5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
546
Okunma
Bu nasıl bir duygu.Hem de kıskançlık duygusu…Olacak şey değil…Böyle bir duyguya edebiyat dünyasında ne okudum ne de duydum.
Bir yazar, yazdığı öyküsündeki kahramanlarının dünyalarına rahatlıkla giriyor,onları yönlendiriyor,farklı karakterler veriyor.Kahramanlar,çalışmaktan yorulmuşlardır,bunalmışlardır diye Karadeniz’in sularında gönüllerince eğlendiriyor.
Sonra da bu kahramanlarının eğlenmelerini kendisine dert ediyor, kafasını yazdıklarından kaldırıp” ne yaptım, ben?Benim yarattıklarım,gönüllerince eğlensinler,
ben ise pazarlarda sürüneyim, anamdan emdiğim süt burnumdan gelsin.Öyle mi…Ben hiç tatil yapmayacak mıyım?Ömrüm,pazarlarda çadır kurmak,doğanın zorlu koşullarıyla bu yaşımda savaşmak.Bu da yetmiyormuş gibi her gün her çeşit insanla didişmek…
Üstüne üstlük en büyük hastalığım olan yazmak ve okumaktan bir türlü kendimi soyutlamamın imkansızlığı…Bu uğraşları gerçekleştirmek için dört dörtlük şöyle dingin bir ortama sahip olamamam.
Hep tezgahların altı, müşterinin gelmediği saatler,önümdeki beyaz kağıtlara bir şeyler karalamak ve gelen ilhamın kaçmaması için kendi dünyamdan kopmadan başka dünyalara sünger çekmek…
Doğrusu düşündüm de kendimi çok hor kullanmışım.Bu yüzden kendi eserlerimdeki kahramanların mutlulukları,beni bir anda çılgına çevirmişti…
Bunun psikolojik boyutunu sıradan bir insan olduğum için nasıl bir yorum getireceğimi bilemem…
Aniden kararımı vermiştim:
“-Yarın tatile çıkıyoruz.”
“Mevsimlik köleler” deki kahramanlar ne olacaktı peki.Daha işlerini bitirmemişlerdi.Onlara yapılan nankörlük değil miydi,benim yapacağım…Varsın olsun ya…Ben de insanım.Bu yaşıma kadar herkesten darbe yemiş,gördüğüm nankörlüklerin sayısını unutmuştum.Bir kez de ben madik atsam ne olurdu ki ?..Halbuki kahramanlar,bir günlük deniz sefalarının ardından ileriki günlerde ne güzel işler yapacaklarının muştusunu vermeye başlamışlardı bile…
“Cinayet işleyen için kan çekermiş derler ya.Katil,dönüp dolaşıp cinayeti işlediği yere gelirmiş..”
Benim durumum da katilinkinden farksızdı doğrusu.Katilinkiyle özdeşleşiyordu sanki…
İşçilerin yaşadığı yerleri,otuz sene önce bizzat görüp yaşamış olmama rağmen tekrar oralara gidip görme isteği uyanmış hatta İlyas’ın yattığı,güneşlendiği kumsalda kendimi kumların içerisinde kamufle etmeyi bile düşündüm…
Kader ve İlyas’ın aşkları henüz yeni yeni filizlenmeye başlamışken ben ise kendi egomu tatmin etmek duygusuyla onların aşklarını hiçe saymıştım…
Son bölümde yazdığım “FİNAL” yazısıyla okuyucularımı da hayal kırıklıklarına uğratmıştım…
Ben, bunca insanın dünyasını zindan ederek kaçıp gitmek istemiştim…
Ne egoist bir insanmışım ya…
Bunca karmakarışık duygular içerisinde ilk gideceğim yer,doğduğum şehir Niksar sonra işçilerin çalıştığı Ünye olacaktı.Niksar’la Ünye arası çok yakın çünkü.
Bir nevi nostalji yaşamak…
O gece arabamdaki bütün Pazar malzemelerini depoya indirdim.Minibüsün içerisini karavana gibi kullanacaktım.
Tencere,tava,tüp,çatal,kaşık battaniye,kilim ve piknik çadırımı arabana yerleştirip hazırlığımı tamamladım…
Kızımı ve eşimi de yanıma alarak,
“-Hadi bakalım,pazarcı yola çıkıyor..”
Kontak anahtarını sağa doğru çevirdiğimde arabamın motoru güçlü bir horultuyla çalıştı…
Saate baktım,gecenin biriydi…