2
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
120
Okunma

DÜNYANIN EN MAHARETLİ SANATÇISI VE MİMARI
Adım gibi eminim, birçok kişi başlığı okur okumaz kendi kendine sormaya başladı; Acaba kim bu mimar? Acaba hangi gökdelen projesinin altında imzası var? Hangi köprü, hangi han, hangi hamam projesinin yaratıcısı? Kimdir, hangi ülkede yaşıyor, adı nedir, kim bilir kaç kişilik bir ekiple çalışıyor? diye ardı arkası kesilmeyen sorular beyninizi kemirdi değil mi?
Bu mimar ne AutoCAD kullanır ne aydınger, ne rapido ne de T cetveli. Öyle ki eskiz çalışması yapmadığı gibi, kafasında “Ben şöyle bir proje hazırlayıp birkaç da mühendis ve binlerce çalışanla projeyi hayata geçirmeliyim.” diye hesap da yapmaz.
Sadece bekler.
Uygun bir zemin ve uygun an geldiği anda harekete geçer. Onun yaptığı bu eseri ne 9 şiddetinde bir deprem ne de korkunç bir fırtına yıkabilir. Öyle ki inşa ettiği her eserin 1 milimetrekarelik alanı tamı tamına 178 kilogram yük taşıyabilir.
Güzellikler sanıldığı gibi her zaman ışıklarla donatılmış bir vitrinde olmaz. Bazen tozla kaplı en kuytu köşelerde, bazen ışık görmeyen bir dolap altında, bazen de tavan arasında saklıdır. Ama her vesilede, her durumda bir bakmışsınız, o güzellik salonda oturduğunuz koltuğun tam karşısında, iki duvarın birleştiği köşe ile tavan arasında duruyor. “Bu güzellik ne zaman geldi oraya, nasıl fark edemedik?” diye sorgularsınız kendinizi.
Önce bir tiksinti başlar içinizde. Ardından hemen fırça ya da süpürgeye koşar, 9 şiddetindeki depremin, kasırganın, fırtınanın yıkamadığı o sanatsal mimari eseri, bir fırça ya da süpürge darbesiyle bir anda yok edersiniz. Eşi benzeri olmayan bu eseri yıkmakla kalmaz, elbette yaratıcısı olan mimarı da katledersiniz.
Evet, o mimar; birçoğumuzun tiksinti duyduğu bir örümcektir.
Bazen birilerine “örümcek beyinli” diye hakaret ederiz ya, işte o örümceğin tam kendisi.
İlk bakışta hayranlık uyandıran bir canlı değildir. Ama durup baktığınızda, yakından incelediğinizde, neredeyse saç telinden altı kat ince olan bir mucize keşfedersiniz. O mucize, mimarın özenle inşa ettiği ağdır.
O sanat eserinin güzelliği ve dayanıklılığının sırrı; sabırdan, doğru gerilimi hesaplamaktan, denge ve risk analizinden kaynaklanır. Ağın her bir teli bir mısra, her bağlantı bir kafiye, her ağ sessiz bir şiirdir; notalanmamış bir müziktir. Üstelik bu sanat eserini yaparken ne bir alkışı ne takdir edilmeyi ne de değer görmeyi bekler. Yaptığı eser güzel bulunsun diye bir iddiası da olmaz.
O eser; en yakıcı güneşe en şiddetli rüzgârlara, yağan yağmura, kara maruz kaldı ama eser zerre kadar etkilenmedi. Çünkü o eser, sabırla yaratılmış, sabahları üzerinde çiğ damlasının titrediği bir eserdir.
Ama biz insanlar, güzelliğin gerçek sırrının simetrik bir görünüşte olmadığını, birilerinin riyalı iltifatlarında ya da takdir edilmede bulunmadığını da öğrenemedik.
Belki de bu kadar kırılgan oluşumuz, yeniden yeniden kendimizi yaratma cesareti bulamayışımızdandır. Bundan kastım şu; Çirkin bulduğumuz hersey, örümcekleri çirkin bulduğumuz gibi çirkinlik değildir. Kim bilir belki yaşamlarımıza değer katan, güzelleştiren, mutlu olmamızı sağlayan sessiz bir mimardır.
Güzellik algısı çoğu zaman, korku ve tiksintiyle bakmayı bırakıp hayranlıkla görmeye başladığımız yerde başlar!
Efkan ÖTGÜN
5.0
100% (1)