1
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
52
Okunma
İzler yol olur
Çok berbat bir günün sonuydu, sanki dünya üstüme yıkılmıştı. Hiçbir derdimi sorunumu çözecek gücüm takattim kalmamıştı. Adete ölmek istiyordum bu çıkmazda, insan ölüyüm deyince ölmüyor ki, bir yere oturup sızana kadar içmek istiyordum.
Şehrin en cafcaflı ışıklı yerinde, yerinde 3-4 kat altında bir mekâna oturdum. Masayı donattım. Gözüm ne içeride ki gürültüye takıldı nede sahnede raks eden insanları gördü, elim sıgarada gözüm önümde ki kadehte devam ettim. Boşaldıkça doldu bardağım. Bir hayli zaman geçmişti.
Kedimi yolda yürürken buldum. Hesap ödemiş miydim bilmiyorum. Belki de üstümden almışlardı. Soğuk bir kış günüydü, üşüyordum. Bir ıssız duvarın dibinden geçiyordum. Tenimdeki üşüme içimde sıcaklığa dönüşmüştü öylece kaldım. Bir ara baktım bir çift başımda dikilmiş kadın olan kalk kalk evin nerde götürelim dediğini hatırlıyorum. Omzumdan elini itip montumu başıma sardığımı hatırlıyorum. Erkek olanın sesi kulağımda, bırak bırak ne hali varsa görsün dedi. Geri dalmışım öylece…
Bir baktım bir tabutun içindeyim küçük loş bir odada yanımda bir tabut daha var içinde düşmanım ola adam yatıyor. Birden hamle yaptım üstüne varmaya kıpırdamıyorum. Elim kolum hiçbir yerim oynamıyor, sadece gözlerim var. Oda kıpırdayamıyor belli ki yoksa benden önce hamle yapardı. Ne işin var burada diye seslendim. Biz ölüyüz dedi. Birazdan buradan götürecekler.
Bir tuhaf hal düşünce içinde bakınıyorum. Odanın dışının da görüyorum. Duvar kapı kapalıyken, dışarda düşmanım olan adamın arkadaşı bekliyor. Bana senin kimsen gelmedi. Sizi ben göndereceğim dedi. Benim çok sevenim arkadaşım var sana ne dedim, demez, tabutum bir kuş tüyü hafifliğinde yukarıya doğru yol aldı. Korkudan mı artık bilmem yine kendimden yitmişim.
Kendimi geniş açık bir alanda gördüm tabuttan çıkmış ayaktayım. İnsanlar o kadar çok ki, insan sayılmaz, hesaba gelmez çoklukta oturuyorlar. Ne başı görünüyor ne sonu ne sevinçliler ne üzgün bir vakti sessiz sakin geçirmek modundalar, en sonda metrelerce yüksekte duvar, geniş büyük kapı, kapı direk gökyüzüne açılıyor. Üç beş kişi ayakta tek tek kapıdan dışarı salınıyor. Geciken aralarla.
Kendime döndüm omzumda iki kedi yavrusu ikisini de tanıyorum. Karşı komşunun depoda anaları bırakmıştı bakıp büyümüştüm. Sonra ikisi de kaybolmuştu çok üzülmüştüm. Ne oluyor burada dedim. Birsi bu sonsuzluk ülkesi dedi. Onları sevmeye çalıştım. Elim kolum ermedi, Bu insanlar niye bekliyor dedim. Burası onların yurdu dedi, ya kapıdan çıkanlar dedim. Onlar sonlu ülkeye gidip gelenler. Onlar evlerine geri salınanlar. Kapı açılınca çıkıp giderler. Sonra yine gelirler. Bende eve gitmek istiyorum dedim. Omzumu silkeleyip yavru kedileri yere atmaya çalıştım. Baktım vücudumda hareket var. Kollarımı ayaklarımı oynatabiliyorum.
Gözlerimi ağır ağır kıpıştırdım, ne göreyim şehrin göbeğinde bir parkta, bir banktayım. Aceleyle ayağa kalktım şafak yeni atmış, dünya henüz günün telaşına uyanmamış. Alaca düşmüş karanlığa, her yer ıssız sessiz ne araba ne insan var daha yollarda. Kafam bin beş yüz yük ağırlığında vücudum don, vücudumu ovarak ısınmaya çalıştım.
Eve gitmeliyim…
Coşkûnî
5.0
100% (3)