3
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
151
Okunma

Dikkatinize:
Bu öykü, gerçeğe dayalı olmakla birlikte; karakterler ve diyaloglar, kurgudan ibarettir.
Siz neyin peşindesiniz bilmiyorum, ama benden duymak istediklerinizi değil; duymak istemediklerinizi duyacaksınız, dedi, hastane odasında yatan yaralı kadın. Gurur ve utançtan dişlerini sıkıyor ve inlemiyordu. Sesinde bir kararlılık vardı. Polis memuru sakin bir eda takınmaya çalışarak, yatağın öbür tarafındaki meslektaşına göz attı. Bu sözsüz diyalog, yataktaki kadının gözünden kaçmadı. Göz altından, pür dikkat izlerken onları, ağrılarının giderek azdığını hissetti.
Tıknaz ve göbekli polisin eli, habire kalçasındaki tabancanın kabzasına gidiyordu. Ve onu, bir kaç saniye okşamadan edemiyordu sanki. Güç mü toplamaya çalışıyordu acaba? Bu cesur kadının ödün vermeyeceği, korkutmuş muydu onun koca gövdesini? Yoksa bu eylem, içgüdüsel bir alışkanlık değil de, psikoljik bir baskı mesajı mıydı?
Yataktaki kadının bir kolu tuz buz olmuştu. Her an enfeksiyon kapabilirdi. Doktorlar, geçen üç güne rağmen, nasıl eski haline getirebileceklerini bilmiyorlardı. Kalçası ise, henüz dün platinle tutturulmuştu ve morfin ise, ağrısını dindirmeye yetmiyordu. Polislerin duruşu ve mimiklerindeki depremden, uzun bir süre rahat inleyemeyeceğini anladı kadın.
Evet, hayat; hep katlanmaktı bir şeylere ve birilerine. Bu kural, hasta ya da yaralı yatarken bile, kolay kolay değişmiyordu maalesef. Ve ne yazık ki, şimdi de, o kuralı değiştirmek, pek mümkün görünmüyordu, bir deri bir kemik kalan bu beden için...
Kadın polis, soğuk ve ifadesiz gözleriyle, elindeki dosyaya bir şeyler yazıyordu. Soruları sırayla soruyorlardı. Ses tonları dalga gibi iniçli ve çıkışlıydı. Bazen sert çıkıyordu sesleri. Özellikle göbekli olanın sesi, pek hoş gelmiyordu kulağa. Kadın polis, başını hafiften hastaya doğru eğerek:
- Bize doğruyu anlat Cicim! Suçluya gereken cezayı vermemiz için, kazanın nasıl olduğunu bilmek zorundayız. İyiliğin için, dedi.
Bu tehditkar ifade, diğer polisleri memnun etmişe benziyordu. Uzun boylu, genç polisin sivilceli yüzü, daha da kızarmıştı. Üstelik çok sıkışmış gibi, yerinde yaylanıp duruyordu. Fakat polislerin sorgusu, kadının ağrısını daha çok arttırmış olsa bile, kararını değiştirmeye yetmiyordu. Kadının yaraları hiç iyileşmese bile, kendisini ezen aracın sürücüsünden şikayetçi olmayacaktı. O genç insan, onun yüzünden sürüm sürün sürünmemeliydı. Çünkü anaç ruhu ve vicdanı, izin vermiyordu buna.
Cicim, çevresi tarafından çok saygı gören ve sevilen bir kadındı. O, hiç kimseye zarar vermemişti hayatında, hiç incitmemişti. Eğitimci ruhuyla, hep iyilik ekmeye çalışmış ve etrafındakileri de iyiliğe yöneltmek için çabalamış biriyken; şimdi uzuvları - bir şanssızlık yüzünden - zarar gördü diye, karartamazdı bir gencin hayatını. Bu bir ilke meselesiydi, bir yaşam felsefesiydi onun için. Ve bilinirdi ki, nefes aldığı müddetçe, bu duruşu değiştirmeye, hiç kimsenin gücü yetmeyecekti. Ayrıca, bir paradoks değildi; kapının arkasında heyecan ve endişeyle bekleyen çocuklarının, eşinin ve dostlarının, bu tutumdan dolayı endişe duyması.
Kapının arkasındaki ziyaretçiler topluluğu, soluğunu tutarak, odadan bir ses duymayı ümit ediyordu. Yaralı kadının elli yıllık eşi, tekerlekleri patlak ve yan yatan hurda bir aracı andırıyordu o koridorda. Süklüm püklüm ve topallayarak, kapıya yaslandı yeniden. Eli kapının koluna gitti yeniden. Ama koruma görevlisi, elini usulca geri itti yeniden:
- Geç yerine otur amca. izin yok, dedi, kararlı bir ses tonuyla.
Yaşlı adam, kafasını sağa sola sallayarak, koridordaki bankın üzerine çöktü yeniden. Başını bacaklarının arasına kadar eğdi yeniden. Gözlerini sıkı sıkı kapattı yeniden. Sanki bu dünyada kalma gücü tükenmişti yeniden. Derin bir ah çekti yeniden. Ağlamasa da hüngür hüngür, iç labirentini tsunami basmıştı yeniden. "Ya kurtulmazsa? Ya kurtulmazsa, beni de onunla gömsünler!" diye geçirdi içinden.
Kimseyle konuşmaya mecali olmayan yaralı kadın, tüm gücünü toplayarak, kesik kesik konuşmaya çalıştı:
- Bakın... halim perişan. Beni rahat bırakın! Lütfen... Benim... şikayetimle bir genç insanın ceza alması, kötülüğü yok etmez. Bilerek... ne bileyim... üstüme sürmedi ya... Ben onu bilmem, o da beni bilmez... Kim bilir kafasının içinde ne problemler vardı? Evet, dikkat etseydi iyi olurdu. Ama... biliyorsunuz, insanız işte... Valla... yani, çok istiyorsanız... gidin alın ehliyetini, verin cezasını, ama yine söylüyorum. Ben şikayetçi olmam. Offf! Yorgunum, dedi.
Sağlam olan elini bir reflekse havaya kaldırdı: müsadenizle, memur bey. Dinlenmek istiyorum, dedi. Polisler bakıştılar. Üçü de kıpır kıpır oldu odanın içinde. Kadın polise bir parola verdiler bakışlarıyla. Kadın polis:
- Peki Cicim teyze, şimdi dinlen! Ama sorgulama bitmedi. Yine geleceğiz. O zamana kadar iyi düşün! Hadi geçmiş olsun!
Polisler, sert adımlarla çıktılar odadan. Koridorda endişeyle bekleyen ziyaretçiler anında ayaklandılar ve odanın kapısından içeriye daldılar. Güvenlik görevlisi şaşkınlık içindeydi. O, bu insan seli karşısında, bir kaç adım geri adım atmıştı. Odaya doluşanların yüzünde, yığınla soru ve telaş vardı. Bu "heyelan", yaralı kadını daha çok telaşlandırdı, ama kadının gücü bir şeyi değiştirmeye yine etmedi...
Biri, kadının elini tuttu.
Biri, yorganını düzeltti.
Biri, "su ister misin?" dedi.
Biri, "bişey ye artık!" dedi.
Biri, tansiyonunu yeniden ölçsünler!" dedi.
Biri, "çorba içsin önce!" dedi.
Biri, " Zeki beyin selamı var!" dedi.
Biri, "masaj yapam!" dedi.
Biri, "ha, bak anne, Çiğdem arıyor." dedi.
Biri, "terlemiş. Aman üşütmesin kızlar!" dedi.
Biri, "Mine tereyağlı herir göndermiş." dedi.
Biri; "onu yemez. Kebap ısmarlasak mı?" dedi.
Biri, "ayyy, iki gündür duş alamamış." dedi.
Biri, "doktor diyor ki..." dedi.
Biri, "bu ne felaketti başımıza geldi!" dedi.
Biri, "buna da şükür!" dedi.
Biri, "o alçağı gebertsinler!" dedi.
Biri, "her şey politiktir!" dedi.
Biri, "İstanbul’da iyi bir doktor varmış, diyorlar", dedi.
Biri, "unutkanlığın var mı?" dedi.
...
Curcunadan allak bullak olan, bitap düşen yaralı kadın:
- Ya Allah’ınızı, Hızır’ınızı severseniz sormayın bana bir şey! Konuşmayın endi wıyyy... Beynimin içine s... He heee! Zorladılar tabii. Şikayetçi ol, dediler. Ama nazikti kadın. Olur muyum? Beni ne zannettiniz? Ma gitsin yapsınlar? Onların işidir... Gittiler he... Biiittti gitti! Bana... bi su ver, kızım. Hadi, siz de gidin! Evinize gidin! İşinize gücünüze dönün! Desteğiniz için teşekkür ediyorum. Zahmet oldu... Var olun... Ahhh! Ma... kötülüğün kökünü kurutmak benim elimde değil ki.. Neyse ne artık!
Hıı... Yolda yürürken dikkat edin ha! Başıboş, serseriler... etrefımızda da türedi ya... Wıyy bao!
H. Korkmaz
Aralık 2025 Sthlm.