1
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
117
Okunma

DESPOTLUĞUN GÖLGESİNDE HAK VE ADALET ARAYIŞI
Bu topraklar, husumetin ve güç gösterilerinin gölgesinde yaşayan insanların coğrafyasıdır. Burada incinenlerin, kırılanların, dağılanların sesi çoğu zaman duyulmaz. Çünkü ön safları, her daim kendini haklı görmek isteyen despotlar işgal eder. Bu despotlar, benmerkezci bir zihniyetle yalnızca kendi huzur ve refahlarını önemser, kendileri gibi düşünmeyenleri, kırılgan olanları örselemek için fırsat kollayan tetikte bir refleksle yaşarlar.
Daha da ironik olan, bu insanların demokrasi, özgürlük ve adalet üzerine yüksek sesle konuşmayı çok sevmesidir. Oysa hak, hukuk, adalet gibi kavramlarla aralarındaki ilişki; kişinin bir elinde benzin, diğerinde ise kibrit olduğunu unutmaya benzer.
Bir tartışma, bir anlaşmazlık ya da bir kavga anında, ne kadar haksız olurlarsa olsunlar, haklı çıkmak için her yolu denemekten geri durmazlar. Çünkü benlikleri, yenilgiyi hazmedecek kadar despottur.
Peki, bu kavramları yok sayan bir güruhla nasıl baş edilir? Güçsüz görünenlerin, sesi bastırılanların haklarını hangi yollarla kazanması mümkündür?
Diyelim ki iyi niyetli, suçsuz bir insan böyle biriyle tartışmaya ya da kavgaya sürüklendi. Üçüncü bir göz, taraflardan hangisinin haklı, hangisinin haksız olduğunu nasıl ayırt edecektir? Ya da konu yargıya intikal ettiğinde, haklı olanla haksız olan nasıl ayırt edilecektir?
Aslında mesele tam da burada düğümleniyor! Haklılık, gürültüye teslim olmuş bir coğrafyada çoğu zaman sesin yüksekliği “adaletin” ölçüsü hâline gelmiştir. Oysa ahlaklı toplumlarda gerçek haklılık, ses tonunda değil; bireylerin tutumunda, niyetin halisliğinde, berraklığında, davranış ve tutarlılıkta aranır.
Üçüncü bir göz (şahit) var ve adaletin aynası olmak istiyorsa, önce kendisine şu soruyu sormalıdır; “Taraflardan biri varlığını mı savunuyor; bir diğeri ise iktidarını mı?” “Bu durumda ben kime, neye ve niçin şahitlik edeceğim?”
Sonra tartışmanın gözle görünmeyen yönü… Tarafların ruh hâli nedir? Birinin amacı üstün gelmek; diğerinin amacı varlığını korumaksa, haklılık zaten ortadadır, diyerek vicdanının sesine kulak verir.
Sonuçta, adaletin terazisi her zaman mahkemelerde değil, insanın vicdanında kuruludur.
Despotlar, haklı görünmenin yollarını ezbere bilirler. Ancak haklı olmak ile haklı görünmek arasındaki uçurum, vicdan muhakemesiyle karara bağlanır. Nihayetinde güçsüz görünenler, gerçek gücü sessiz ama sarsılmaz bir vicdan rahatlığında bulurlar.
Efkan ÖTGÜN
5.0
100% (1)