SEVGİLİ
Ey sevgili En Sevgili;
Ey nurunun hürmetine âlemler yaratılmış olan, Ey nurların en nurlusu!
Ey sevgili, Sen pür-cemâl, sen pür-kemâl, Sen pür-rahim ü şefkat! Biz pürşer…
Ey sevgili, Rabb-i Hakimin bizlere rahmetinin tecellisi güzeller güzeli Resülullah. Rahim olan Allah’ın bizlere merhameti. Ey dürr-i yekta! Asi, kibirli, enaniyet denizinde boğulmuş günahkârların umudu, Cilvegâh-ı Enbiya. Aşk ehlinin Sultanı. Acıkmış gönüllerin sofrası, bir tek hatırına aşkların feda edildiği Sultan. Kainata gönderilen armağan. Ruhlarımızın enisi; Resul-ü Ekrem... Bütün güzelliklerin biricik merkezi, Nebilerin imamı, Allah’ın yeryüzünde yarattığı halifelerin mehpeykeri, vatan-ı aslînin cenneti. Sevda mevsimlerinin en güzel iklimi Ey Ahmed-i Mahmud-u Muhammed Mustafa!
Varlığın varoluş gayesi biricik Efendimiz! Kainat sizinle şereflenmek arzusuyla yanıp tutuşmaktaydı. Cennetin kapısında o güzel ismi gören gözden, yüreklere damıtılan hasretiniz gün geçtikçe dindirilmez bir yangın olmuştu... Her yeni doğan güneşe Seni sormaktaydı Varaka! Goncaları göğüslerinden zorla koparılan annelerin feryatlarıyla inleyen gökyüzü yolunu gözlemekteydi. Fitne, (yol arkadaşı) günahla çığlık çığlığa kol geziyordu Mekke sokaklarında... Ve bir gece âlemlere rahmet olan nurun Hz. Adem’den beri en temiz silsileyle Amine’ye ulaştı. Bu kutlu haberi alamadı Abdullah. Ve siz geldiniz Ya Resülullah, Membâ-i Lütuf gibi düştünüz kainata. Gönüller sükûnet buldu, zulmün sesi kesildi Ahmed-i Muhtarla, gülmeyen yüzler güldü. O çöl sizinle cennet bahçesine döndü...
Ey enfes rayihasıyla cihanı ıtır bahçesine çeviren gül; sözleriyle madde ve mânâyı hallaç eden, her şeyin ötesini temâşâ etmemiz adına bize sır perdesini aralayan, örnek hayatıyla köhneleşmiş anlayışları tarumar ederek dünyanın cennet yüzünü açan sevgili! Daha Seni elestte seçen Rabbim; en büyük görevi vermişti Sana. Öyle bir gayretin vardı ki Senin; kendini unutmuştun adetâ. İlahî îkaz gelmişti inanmıyorlar diye, ama yılmadın. Her defasında sana hakareti vazife edinmiş Ebû Cehil’in elinden tutma adına, neredeyse kapısında sabahlıyor, bu da yetmiyor onu dualarına alıyordun: "Allah’ım ne olur iki Ömer’den biri!" demiştin, kimseyi unutmamıştın ve hani Ömer İbn-u Hattab gelmişti de şükrü borç bilmiştin Allah’a...
Ey hasır sedirde sabahlayan, kainatın ve kalplerin padişahı, dişini kırdılar, tebessümünü gösterdin onlara; başını yardılar, önlerine serdin yüreğini; adını sildiler, sineye gömdün. Cennet-i Zehra vücudunu taşa tuttular, o büyük melek onları helak edecekken ellerini açtın Sevgiline! Öyle bir hayattı ki yaşadığın, canına kastetmeye gelenler Sende can bularak geri döndüler. Sen hep yol göstericiydin bu uğurda. Hiç yılmadan sünnet-i seniyye tohumlarını atıyordun geçtiğin yollara...
Ey ismi Arş-ı Âlâda yazılı, meleklerin dilinde teşbih olan Habib-i Zîşân Efendim; göremedim gözlerini ama eminim güneşten güzeldi. Duyamadım kokunu ama eminim rüyalarda avunduğum rânâlar kadar cemîldi. Oysa o kadar isterdim ki terinden güller dermeyi. Yusuf’u gördüğünde ellerini kesen kadınlar, Seni görseler kalplerini keser diyordu Hz. Aişe. "Vallahi Muhammed aydan daha güzeldir" deyince Cebir b. Semere, ay hicabından kendini gizliyordu. Ya sana aşık o minicik bulut... Ey Mîraç Şehsuvârı sevgili; o kadar mahzun olmuştu ki gökyüzü, Rabbim onun da duasını kabul etti. Bu dua vesilesiyle mîraç gerçekleşti. Israr ediyordu melekler dönmemen için geri. Ey merhamet âbidesi, Namazdı miracın en güzel hediyesi...
Ey Makâm-ı Mahmûd’un buhurdanı, mahlukâtın en müntehabı ve en müstesnası Beytullâhın, aşk sarayının Padişahı! Bak bugün senin izinde kurtuluş arayan gariplere. Biliyorsun Ebû Bekirler, Ömerler, Aliler, Huzeyfeler ve Bilâller seni analarından babalarından, yurtlarından ve yuvalarından daha çok sevdiler. Bu sevgi bitmedi Ya Resûlallah! Bu sevgi bitmedi... Yeryüzünün her metrekaresinde senin aşıkların, senin sevdalıların var. Tek başına millet olacak İbrahimler var. Senin perdedârın olacak Sâd b. Ebi Vakkaslar.
Biz senin çektiğini çekmedik Ya Resûlallah. Gelecek için yaptığın fedakârlıkları gösteremedik. Ancak Senin yolunda güller topluyoruz. Elimize batan dikenler mi? Seninkinin yanında ne kî?
Ey Rahmeten lil’alemin Efendim! Bir gün arkadaşlarının arasında ufuklara bakıp "Kardeşlerime selâm olsun!" demeseydin katlanılır mıydı bu hasrete? Öyle ki sevgim hüznüme denk, içimde ayrılık, fırtına, nefsimle daima cenk. Hicranla iki büklüm olduk Ya Resûlallah. Kardeşlerinin adına yaraşır biçimde taşıyamıyoruz emânetini. Kardeşlerin olma şerefinin hakkını veremiyoruz. Korkunç bir belirsizlik var Senin dünyanda. Koskoca bir âlem garip ve zamanzede. Kimilerimiz akla takılıp düz yolda yolsuzluk yaşamakta, kimilerimiz yalancı gönül hülyalarına dalmakta. Ey Hurşid-i Şefaat Efendim! Biz çağın yetimleri çoğu zaman üzsek de seni, rahmet elini hissediyoruz hep başımızda, bizi affeden o dilâra nefesi...
Ey ölümsüzlük iksiri, ey çölleri cennete çeviren Gül-i Rânâ! Hani ümmetine duanı kıyamete bırakmıştın. Benim gibi biçâreyi de şefaatinle şereflendirir misin? Benim de bu kirli ellerimden tutar mısın? Yoksa yüzüme bile bakmaz beni orada şimdiki gibi mahzun mu bırakırsın? Ya Resûlullah madem sen Şefi-ül Müznibîn’sin, mademki "Benim şefaatim ümmetimden büyük günahları olanlar içindir." buyurdun. Ben de bu şefaati ümit etmekten geri kalamam. Biliyorum Efendim, sen merhamet âbidesisin. Hani Tâif’de ayaklarını kanatan o gafilleri bile affetmiştin. İşte ümidim bundandır. Bunca badireye katlanıyorsak sana olan sevgimizdendir...
Kalbimize gözyaşlarının tadını vermeye gör sultanım. İnan ki sevgin taze vicdanlarımızda filizleniyor, zaman ihtiyarladıkça Sen gençleşiyorsun. Sevgi fedailerin var nur yolunda kıvranan, Bilâller senin ismini haykırıyor her ezanda an be an...
Ey Şâhid-i Mukaddes, Sultân-ı Selâtin ve Ey Muhtaç gönüllerimize âb-ı hayat olan Sevgili. Şimdi sana bu mektup yerine canımı hediye etmeyi o kadar isterdim ki. Ama günahlarım mesafeyi arttırıyor Ya Resûlullah! Utanıyorum, âcizim, güçsüzüm, çaresizim. Yine de ümitliyim. Belki bir gün duan avuçlarıma kayan bir yıldız olur ve nefsimin daraldığı anlarda lebbeyklerle dönerim yeniden hayata...
Ey gönüllerimize işleyen derin nefes. İnsanlık senin gelmeni bekliyor. Rahip Bahîra’nın, Varaka bin Nevfel’in, Zeyd bin Amr’ın beklediği gibi. Sen ki Hz. İbrahim’in duası, Hz. İsmail’in muştususun. Sen Ey kâinat kitabının müfessiri; o gelişinle nasıl yeşerttiysen dünyayı, sönmeyen ateşleri söndürüp yıktıysan kasırları, şimdi yine doğ kalplerimize, "Ehlen ve Sehlen" diyen heybetinle belir ufukta. Ey insanlığın gönlündeki sümbül! Mademki bağban Sensin, bu bağ niye Sensiz kalsın. Bizi yalnız bırakma, ruhlarımızı sensizlik ateşi ile yakma...
Ey Sevgili En Sevgili
Sevgin öyle doldurdu ki kalbimi
Hasretin öyle acıtıyor ki benliğimi
Aşkın olmasa hiç kalbim sevmeyi öğrenir miydi?
Gel demeye bilmem dilimin kudreti kâfi mi?
Bu müthiş zamanın dehşeti özletiyor Asr-ı Saadeti
Özledik Efendim Seni
Gel de güldür gariplerini...
LÂYEZÂL
SEVGİLİ Yazısına Yorum Yap
"SEVGİLİ" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.