0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
106
Okunma

YALNIZLIĞIM VE BEN
Karanlık sokaklarda tek başıma yürüyorum. Artık eskisi gibi hızlı koşacak kadar enerjim yok ve her adım, omuzumda ağır bir yük varmış gibi geliyor. O zamanlar, tek başıma değil de tamamen yalnız olduğumu hissediyorum. Yine o yürüyüşlerden birinde, rüzgârın soğuk nefesi hafifçe enseme üflüyordu. Sessizce mırıldandım: “Ne garip, ömrün geçip gitti. Hiç kimse hâlimi sormadı. Bastondan başka hiçbir yaren yol yürümedi benimle.”
Aniden sendeledim. Neredeyse düşecektim ki, kendime bile yabancı gelen ellerim tutup düşmeme engel oldu. Alacakaranlıkta fark edemedim; düşmeme engel olan, kendime yabancılaşmış olan ellerim miydi? Yanı başımda duran, kamburu çıkmış yaşlı bunak ben miydim? Ürkek bakışlar ve çekingen adımlarla yavaş yavaş yürümeye devam ettim. “Öf… Aman Allah’ım, yoruldum artık. Yalvarırım Tanrım, n’olursun kaldır artık omuzumdan bu ağır yükü...” diye mırıldandım. Sonra fark ettim ki, omzumda ağır olan yük değil; ağır olan, meğer yılların yıprattığı, yorduğu bedenimdir.
Başımı kaldırdım ve geriye, geçip giden yıllara baktım. O an yüzümde buruk bir tebessüm belirdi; yarı mutluluk gibiydi. Tanımadığım bir ses fısıldadı: “Sen ne acılar çektin, nice vefasızlıklara şahit oldun. Fırtınalar, kasırgalar nice yaralar açtı yüreğinde. Dert ettiğin şeye bak; hayatın sert ve ağır dokunuşuyla şekillenmiş birisin. Şimdi bedeninin ağırlığına mı dayanamayacaksın?” O ses haklıydı galiba; adeta beni silkeleyip kendime getirdi. Bağırmak, hatta çığlık atarak koşmak istedim. O kadar yabancıydı ki... Gözlerinde derin, berrak ve yüreğe dokunan bir şey; sesinde melodik bir tını vardı.
Yavaşça kulağıma eğildi: “Korkma,” dedi. “Ben de hayatımı kendi kendimle paylaşıp yalnızlığımla yaşıyorum. Gündüzleri alay konusu olurum diye geceleri sokağa çıkıp kendi pusulamla gençliğimi arıyorum. Anlayacağın, sadece karanlıkta olabiliyorum. Çünkü karanlıkta kimse bana soğuk bakmıyor. Çünkü duygulandığım anlarda bazen ağlıyorum. Çünkü ağlamak, omzundaki yükü az da olsa hafifletiyor.”
Nefesimiz yumuşak, kalbimiz doluydu. Kendimle muhabbet ederek epeyce yürüdük. Köşeye gelince aniden durduk; sanki rüzgâr yalnızlığımı savuracakmış gibi oldu. “Acıda, kederde, hüzünde yalnız olduğumu sanıyordum,” dedim. Bana dostça baktı ve tebessüm etti. Sonra: “Yalnızlık çoğu zaman sadece bir sis gibidir. Rüzgâr esti mi dağılır gider. Geride sen kalırsın, dert etme,” dedi. Ardından elini kaldırdı, yorgun bir şekilde başını salladı ve uzaklaştı.
O gece de alaycı bakışlardan uzak yürüyüşümü tamamladım. Sanırım yalnızlığım, bu yürüyüşü rutin hâle getirdi. Çoğu zaman onu kafamda yürürken görüyorum; zaman zaman da yüreğimde karşılaşıyoruz. Ettiğimiz sohbetin sözleri hâlâ çınlıyor kulaklarımda. En çok da: “Azizim, dur daha… Sen o kadar da yaşlı değilsin, bana inan,” demesi, hayata dört elle sarılmama vesile oluyor.
Efkan ÖTGÜN
5.0
100% (1)