41
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3853
Okunma

Doğu Anadolu köylerinin birinde yaşayan üç çocuklu bir anneyim. En küçüğü gününü doldurmadan bir kilo altıyüz gram olarak dünyaya geldi. O an dünya başıma yıkıldı, henüz parmakları dahi birbirinden ayrılmamıştı. Saçları kaşları, kirpikleri yoktu. Dünyaya gözlerini açan her bebek ilk önce ağlar, oğlum hiç ağlamadı, o kadar çok üzüldüm ki.
Çok kötü günlerin beni beklediğini hissediyor ve acı çekiyordum…
Bilinir ki, gününü doldurmadan doğan bebekler küveze alınır ve gününü tamamlayıncaya kadar küvezde kalır. Sebebi neydi bilmiyorum, bebeğim küveze konulmadı. Beynine oksijen gitmediğinden, sapasağlam doğan bebeğimin beyni hasar gördü ve gün geçtikçe bedeninin tembelleştiğini ve bu gerilemenin bebeğimin zamanla engelli bir çocuk olarak büyümesine neden oldu. Beş sene yürüyemedi.
Eşim Parkinson hastasıydı, sık sık nöbet geçirdiğinden, sorumluluk bana kalmıştı. Maddi manevi olanca gücümü döktüm ortaya, uzun tedaviler sonucu yürüdü ama yine de normal yürüyemedi. Bu kadarını bile görmek beni dünyanın en mutlu insanı yapıverdi, çünkü oğlum adım atabiliyordu. Bir gün aniden ağırlaştı, doktora götürdüğümde bir kez daha yıkıldım, çocuğuma epilepsi tanısı konuldu.
Bütün bu uğraşların arasında eşimin hastalığı ağırlaştı ve eşim vefat etti.
Zor günler beni bekliyordu, hayat mücadelesine tek başına devam ettim. Evlatlarıma hem anne, hem baba olacaktım, oldum da… Sakat olan oğlum öyle azimli bir çocuktu ki, okula gitmek istediğini söyledi, köyümüzde okul olmadığı için, iki km uzakta başka bir köyün okuluna servisle gönderdim. Arkadaşlarının da desteği ile, servise binip iniyordu. İlköğretimini bitirdi, çok sevinçliydi. Öğretime devam edeceğini söyledi.
Liseye göndermek için şehre taşınmak zorunda kaldım. Liseyi de başarıyla bitirdi. ÖSS sınavına girdi. İki yıllık okulları kazandı.( turizmcilik, el sanatları) vs.. gibi hareketlilik gerektiren işlerdi. Oğlumun elleri ve ayakları engelli olduğu için kazandığı bölümlere gönderemedim. Başaramayacaktı… Çok üzüldü, sessizleşti, içine kapandı.
İşlerimin nedeniyle yeniden köye taşındım. Emeklerimin boşa gittiğinin farkındaydım.
Bu arada yine her gün oğlumu teselli etmeye başladım. ‘’KPSS sınavlarına gir, devlet engellilere (iş veriyor) hak tanıyor’’ dedim. Sınava girdi ve yetmiş iki puan aldı. Türkiye genelinde başvuru yaptık ama hiçbir sonuç alamadık. Bunun üzerine oğlum daha da karamsarlaştı. Oğlumun engelli oluşuna değil de, onun büyük bir ümitle hevesle verdiği mücadelenin boşa çıkmasına üzüldüm.
Ben devamlı oğlumu nasıl teselli ederim diye çareler arıyordum. Hayattan, yaşamaktan kopmasın, tek kalırsam ne olurum korkusuyla yaşamasın diye ‘’ sen üzülme oğlum, devlet engellileri maaşa bağlıyor’’ dedim ve oğlumu da alarak, büyük bir ümitle yola koyulduk.
Şehre geldim, yapmam gerekenleri araştırdım, ilk önce valiliğe gittim, köyde ikametgah getirmemi söylediler, köye gidip ikametgah kağıdı alıp yeniden valiliğe gittik. Nüfusa git kayıt örneği ve birkaç fotoğraf ve evraklar vs vs istediler. Onları da götürdüm, hepsini yetkiliye verdim. Bana bir evrak daha verdiler, ‘’bunu al giti devlet hastanesinden engelli raporu getir’’ dediler
Oğlumu alıp hastaneye gittim, oradan birkaç evrak imzaladım, sıra muayeneye geldi, içeriye girdim, doktor elindeki gazeteyi yüzünü örtecek şekilde kaldırmış okuyordu, yüzü görünmüyordu. Biraz bekledim, bana soru sormasını, bizimle ilgilenmesini bekledim, hiçbir şey sormuyordu, korkuyorum acaba seslensem bana kızar mı diye düşünürken, birden bire gücümü topladım ve ‘’ hocam affedersiniz, bir şey soracaktım’’ dedim
----Çok sert bir sesle, ne var ! dedi
----Hocam özürlü raporu için geldim
----Yine çok sert bir sesle, ne yapacaksın, dedi
----Oğluma maaş bağlattırmak istiyorum
Bu arada oğlum karşısında iki büklüm duruyor, zaten ayakta uzun süre duramıyordu..
Başladı sorular sormaya, neden böyle oldu, nasıl bu hale geldi, bunun gibi bir çok soruyu, sert bir dille soruyor, ben de hem korkudan titriyorum, hem de doğum anında yaşananları anlatıyorum.
Hastalığından emin olmak için, bir takım tahliller, filmler istedi, hepsini yaptırdım, bu arada, birkaç doktorun daha gözetiminden geçti, çünkü yedi doktora görünmesi şart koşulmuştu. Bu arada diğer doktorlarda aynı sorularla bizi saatlerce sorguya çektiler. Çocuğum tamamen takatten düşmüştü, bana yaslanarak ayakta durmaya çalışıyordu. Her haliyle çocuğumun engelli olduğu ortadaydı. Yine de, çocuğum yanında yaşadıklarımızı yeniden anlattım.
İşlemleri bitirdik
Sıra heyete girmeye geldi
Oradan da aynı sorular, (neyi var, neden böyle oldu, ne için rapor alıyorsun) gibi, yine aynı şeyler olduğu gibi ve yine sert bir dille soruldu ve ben yine korkarak hepsine yeniden cevap verdim.
Oğlum ilk defa yaşadıklarımızı, rahatsızlığının sebebini, yani doktorun ihmali sonucu, bu hale geldiğini ilk defa öğrendi. Çocuğum perişan haldeydi. Yıkılmak üzereydi.
Şimdi gidin, üç gün sonra gelin raporu alın dediler…
Köye döndük
Üç gün sonra yeniden şehre gidip hastanede raporu aldım, sakatlık oranı % 80 çıkmıştı. valiliğe götürdüm, Görevli bana raporun Ankara’ya gitmesi gerektiğini, oradan onaylanıp gelmesi dahilinde, işlemlere başlayabileceklerini söyledi, raporun gidip gelmesi iki ay sürermiş
İki ay sonra sonuç almak ümidiyle köye döndüm ve beklemeye başladım… Bu arada oğlum çok kötü günler geçiriyordu. Duydukları ve yaşadıkları onu çok etkiledi. O güne kadar söylemediklerini söylemeye başladı. Sabahlara kadar uyumuyor, ağlıyor, beni de uyutmuyordu.
---Neden beni doğurdun, ben yaşayan bir ölüyüm, bana her şey haram, gibi sitemlerle, beni de ağlatıyordu…
---İnşallah hayırlı bir sonuç alırız, seni maaşa bağlarlar, kendine cep telefonu alırsın, bilgisayar alırsın, artık bundan sonra canın sıkılmaz, hatta her istediğini alırsın, hayallerini gerçekleştirirsin, diyerek oğlumu teselli ediyordum. Sadece oğlumu değil, kendimi de teselli etmeye başladım, eğer oğlum maaşa bağlanırsa, parayı eline alırsa morali düzelir diyordum.
Ümitle beklemeye başladık…
İki ay sonra valiliğe gittim, raporun sonucu gelmişti, çok sevindim.İyi oğlum maaşa bağlanacak, yüzü gülecek diyerek görevliye doğru yürüdüm. Görevli bir evrak daha elime tutuşturdu
---Bunu al götür tamamla ve getir ki, bunu da Ankara’ya gönderelim, bunu da kabul ederlerse oğlun maaşa bağlanacak..
Şehirde kaç tane banka ve devlet kurumu varsa, tek tek onaylattım. Tabiî ki bu arada nereye neyle gidiliyor bilmiyorum, kah minibüse biniyorum, kah ticari taksiye, büyük uğraşlar sonucu ve yine bir sürü sorularla (nedenler-niçinler) karşılaşarak, işlemi tamamladım, valiliğe götürdüm
İşimin bittiğini düşünürken, o anda görevli döndü bana ‘’ siz rahmetli eşinizin ailesi tarafından, başka bir şehirden nakil gelmişsiniz, gidip bu işlemleri o şehirde de yapacaksınız’’ dedi
Bayansın ve hiç tanımadığın bir şehre gideceksin, kim bilir bu işlemler orada kaç gün sürecek, başarabilecek miyim, başaramayacak mıyım düşüncesiyle yola koyuldum. Yol yolak bilmiyorum.. terminale gidip sordum, korku içindeyim.
Söyledikleri şehre gittim, şirin mi şirin bir şehir, küçücük, her şey elimin altında gibi, bir günde tüm işlemleri haletlim, bu arada bu işlemleri onaylatırken,
‘’ hanımefendi sizi buraya neden gönderdiler, sizin kaydınız başka bir şehide görünüyor, sizi buraya boşuna göndermişler’’ dediler. Bir kez daha yıkıldım, bana neden bu eziyeti yaşattılar diye saatlerce ağladım. Elimde evraklarımla yaşadığım şehre döndüm. Valiliğe götürdüm, beni başka şehre gönderen görevli yoktu, yerinde başka bir görevli vardı, o da kaşlarını çatarak ‘’ sizi o şehre neden göndermişler, boşuna gitmişsiniz, siz buraya bağlısınız’’ dedi.
---Neyse, hanımefendi siz şimdi gidin, iki ay sonra gelin, sonucu öğrenirsiniz
Köye döndüm, oğlum merak içinde beni bekliyormuş. Sarıldık koklaştık
Sonucu yeniden iki ay sonraya ertelediklerini söyledim…
Birgün köye memurlar gelmiş, maddi durumumuzu, nasıl koşullarda yaşadığımızı araştırmış, tabiî ki bu arada (kimden sorduklarını) kimin ne dediğini bilmiyorum.
İki ay doldu ve valiliğe gittim
Cevap olumludur diye düşünüyordum. Çünkü çocuğum tüm tetkiklerden geçti, sakat raporu aldı, mutlaka olumlu değerlendirecekler, düşüncesiyle umutluyum…
Görevliye doğru yürüdüm, dizlerim titriyor, yüreğim yerinden çıkacak gibi çarpıyordu.
Sonuç gelmişti, memur dosyayı bana uzatmadan önce yüzüme baktı ve dedi ki ‘’CEVAP RET’’
Biranda her yer karardı, dizlerim tutmuyordu, ayakta duramadım, oturdum, kara kara düşündüm, şimdi köye gidip oğluma ne cevap vereceğim, ne diyeceğim.
---Oğlum sen çok büyüksün, küçükler senin dilinden anlamadı mı diyeceğim, ne diyeceğim, senin bedenin bir sana değil, onlara da mı ağır geldi, seni taşıyamadılar, fırlattıp attılar mı diyeceğim, oğlum sen üzülme, senin beden engelin, beyinsel engellilerin engeline mi takıldı diyeceğim, ne diyeceğim...
Gözlerimde yaşlar yağmur gibi dökülüyordu…
Bir süre sonra kendime geldim, görevliye neden ret cevabı gelmiş diye sorduğumda
’ben bilmem gidin idare il kurul başkanından öğrenin’ dedi
gittim başkanın odasına sordum, soruma soruyla cevap aldım
---Hanımefendi eşinizin size kalan maaşından kaç tl alıyorsunuz
---Üçyüzseksen tl aldığımı söyledim
ŞÖYLE DEVAM ETTİ...
---Biz bu maaşı kişi başına bölüyoruz, yetmiş tl yi geçiyorsa, oğlunuza sakatlık maaşı bağlatamıyorsunuz, yapacak birşeyim yok, biz, bize verilen yasayı uyguluyoruz, üzgünüm’ dedi.
Gözyaşlarımla köyüme geri döndüm...
saygılar
aynurca