16
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
4038
Okunma

Kendisini şu şiiriyle tanıtan bir şahsiyetin dünyasına hoş geldiniz:
Zamanın çağlaması kadar
Aceleci
Mevsimlerin düzensizliği kadar
Dengesiz
Ölü bedenin çığlıkları kadar
Konuşkan
Denizde ki köpük kadar
Kararsız
Komünistin yarını kadar
Ütopyacı
Ama etten kemikten bir insanım işte.
---- İYİ OKUMALAR ----
.................................................
meselci: Banu ULUDAĞ kimdir, kendisini bize on’dan fazla tümceyle tanımlar mısınız?
Banu Uludağ:
--- Merhaba sevgili Mehmet Selim. Özellikle bu söyleşi için çok mutlu olduğumu belirtmek isterim.
1973 Temmuz ayında, İstanbul’da doğdum. Bir yaz çocuğu ve yengeç kızı olarak çocukluğum yazları İstanbul Kilyos’ da denizle iç içe geçti. Kışları ise Pangaltı’da. Fransız kültüre gitmenin faydasını görerek 1993 ‘de Fransız Dili okumak için Ankara yollarına düştüm. Niyetim okulu bitirdikten sonra Paris’e kısa bir süreliğine gidip İstanbul’a dönmekti. Ama hayat, sürprizleri sevdiğimi bildiğinden beni okul biter bitmez, ne dilini ne yolunu bildiğim New York ‘a yolladı. İstanbul’a ilk ihanetim New York’ta yaşamaya karar verdiğim an oldu. Pratik zekamla kısa bir zamanda yollarını, yaşam tarzını çözdüm bu pek de İstanbul’a benzettiğim mega şehrin. O zaman 24 yaşımdaydım. Deli cesaretli olduğumdan tek başıma gittim ikinci şehrim dediğim yere. On yıl yaşadım yurt dışında. Bu on yılın içinde 1 yıl da Atina maceram vardır. “ATİNA” başlıklı yazımı okumak isteyenler siteden ulaşabilirler. İki buçuk yıl önce evlenip, tasımı tarağımı toplayıp öğrenciyken “bir daha asla dönmem” dediğim şehre yani Ankara’ya yerleştim. Geçici olarak buradayım. Üç yıl sonra tekrar New York’a temelli olarak döneceğim.
meselci: Şiir’e niçin merhaba dediniz? Şiir’e sizi yakınlaştıran durumlar nelerdi sevgili ULUDAĞ?
Banu Uludağ:
--- Şiir hep okurdum… Elimin altında her zaman şiir kitaplarım olurdu. Ama 2 yıl öncesine kadar hiç yazmayı denememiştim. Nedenini çok düşündüm; sanırım kendimi dinlemeye vaktim yoktu. Bir de şiir yazma olgunluğum…
Hayatta hep bir şeylerle mücadele ettim. Bu benim sevdiğim bir şeydir. Yeni ülke, yeni dil, yeni yaşam tarzı, yeni iş … Maddi ve manevi olarak istediğim yerlere ulaşmak için çok çalıştım. Bununla birlikte dinlenmenin yolunun gezmekten geçtiğini düşündüm. Gezmek: Yeni yerler görmek, farklı insanlar ve kültürler tanımak. Şiir yazmanın ruhu dinlendirdiğini bilmiyordum henüz...
Yaklaşık üç yıl öncesinde de hayatımda çok büyük değişiklikler yaşadım. Bu değişiklikleri duygusal olarak kabul etmeye çalışırken, şiirin o usulca dokunuşunu hissettim. Yardım etmek istiyordu bana. Ben de sımsıkı sarıldım ellerine. İlk merhaba diyen şiir oldu açıkçası.
Duygusal bir insanım. Aynı zamanda muhalefet bir yanım vardır. Haksızlığa, çifte standarda ve de nankörlüğe tahammülüm yoktur. O sebeple şiirlerimde sadece kendi duygularımdan bahsetmiyorum. “AŞKA YER YOK ORALARDA” adlı manzum hikayemde beşik kertmesinden ve içinde barındırdığı çocuk istismarından bahsettim. “AĞLAMA BEBEK” adlı şiirimi de, televizyon karşısında ağlaya ağlaya Filistinli çocuklar için yazdım. “BİR AĞAÇ OLMALIYIZ GÜLÜM” adlı şiirimde; Türk, Kürt, Laz, Rum, Ermeni bu ülkede yaşayan herkesi beraber olmaya çağırdım. Birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var. ”En çok da bugün”. Bu arada kurgu şiirlerim de çok vardır. “AH DELİKANLIM”, “AKREP İLE YELKOVAN” gibi.
meselci: Şiirsel üslubuz çok OKUNAKLI. Ya da şöyle demek istiyorum, yazma diliniz neden rahat, neden dokunaklı, neden duyarlı bir yüreğe sahipsiniz?
Banu Uludağ:
--- Duyarlı bir yüreğe sahip olmak çok güzel bir şey. Yorucudur ama sıcaktır duyarlılık. “neden duyarlı bir yüreğe sahipsiniz” sorunuzu şöyle yanıtlayabilirim: Öyle doğdum. Hassas, kırılgan, ince düşünen ve karşısındaki insandan aynı şekilde karşılık bulamayınca aşırı derecede incinen biriyim. İş, aşk, aile, dostluk ilişkilerimde hep bu böyle oldu. Bir de duyarlılık sadece kişisel ilişkilerde karşımıza çıkmıyor elbet. Hiç tanımadığım insanların sıkıntıları, acıları, mutlulukları içinde yüreğimde hareketlenmeler oluyor.
Duyarlı olmak için de duygusal olmanız gerekiyor. Şiirlerimde duygularımı “düz” kelimelerle yazmayı sevmiyorum. O zaman şiir olmuyor yazılanlar çünkü. Ama imgelerle de boğmak istemiyorum. Naçizane, o zaman da duygu olmayacağına inanıyorum. Kendimce harmanlıyorum diyeyim en iyisi. Eğer bu şiirlerimi OKUNAKLI yapıyorsa ne mutlu bana.
meselci: Edebiyat Dünyasını nasıl bilirsiniz? Yani rahatlıkla diyebilir misiniz kendinize, edebiyatçılar birbirilerine karşı hoşgörülüdürler?
Banu Uludağ:
--- İnsanoğlu, içinde olumlu ve olumsuz duyguları barındıran karmaşık bir yaratıktır. Bir insanın edebiyatçı olması onu her ne kadar pek çok yönden diğer insanlardan ayırsa da hoşgörüsüzlük gibi olumsuz yönlerinden kurtarmaz. Yalnız Türkiye’de durum biraz daha farklı. Sanatın, edebiyatın pek de değer görmediği ülkemizde edebiyatçıların birbirlerine destek olduğunu düşünüyorum. Özellikle de kadın edebiyatçılarımızın. Kadın olmak zaten zor bu ülkede, kadın edebiyatçı olmak daha da zor ve bunun zorluğunu en iyi başka bir kadın edebiyatçı anlar diye düşünüyorum.
meselci: Şiiri her kaleme alanı şair olarak kabul etmeli miyiz? Yoksa şair olmak için belli dönemlerden geçmek mi gerekiyor?
Banu Uludağ:
--- Şairlik sizin ruhunuzda vardır belki ama ona ulaşmak için çok ama çok çalışmak gerek. Öncelikle yaptığı işin hakkını her yönden vermesi gerek insanın. Yazdığı dili ve yazım kurallarını iyi bilmeli, yani yaptığı işe saygılı olmalı. Çok okumalı. Özgün olmalı. Şiirleriyle dokunduğu her şeye can vermeli. Şiir yazılabilir, ama şair olunmaz kolaylıkla. Ben buna inanıyorum.
Bu dediklerimi ve daha fazlasını yapan herkesin de şair olabileceğine inanmıyorum. Başta da dedim ya: İnsanın ruhunda ve damarlarında olacak şairlik önce. Siz de bunu akıl ve sezinizle ince ince işleyerek dışarı çıkarmayı bileceksiniz.
meselci: Şiir’de gelmek istediğiniz bir nokta var mı? Edebiyatı daha çok hangi kaynaklardan takip etme şansına sahip oluyorsunuz Sevgili ULUDAĞ?
Banu Uludağ:
--- İyi, daha iyi şiirler yazabilmek isterim. Kendini sevdirmişken “şiir yazmak” , beni hiç terk etmesin isterim. Şiirlerimi okuyan her insanın duygularıma rahatça dokunmasına izin verebilmek isterim.
Ben en çok şiir, roman, tarih kitapları ve tarihi olaylardan bahseden romanları okumayı seviyorum. Sevdiğim şeyleri sahiplenici bir yanım vardır. O yüzden kitaplarım benim olmalı. Ne kütüphaneden ne de bir başkasından ödünç kitap almayı sevmem. Her ne kadar elimizin altında internetten şiirlere kolayca ulaşsak da, bu kolaylığı istismar etmeden ve teknolojinin istismarına uğramadan; bir köşeye çekilip, dokunarak şiir ve roman okumayı seviyorum.
meselci: Bir şiirde aşağıdaki gibi seslenmişsiniz:
BEN
Bir ben vardı içimde.
Sesleniyorum,
Cevap vermiyor
Sanırım,
Çekip gidenle birlikte,
O da gitti
Ne yazık ki,
Bir elveda bile demedi.
Banu ULUDAĞ - 29 Ocak 2008
Söz gelimi bu şiirinizi yazarken hangi duygular içinde bunu karaladınız? Şiir mi kendini yazdırıyor, yoksa yürek mi şiiri çağırıyor içine?
Banu Uludağ:
--- “Ben” şiiri benim ilk şiirlerimden. Kendime yazmıştım bu şiirimi. Çekip giden başka biri değildi. Alışık olduğu yaşantısını bırakan kendimdi :)
“Şiir mi kendini yazdırıyor, yoksa yürek mi şiiri çağırıyor içine?” sorunuzu şöyle yanıtlamak istiyorum: Beraber. Ben ikisini birbirinden ayıramıyorum.
Şiirlerini yüreğinden geldiği gibi yazan insanlar varsa ne mutlu onlara. Benim her zaman öyle olmuyor açıkçası. Bazı şiirlerimde sözcükler, benim istediğim yönden daha farklı olarak dökülüyor şiire ve ben bunu durduramıyorum. Şiir bambaşka bir yöne gidiyor. Asıl yazmak istediğimi hemen bir kenarda tutuyorum ve kendimi, heyecanla kalbimden dışarı atlamış kelimelere bırakıyorum.
Öz de sadık olsalar da bana, kendi başına buyruk halleri açıkçası hoşuma gidiyor. Kelimelerin canlı olduğuna inanmak ve onlarla didişmek güzel bir şey.
Bu demek değil ki; yüreğim pasif, sözcükler karşısında. Asla! Sadece sözcükler her ne kadar başına buyruk hareket etseler de, güçlü yüreğim sezdirmeden bir şekilde onları yönlendiriyor. Kendi aralarında nasıl bir uyum ve didişme varsa, ben dışarıdan keyifle izliyorum onları.
meselci: edebiyatdefteri.com’u nasıl bilirsiniz? Siteye katılma süreciniz nasıl oluştu, bunu öğrenebilir miyiz?
Banu Uludağ:
--- Hayatımdaki en güzel şeylerle hep tesadüfen karşılaştım. Bu siteyi bulmam da öyle oldu.
Edebiyat Defteri benim şiir yolculuğumdaki ilk göz ağrımdır. Şiirlerim ilk olarak buradan “merhaba” diye seslendi herkese.
Baktı ki cevap veren var o seslenişe, daha çok haykırmaya başladı. Bazen sesi kısıldı, bazen kötü çıktı. Çok değerli arkadaşlar edindim burada. Şiirlerimi takip ederek, yanlışlarımı göstererek ve de onları beğenerek bana destek oldu çoğu.
Edebiyatdefteri yenilikleriyle her zaman takdirimi kazandı. Profesyonelliğe saygım sonsuzdur. Bunun yanında sitemiz genel olarak sıcak ve seviyeli. Bunda hem yönetimin hem de azımsanmayacak kadar çok olan edebiyat ve şiir gönüllüsü üyelerin büyük katkısı var. Gördüğüm kadarıyla kimin bir sıkıntısı, sorunu olsa yönetim hemen büyük bir nezaketle ilgileniyor. Böyle bir site varken ve biz bu siteye sahipken desteklerimizi hiç esirgememeliyiz diye düşünüyorum. Yeri gelir bir eleştiri bile, üsluplu olduğu sürece destektir.
meselci: İstanbul’a aşık bir yürek olduğunuzu şiirlerinizde yer yer görüyoruz? Nedir İstanbul sevdalısı olmak? İstanbul için neler söylemek istersiniz?
Banu Uludağ:
--- İstanbul efsunlu bir şehir. Yaşayan, eti kemiği olan, duyguları, sevgisi, kıskançlığı, inadı ve zaafları olan bir şehir.
Canının istediği gibi de insanlarla oynayabiliyor. Ya kendini çok sevdiriyor ya nefret ettiriyor. Benimle İstanbul’un aşk macerası biraz karışık. Karşılıklı sevgimiz ben New York’tayken de devam etti. Sürekli beni çağırıyordu, bunu hissediyordum. Ama bir gün artık beni beklemekten yorulduğunu ve beni terk ettiğini gördüm. İlk aşkın yeri her zaman başkadır. İstanbul’un da yeri benim için hep özel olarak kalacak. Benim şehrim, benim memleketim, benim İstanbul’um.
İstanbul yağsa üstüme
Şu karanlık, puslu Ankara sabahında
Boğaziçi koksa tenim
Balıklar yüzse evimde
Odalarda sandalların kürek sesi
Vapur kalksa mutfağımdan
Yanıma gelse.
Kulaklarımda martı sesleri
Ellerimde simit olsa
Beraber atsak kuşlara
Dantel yerine
Ağ örtse eşyalarımı
İstanbul’a usulca dokunsam
Diye devam ediyor “İSTANBUL GELSE” adlı şiirim.
Aşağıdaki dizelerim de “İKİ MEMLEKET YALNIZLIĞI” başlıklı şiirimden:
Ah o asaletine kurban olduğum,
Hem aklımın, hem yüreğimin sahibi İstanbul
Memleketim dediğim yâr...
Daha dün ağlarken adın geçen şarkılarda
Şimdi sana geldim
Alsana beni koynuna!
Ben daha ilk günden
İhanetini gördüm.
Yedi tependen attım kendimi
Yedi kere öldüm,
Gömüldüm.
Uğruna yüz çevirdiğim diyar
Anladım ki senden daha yâr
meselci: Bu dünya, insanlar nasıl davransa yaşanılır bir dünya olacak?
Banu Uludağ:
--- Bu mümkün değil. İnsanoğlunun doğasında nasıl sevgi, doğum, yaşama, yaşatma, iyi niyet gibi güzel duygular varsa bunların tam tersi olan yok etme, öldürme, nefret, kin gibi duygular da var. Maalesef kötü olan hep daha güçlü.
Üzgünüm ki ben pek olumlu görmüyorum dünyanın gidişatını. Ama hani masal bu ya, farz-ı mahal diyelim:
İnsanlar empati kurmayı becerebilirse, insanın onurlu yaşam hakkına saygı duyulursa, gelir dağılımında tüm dünyada bir eşitlik olursa, sanayileşme doğaya saygılı bir biçimde devam eder ve amaç daha çok para kazanma değil de insanların hayatını kolaylaştırmak yönünde olursa, silah tüccarları ve destekleyici ülkeler bir mucize ile savaştan ve savaşı kışkırtmaktan vazgeçerse… Liste uzayacak sanırım sevgili Mehmet Selim.
meselci: Aşağıdaki (önünde soru etiketi duranlar kavramlar) sizdeki karşılıklar ne-ler?
Banu Uludağ:
Sabah uyanırken?
--- Sabah erken kalkmasam, gece de erken yatmasam.
Kar’ın yeryüzüne lapa lapa düşüşü?
--- Ne soğuğu severim ne de hava soğukken yağan yağmuru. Ketum bir ruh hali sarar beni. Ama kar yağınca bu ruhsal halim tamamen değişir. Tüm kadınlığımdan sıyrılıp masum bir çocuğa dönüşürüm. Karda attığım her adımda ya da kara her dokunduğumda siyah, beyaz ve gri renkler içinde minnacık ellerimi ve ayaklarımı görürüm. Çocukluğumun geçtiği yıllara geri dönerim aniden. Çantamdaki ruj birdenbire lolipop şekere dönüşür. Karın sınırsız beyazı yanında görebildiğim tek renk ise şekerimin çocuksu kırmızısıdır. ( DÖRT MEVSİM AŞK VE İÇİMDEKİ BEN’LER başlıklı denememden. :))
Tercih ettiğiniz renk-ler?
--- Beyaz, bende ölümü ve de sonsuzluğu çağrıştırır.
Siyah, gizemi
Kırmızı, tutkuyu
Mor, aykırılığı
Yeşil, hayatı
Mavi, dünyayı ve umudu çağrıştırır.
İşte bunlar benim sevdiğim ve tercih ettiğim renkler. Bir de, her rengin koyusunu severim. Açık renkler cezbetmez beni.
Geldiğiniz yaşınıza kadar, beğendiğiniz dört şair ismi alsam?
1- Nazım Hikmet Ran.
2- Atilla İlhan.
3- Murathan Mungan.
4- Ahmet Arif.
Uzun zamandır görüşmediğiniz bir dostunuzla (ansızın sokakta, ya da bir yerlerde) karşılaşmak?
--- Dostlarımla uzun zamandır görüşmemek benim sürekli yaşadığım bir şey. Yıllardır bu böyle. Ardımda güzel dostlukları bırakıp sürekli yer değiştirdim. Uzun zamandır görmediğim bir dostumla ansızın karşılaşırsam ilk tepki olarak sevinçten çığlığı basarım herhalde.
Nefret ettiğiniz sesler var mı?
--- Ben tezatlıkları içimde barındıran bir insanımdır. Mesela büyük şehirde yaşamayı çok severim. Kendimi daha özgür hissederim ama büyük şehirlerin olmazsa olmazı trafik keşmekeşinde çıkan korna ve motor sesinden nefret ederim. Aslında her türlü makine sesinden nefret ederim.
Bir de ;
Cahilliğin sesini sevmiyorum.
Şiir’i iki kelimeyle tanımlayın desem?
--- Şiir uçsuz bucaksız bir “duygu” ve “kurgu” birleşimidir. O yüzden şiiri iki kelimeyle tanımlamak zordur aslında. İç içe olacaksınız şiirle; okuyarak ya da yazarak bütünleşeceksiniz ki o zaman şiirin tanımı hissedilsin.
meselci: Ve son olarak, 2010 yılı için dileklerinizi alabilir miyiz?
--- Çocuklar artık öldürülmesin, aç kalmasın, istismara uğramasın.
Söz konusu insan da olsa, çocuklara olan hassasiyetimden, önce onları söylemek zorunda hissediyorum kendimi.
Bir de; Dünya’mızı gelecek nesillere daha temiz ve yaşanır bir halde bırakmak, sanayileşmiş ülkelerin olduğu kadar biz bireylerin de görevidir. Herkesin bu yeni yılda çevreye karşı daha duyarlı olmasını diliyorum.
meselci: Bu olağanüstü eğlenceli sohbet için, kucak dolusu teşekkürler...
Banu Uludağ:
--- Ben de çok keyif aldım ve de onur duydum. Öncelikle size, bu güzel siteye, yönetime ve tüm üyelerine selamlarımı iletmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
09.01.2010
......................................BİTTİ................................