Gönlünün arzusuna göre iş yapma ki, sırtına pişmanlık yükü yüklenmeyesin. ferideddin attar
yalciner17
yalciner17

sardunya/ ARDAHAN ÖYKÜLERİ 102

Yorum

sardunya/ ARDAHAN ÖYKÜLERİ 102

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

546

Okunma

sardunya/ ARDAHAN ÖYKÜLERİ 102

Kelimesini kelimesi kelimesine kullanırdı.
Adamın hiç garibine gitmezdi.
Cesaretini nereden alıyordu, dersiniz?
Kuvvetini nereden topluyorsa oracıktan güç kazanıyordu.
Kafalı adamdı.
Sardunya sözcüğünü rahat ve bilmişce kullanmaz mıydı?
Ne buyurcanız. Kim ne diyebilirki?
İmtihan etcek değiliz.
Yetki itibariyle değil, biz de bilmiyoruz.
Sardunya ağaç da mı yetişir, torpak ta mı?
İnsanların bilmeden ezbere kelime kullandıklarını küçüklüğünde farketmez mi? Kendi de koyverdi bu has’iyeti kendi şahsına.
Millet bahçesinde çocuğa " FRUKO" yu getir demişti babası, çocuk KRİKO’yu getirdi. Babasıda frukoyu uzatmıştı ustasına. Tamircide, o da zılgıt yemişti ustasından.
Çocukken jeton düşmüştü. Kelimeler birer etiketten şey. Un çuvalına, nohut ve lobiya çuvalına eskiden dükkanlarda tahta çubuğu bıçakla başından ayırır, kağıt geçirirdiler. " Un fiyatı: şu lira şu kuruş" gibi.
Etiket simgelerdi. Un olmazsa olmaz.
Tadarak da olur olur.
Mutlaka tabii " un" du.
Ya un olmaz olsaydı.

Fırtığlı Kurban: Mektepte bir bele hikaye yaşamıştı.
Öğretmen telaşlan anlatıyor:
- Çocuklar! Müfettiş gelecekmiş. Müdür Bey söyledi. Okumanızı test için size soru soracaktır. Resimli afişlerden okumanızı ister. Ben bunları bilirim. Mutlaka böyle olacak. Sıkıştınız mı? Resimden çıkarım yapın. Mesala bu resim, kaplumbağanın altında yazı var: "Kaplumbağa" yazar. Böyle bilip okuyacaksınız.
Fil, at, kaz, ördek resimleri altında yazıyla hayvanların ismi kelimesi yazılıydı. Resimden tanıyıp okuyan veya resimde tıkanan harfi heceyi ve kelimeyi vuruşturarak okuyordu.
Fırtığlının arkadaşı Haşo’yu müfettiş afişlerin karşısına çağırdı:
- Oku bakiim oğlum. Elindeki cetvelle resmi ve kara kitabi harflerle hayvanın altı sıra kendisi irilikte yazılmış: Kaplumbağa’yı hecelemeden okumaya başladı. Ehe! Eheğh! Haşo hırtleğini ey bir temizledi. Gözünü herşeyden arındırıp afişin odağına topladı. Ama bunu herkesin anlamasını sağlamak için hareketlerini abartarak bellim etmeği geçin, şişirdi resmen hareketi.
Okudu: Ne okusa beğenirsiniz?
- TOS- BA- ĞA!..
- ...............
Fırtığlı eve geldi. Üstünü başını çıkarmasına ne hacet; bir şeyi yoktu. Üst göyneği, dağarcığı andıran bir kitap koyulacak gibi şeydi. Ayağında paltur yamalı ve üfelenmişti.
Sekiye zıpladı çıktı. Karanlık kısma geçti. Ot yastıkların birini dalına, birini sol böyrüne koydu. Köy Ağası gibi kurundu. Merteklerde asılı eşyaları saymağa başladı.
Kaç gündür "sardunya" kelimesini arıyordu. Okulda arkadaşlarının bilmediğini çözdükten sonra başladı: Sardunya’yı kullanıp durmaya. İnsanlardan bir itiraz gelmeyince bakkal’da, ev’de halasına, ahırın yanın’da dedesine ’Sardunya’ ile ilgili cümleler etti. Hiç bir kontrol sistemiyle karşılaşmıyordu. Kendince bazı kanılara vardı: insanlar ihtiyaçları oranında iletişime giriyor. Gerisine pekte dikkat etmiyorlardı.
Bakkal’a un verir misin? diyen kişi un’u istiyordu. Bakkalsa bir kilo un’un getirisini, yoksa istediğin kadar dil dök. Un beyazmış? Billurmuş? Yok oymuş? Sardunya gibi al almış. Buna, demek; kulak asan olmuyordu.
Tevriyelere ne dersin? Birincisiniz dersin adam bir- inci- siniz anlar.
Yüksel Abi’nin çalıştırdığı Kristal Lokantası’na bir evle ( öğle) babasınnan gitmişti. Adamcağız yemek tezgahının önüne geçip hiç konuşmaksızın işaret parmağıyla tas kebabını görsetip iki parmağıyla iki porsiyonu belirtip, oturup; yemek yemiştiler. Baba, oğul, kasaya varıp, parayı ve adisyon kağıdını uzatmış, gine konuşmadan paranın üstünü alıp çıkmıştılar...
Bir gün manavın birinde bir müşteri Elma Kasasını göstererek " Babam, babam! Hele buradan bir kilo portakal tart! " demişti. Manav elmayı tartıp vermişti. İki kişinin gözü önünde cereyan eden şeye isim yanlışlığı kar etmedi.
Gönül Abla, Ali Dayının deredeki eve her yaz gelir. Sardunyaları yola doğru; pencereleri açar, dizer. Saksılardaki yeşil yapraklı kırmızı çiçekler, ha bak! Sardunya bunlardır. Ardahanlı Hanımefendilerin sevdiği en baş çiçeklerdir.
Bir hafta okulda herkesin ağzında, sözcüğü bilmeden ve görememişliklerine karşın bin senedir sardunya’yı evelik gibi, delibadıbadı gibi değinip söylenmediler mi? Külül, Gımı, yemlik...
Baba eşk olsun ! Külül
Aşk olsun. Gımı
Kara sevda olsun.Yemlik.
Kirva! Sardunya nerden çıktı?
Allahın seversen!..

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Sardunya/ ardahan öyküleri 102 Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Sardunya/ ardahan öyküleri 102 yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
sardunya/ ARDAHAN ÖYKÜLERİ 102 yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL