmayacağınız. Hayattır, insandır, aşktır…
En doğal, en saf haliyle…
Özlediğiniz, yaşamak istediğiniz, düşlediğiniz haliyle…
Selvi Boylum Al Yazmalım… Bir klasiktir.
İngiliz Hasta ( English Patient )….Muhteşemdir.
Benim Afrika’m ( Out of Africa )… Söze gerek yoktur.
Dr. Jivago… Ne denebilir ki?
“ Artık böyle filmler çekilmiyor “ diyenlerdenseniz size ” Zaman Yolcusunun Karısı “ filmini öneriyorum.
Bu akşam ikinci kez izledim.
Amerikalı yazar Audrey Niffenegger’ın kitabından filmleştirilmiş. Bir aşk hikâyesi.
Kendini hep başka yerlerde ve zamanlarda bulan adamla ve onu hep bekleyen karısının hikâyesi.
Sabır ve özveriyle var edilen bir aşkın hikâyesi.
İnsanoğlunun geçmişine sığınma ihtiyacıyla, geçmişinden kaçma çabası arasındaki paradoksu ve aslında her insanın geçmişine yaptığı ziyaretlerle gelecek umutları arasına sıkışmış zaman yolcuları olduğunu düşündürüyor izleyene. Satır aralarında ise; zamanın uçuculuğu vurgulanırken, geçmişten ve gelecekten vazgeçip günü yaşamanın değeri hatırlatılıyor.
“Beni yeniden gördüğün zaman lütfen seni daha önce hiç görmemiş olduğumu hatırla. Sana bir yabancıymışsın gibi davranırsam sakın şaşırma; çünkü benim için yepyeni biri olacaksın.”
Adam, zaman içinde yolculuk yaparken, kızı beş yaşına geldiğinde öleceğini öğreniyor. Kimden? Kendisi gibi zamanda yolculuk yapabilen kızından.
Öleceği günü bildiği için; o günü sevdiğine ayırıyor.
Kızı ile zaman içinde karşılaşacağını biliyor.
O yüzden o günü tek bir kişiye ayırıyor: Ölümsüz aşkla sevdiği, karısına.
Ve soru yanıtlanmış oluyor.
Öleceğinizi bilseniz ne yapmak istersiniz?
Eser Akpınar
İzmir
02.05.2010