15
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2257
Okunma

müget
�Akılları pazara çıkarmışlar, herkes yine kendi aklını almış.�
Çok severim bu atasözünü. Neden başkasının aklını alayım ki? Benimki bostan korkuluğu mu? Sevgili aklımı çok sever, çok sayarım. Onu kullanmaya da bayılırım.
Fuzuli gibi ben de bir şikayetname yazıyorum şu an. Kime mi? Bir padişahımız yok. Geçti o devirler. Ben şikayetimi siz sevgili okurlara yapacağım.
Son yıllarda, kitap satışlarıyla ilgili , üzücü bir gözlemim var.
Çarşı pazar gibi yerlere gittiğimde, kendimi kitap satan dükkanlardan alamam. Hele sokak kitapçılarına hiç dayanamam. İkinci el kitaplar ise, bana geçmişin büyülü mahzenlerinden haberler getirmiş gibi bakarlar. Bunlardan bazılarını çok ucuza alıp, kitaplığımın baş köşesine koyduğum çok olmuştur.
Ama, gelin görün ki, son zamanlarda çok haz almıyorum kitap reyonlarına bakmaktan. Niye mi? Gözüme gözüme sokulan �çok satanlar� yüzünden.
Çok satanlar�Çok satan plaklar varmış eskiden. Sonra, çok satan kasetler oldu. Şimdi de çok satan albümler var.
Kitaplar da bu furyadan nasibini alıyorlar bir süredir. Çok satan kitaplar�Çok satınca, çok güzel ve çok değerli mi olur?
Satıcı, çok satan bir ürünü, ballandıra ballandıra anlattı mı, kaçarım oradan. Herkesin aldığı kazağı, niye sırtıma geçireyim. Tek tiplerden biri olmak için mi?
Uygarlık, tek tip insanı üretti. Neden? Sanırım , kolay yönetmek için. Bakalım, benim aklım, kolay yönetilmek istiyor mu?
Konuyu dağıtmadan, kitaplara geleyim yine. Dedim ya, çok satan kitaplar furyası başladı, diye. Bu, sere serpe, ortalıkta boy gösteren, cicili bicili kitapların başlıkları şöyle:
- Güzellik sırları
- Zengin olmanın yolları
- Mutluluğun on altın kuralı
- Egonuzu törpüleyin
Tek tip bir mutluluk, tek tip bir zenginlik, tek tip güzellik�mümkün mü? Ve, tek tip bir ego�
Doğaya bakın. Bir ağacın yapraklarını inceleyin. Üşenmezseniz tek tek ölçün. Mesela, bir elma ağacının hiçbir yaprağı diğeriyle tıpatıp aynı değildir. Mutlak bir benzerlik asla yoktur.
Akıl üstüne akıl satıyorlar bize. Herkesin aklı tek tip olsun diye. Ben bu sayın yazarların aklını satın alırsam, benimkini nereye koyacağım? Çöpe mi atacağım?
Bilgiye elbette ihtiyacım var. Mesela, yağmurun nasıl yağdığını öğrenmek istiyorsam, ilgili kitabı açar , okurum. Bir arkadaşım, boş zamanlarında , ansiklopedi okurdu. Bilgi şart, derdi.
Bilgi, aklımla yoğrulup bende kalıcı olur. Başkasının yoğurduğu hamuru ne yapayım. Belki ben, azıcık daha sert hamurdan hoşlanıyorum.
Mutlu olmayı da kendi aklımla başarırım. Benim için mutluluk, bir başkasına göre aynı şeyi ifade etmeyebilir. Güzellikse, ne yapayım herkesin, estetikle devşirdiği hokka burnu? Ben kendi, doğal- belki biraz büyük- burnumdan memnunum.
Bir de, egoya takar bazıları. üstelik anlamını bilmeden. Aman , egomuzu törpüleyelim(!) Yoksa, batar birinin gözüne! Ben, tırnaklarımı törpülemeyi bilirim. Ne anlarım ego törpüsünden. Ha, bir de, ömür törpüsü var! O, çok fenadır.
Bu, çok akıl veren, egolu kitapları okuyup, ezberime ezber katacağım yerde, bir Nasrettin Hoca fıkrası okurum daha çok şey öğrenirim. Bencilliğin zararını çok daha çarpıcı anlatır bize bu kısacık öyküler. Öyle ki; belleğimize, hayatın içinden bir yaşantıdan koparak gelir, yerleşir. Sonra, düşünürüz�Kendimize uyarlarız, o okuduğumuz yaşantıyı. Bir bencilin durumuna düşmemek için kendi nasihatimizi, kendimiz yaratırız. İşte, somuttan soyuta akıl yürütme.
Başkalarının verdiği nasihatler, bir kulaktan girer, öbüründen çıkar. Atalar bunu da bilmiş, söylemişler. Şimdi, eğitimde de, ezber değil, yaşantılarla öğrenme yöntemi gündemde. Matematik dersinde bile drama yöntemi kullanılıyor.
Neden edebiyatı seviyorum? Romanları, şiirleri, hikayeleri? Çünkü, onlar akıl vermezler de ondan. Şair, dayatmaz ki, kendi aklını bana. İçinden kopup gelen en saf duyguyla açar yüreğini okura. O pınardan alırım ben alacağımı. Kabıma göre. Aklım ve kalbim, kendime en uygununu seçer, alır ve işler. Ruhum terbiye görür böylece; incelir, özgünleşir�
Montaigne, kitap yazarken, çevresindeki kitapları kaldırırmış, onları taklit ederim korkusundan. özgün olma adına, yaptığı hataları bile düzeltmezmiş. Başkasının aklı, çok iyi de olsa, onu almanın, taklitten öte bir şey kazandırmadığını çok iyi anlatır bu örnek.
İnsanoğluna yön veren kitaplara bakın. Mesela, kutsal kitaplara� Onlarda meseller anlatılır. Okur, yorumlar bu meselleri. Yorumlamalar sonsuzdur. Her aklın ayrı bir yorumu vardır. Yüzyılları geçer, tek yorumda birleşemez hiçbir akıl. Bir kavga başlar sonra ; benimki en doğru diye(!)
Ah zavallı akıl! Şu tek tip olma arzusundan bir kurtulsa�Herkes, kendi aklını sevse� Dayatmasa bir başkasına.
Mevlana, � düşünceden ibaretiz� diyerek ne güzel söylemiş. Herkesin düşüncesi kendine güzel. Benimki en güzeli, al bunu kullan, demekse faşistçe bir yaklaşım olmaz mı?
Özgürlük de gelip bu noktada kendini gösterir. Düşünce özgürlüğü, insanlık tarihinin en büyük sorunu olmadı mı? Düşünce suçluları, hapislerde çürümediler mi?
Şimdiyse, tezgahlarda, tek tip beyinler satılıyor. Sanırım emperyalizmin en son ve en mükemmel silahları� Akıl alın, kazanın(!) Mutlu, zengin, güzel ve yumuşacık bir insan olun. Olun ki, biz de sizi, dilediğimiz gibi yönlendirelim(!)
Dünyanın, insanca yaşam lehine değişip gelişebilmesi için; özgün, karşıcı, sorgulayan, sentez yapabilen akıllara ihtiyacı var.
Tezgahınızdaki akıllar, sizin olsun. Ben, aklımı seviyorum.