0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
20
Okunma

İnsan, kalabalıkların içinde çoğu zaman kendini çoğaltmaz; aksine inceltir. Aynı sokaktan geçen binlerce adım, aynı kelimeleri tekrar eden yüzlerce ses, benliği genişletmek yerine daraltır. Bu yüzden modern insanın temel sorunu yalnızlık değil, yönsüzlüktür. Yalnızlık bir durumdur; yönsüzlük ise bir kayıptır.
Yol kavramı, çoğu zaman fiziksel bir hareketle karıştırılır. Oysa yol, insanın kendisiyle kurduğu süreklilik ilişkisidir. Bir yerden bir yere gitmek mümkündür; fakat aynı zamanda hiçbir yere varmamak da mümkündür. Bu ikisi arasındaki fark, hareketin varlığı değil, anlamın sürekliliğidir. Anlam kopuksa, mesafe yalnızca yorgunluk üretir.
Modern yaşam, bireyi çok sayıda role bölerek işler. Meslek, kimlik, aidiyet ve beklenti katmanları üst üste bindikçe, insan kendi merkezini kaybeder. Bu kayıp çoğu zaman fark edilmez; çünkü düzen, işlevsel görünen bir sessizlik üretir. Sessizlik burada huzur değil, alışmadır. Alışmak ise düşünmenin yavaşlaması anlamına gelir.
Kültürel imgeler, bu noktada bir kaçış alanı gibi sunulur. Coğrafyalar, meslekler, ritüeller ve gelenekler romantize edilir. Oysa bu imgeler, anlam üretmekten çok, anlamın yerine geçer. İnsan bir balıkçı, bir memur ya da bir rehber olmayı hayal edebilir; fakat bu hayaller, özle temas etmediğinde yalnızca dekor işlevi görür. Dekor değişir, boşluk kalır.
Bireyin gerçek yüzleşmesi, dışarıya bakarak değil, içerideki süreksizlikleri fark ederek başlar. Korku, çoğu zaman yüksek sesle gelmez. Daha çok ertelenmiş kararlar, söylenmemiş cümleler ve yarım bırakılmış yönler halinde birikir. Bu birikim zamanla kişiyi edilgenleştirir. Edilgenlik ise dış etkenlere aşırı anlam yükleme eğilimini doğurur.
İnsanı yeniden merkeze alan şey, büyük dönüşümler değildir. Küçük fark edişlerdir. Neye tutunduğunu, neyi sürüklediğini ve neyi sadece alışkanlıkla taşıdığını ayırt edebilen kişi, yön duygusunu yeniden kurabilir. Bu, hızlı bir iyileşme değil; sürdürülebilir bir açıklıktır.
Anlam, kalabalıktan çekilerek değil, kalabalığın içindeki bulanıklığı tanımlayarak inşa edilir. İnsan ancak neyin kendisine ait olmadığını ayırt ettiğinde, gerçekten kendisine ait olanı kurmaya başlayabilir.
Turgay Kurtuluş
5.0
100% (1)