16
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1694
Okunma

Geçtiğimiz Pazar günü üniversite sınavlarının ilki yapıldı.
Bu sınavlarla ilgili dört olay düştü gündeme.
1- Kızıltepe sürgünleri.
2- Sınav borcu yüzünden intihar eden Soner Semih’in, sınava giren kardeşi.
3- Türbanla sınava alınmayan kızlarımız.
4- YÖK başkanının sınavsız üniversite çalışmalarını açıklaması.
Kızıltepe sürgünleri olayı demokrasimizin yüz karası.
Soner Semih olayı, eğitimin tüccarların eline geçmesinin ağlatan sonucu.
Türban olayı ise, yıllardır boşu boşuna kanayan, kanatılan bir yara.
Sınavsız üniversite ise, ’ Nerede o günler ? ’ dedirten bir durum.
On iki Eylül öncesi öğrencilerindenim ben. Bizim okulun (İTÜ) adı tamamen solcuya çıkmıştı o dönem. Solun otuz sekiz fraksiyonu birden temsil edilirken, sağcı olarak sadece okula türbanlı olarak serbestçe girebilen ve alt kattaki mescidde namazlarını kılabilen kız öğrenciler görülürdü. Yani kimse onların türbanlarına falan karışmıyordu. Okulda hâkim olan solcuların en çok karşı çıktığı şey,diğer kızların fazla makyajlı ve açık giyinmeleri ile okulda öpüşmeye falan kalkışmaları idi.
On iki Eylülün bu ülkeye en büyük kötülüklerinden biri de türbanla okullara girişi yasaklamış olmasıdır. O günden beri iş başına gelen iktidarlar bir türlü çare bulamadılar . Bu da sürekli birilerini mağdur ederken, diğer taraftan birilerine de mağduriyet puanları kazandırmaya devam ediyor.
Son sınavda türbanın içindeki peruğa da müdahale eden sınav yetkilisi bu konunun yeniden gündeme gelmesine , yeni mağdurların ve mağduriyet kazançlarının ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Bu konu neden çözülemiyor ? ’ Yüzlerinin tanınmasına olanak sağlayacak şekilde giyinen herkes dilediği kıyafetle eğitimine devam edebilir ’ şeklinde bir yasaya kimin itirazı var ?
Haklı olarak istenebilecek olan, edep yerlerinin gizlenmesi ve yüzlerin tanınmasına olanak sağlanması olabilir. Bir siyasî partiyi ya da illegal dernekleri temsil edecek tek tip kıyafetler olmaması şartı konabilir. Hizmeti verenlerin kıyafetlerine kısıtlama getirilebilir.
Kısacası ; eğer istenirse bu problem bal gibi çözülebilir.
Madalyonun diğer yüzüne bir göz atmakta da yarar var bence.
Bu kızlarımız özgürlük istiyorlar. İnançları gibi giyinmeyi ve öyle yaşamayı istiyorlar. Bundan doğal ne olabilir ? Batı demokrasilerinde bu özgürlükler çoktan kazanılmış. Değişik inançlara mensup kişiler, dilediği kıyafetleri de giyerek okullarına gidebiliyor, ibadetlerini de serbestçe edebiliyorlar.
Türbana özgürlük isteyen kardeşlerimizin istediği nasıl bir özgürlük acaba ? Tıpkı Batı’da olduğu gibi, herkesin bir birinin inanç ve yaşayışına saygı göstermesi mi , yoksa tek taraflı bir özgürlük mü ?
Bu konuda örnek alınan Doğu ülkelerinde bu özgürlük genellikle tek taraflı işliyor. İslâma uygun olduğu iddia edilen her türlü giyim ve yaşam serbest olduğu halde, İslâma uygun olmadığı düşünülen her türlü giyim ve yaşam şiddetle reddediliyor ve cezalandırılıyor.
Sırf saçının bir kılı göründü diye, sırf pantolon giydi diye kırbaçlanıyor kadınlar ! Namaz saatlerinde iş yerini kapatmayanlar cezalandırılıyor. Yani insanlar tek dine ve inanca zorlanıyor.
Ülkemizde de son dönemlerde bazı semtlerde kapalı giyinmeyenlerin dışlanmaya başladıkları, içki satan iş yerlerine tehditler yağdığını üzülerek duyuyoruz.
Evet arkadaşlar ; sizin istediğiniz hangi özgürlük ? Batı’da yaşanan mı yoksa Doğu’daki mi ?
Üstelik Doğu ülkelerinde bir kadın saldırıya uğradığında cezalandırılıyor. Sapıklara verilen ceza mağdura verilen ceza kadar olmuyor. Bunun adı özgürlük mü sizce ?
Gerçek İslâma hangisi daha çok uyuyor ? ’ Senin dinin sana, benimki bana ’ diyen bizim Peygamberimiz (S.A.V.) değil mi ?’ Dinde zorlama olmaz, zorlaştırmayınız, kolaylaştırınız’ diyen bizim kitabımız değil mi ?
’En doğrusu ne Doğu ne Batı ! Bize kendimize özgü bir düzen yakışır. Batı’dan alacağımız özgürlük örneğini, Doğu’dan aldığımız dine uygulayıp, kendimize yakışır bir düzen kuralım ’ demeye var mısınız ?
Fikret TEZAL