1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
60
Okunma

Ben bazen hayatı elimde tutuyorum sanıyorum. Oysa hayat öyle uslu durmaz. Denizden yeni çıkmış bir balık gibi, elinden kayıp gider. Ne kadar dikkatli olursam olayım, yine de bir yerlerden sızar. Ben tutmaya uğraşırım, o kaçmaya… Ben plan kurarım, o bozup yeniden yazar.
Çoğu zaman kendimi şöyle rahatlatırım: “Kısmet değilmiş.”
Aslında biliyorum; bazı şeyler benim yüzümden oldu, bazıları benim dışımda gelişti. Ama insana kolay olanı seçmek iyi gelir. Suçu havaya atmak, rüzgâra yüklemek, yağmura söylemek… Böylece içimdeki sıkıntı biraz olsun dağılır.
Hayat bazen önüme geniş bir yol salar; ben yürürüm.
Bazen de karşıma bir duvar diker; ben dururum.
Durduğum anlarda hep kendime şunu sorarım:
“Ben mi yanlış baktım, yoksa hayat mı ters döndü?”
İçimde tuhaf bir ses dalgalanmaya başlar işte o zaman.
Bir yanım “devam et” der, diğer yanım “bekle” diye fısıldar.
İki ses arasında sıkışınca, çoğu kez kendime bir liman ararım.
Dingin, sessiz, nefesimi tutmadan durabileceğim bir yer…
O limanı bazen bir çay ocağında bulurum,
bazen bir şehrin akşam ışıklarında,
bazen de bir yüzün bakışında.
Ama en çok kendimde ararım.
Kendimi bulabildiğim günler azdır ama umut hep vardır.
İşte o yüzden, her yeni güne şöyle başlarım:
“Bugün belki olur. Belki yol açılır. Belki bir ışık yanar.”
Olmazsa ne olacak?
Nasıl olsa bir suçlusu vardır:
Kader, kısmet, alın yazısı…
Birini seçer rahatlarım.
Ama içten içe bilirim ki:
Asıl yolculuk dışarıda değil, içimdedir.
Ve liman dediğim şey, belki de çoktan içimde saklıdır.
Turgay Kurtuluş
5.0
100% (2)